Multimedyada ki şarkıyla okuyun.
Sabah, karnımın üstünde bir ağırlık, yüzümün her noktasında sulu bir öpücük ardından boynumu huylandıran saçlar sayesinde gözlerimi araladım. İlk başta, dün geceden sonra oluşan tatlı bir ağırlığın üstümde olduğunu sandım. Ama gözlerimi açınca bana otuz iki diş sırıtan bir Louis ile karşılaştım. Uykumun en tatlı yerinde yapacak başka bir şey bulamamış gibi birde aptal gibi sırıtıyordu. Tamam belki onunla güzel bir sabaha uyanmak benim için dünyanın en güzel şeyi olabilir ama birkaç gündür doğru düzgün uyuyamadığımı sayarsak bunu kesinlikle hakettiğimi düşünüyorum.
“Louis.”
Uykulu çıkan sesimi takmamış, kollarımın altına aldığım örtüyü yavaşça üzerimden çekmeye çalışıyordu. Çıplak olduğumu fark ettiğim an, örtüyü üstüme daha çok çekip ona sinirli bir bakış attım. Dün akşam yaptıklarımız yetmemiş gibi bir de sabah yapmak için beni tatlı uykumdan uyandırmıştı. Şuan bildiğiniz üstümde oturuyordu. Hangi ara kalktı, boxerını giydi ve onu fazlasıyla seksi gösteren saçlarını diktiğini bilmiyorum ama bacakları, bacaklarımın iki yanında, gözlerimi bir türlü alamadığım poposu ise bacaklarımın üstündeydi. Yana dönüp, uykuma devam etmek istiyordum ama lanet popolu insan bunu engelliyordu. Ona tepki göstermek için gözlerine bakmak istiyor ama ağırlaşan göz kapaklarım buna izin vermiyordu. Bir süre sonra Lou'nun bütün vücudu benim üstümdeydi. Kolları gövdemin iki yanından destek alıyordu. Yüzü sadece birkaç cm uzağımdaydı. Nefesi sıcaktı. Sağ elini, omzumda toplanan saçlarımı yastığın üzerine itmekle meşguldü. Dudaklarıma belli belirsiz öpücükler kondurdu.
“Louis.” diye inledim en sonunda. “Uykum olduğunu görmüyor musun aptal? Ah şu koca kıçını kaldır ve üstümden defol”
Alayla gülümsedi, ardından başını iki yana salladı.
“O zaman rahat dur.” diye tısladım.
Yine başını salladı. Artık pes ettim ve gözlerimi tamamen açtım. Gülümserken küçülen gözlerine baktım. Ve bir an sonra onu gerçekten ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Gözlerinin içinin güldüğünü görebiliyordum. Benimde öyleydi. Bizim birbirimizden başka tutunacak kimsemiz yok gibiydik. Sadece ikimiz. Sır gibi sakladığımız ilişkimiz sanki bize güç veriyor, ne olursa olsun tekrardan bir araya gelmemizi sağlıyordu. Kavgalıyken aynı evde yaşamak sanki cehennem gibiydi. Onu görmeye dayanamıyordum. Aynı evde olduğumuzu bilip, onu görmezden gelmek, ona dokunamamak, kokusunu içine çekememek benim için zor birşeydi. Tekrardan sevgili olduğumuzda ise, evde tek olup onunla istediğimiz şeyleri yapabiliyorduk ve bu beni huzurlu hissettiriyordu.
“Bebeğim.”
Düşüncelerimden ayıran bu sese karşılık ağzımdan sadece “Mm?” diye bir inilti çıkmıştı.
“Bir an bakışlarınla beni yiyeceksin sandım.”
Elimi kaldırıp kafasına vurdum. O kafasını ovalarken bende kahkahalarla gülüyordum. Çünkü yüzünde oluşan ifade komikti ve beni oldukça güldürmüştü. Sonra bir an durup ciddiyetle bana baktı.
Bakışları. Bunun hesabını vereceksin Alicia. Şeklindeydi.
Zaten ona karşı bir şey yapsam illa ki bana karşı boş durmuyor, benimle uğraşacak birşeyler mutlaka buluyordu.
“Bana ne yapacaksın bilmiyorum ama şu aptal bakışlarını üzerimden çek Louis!”
Sırıtıp üstümden kalktı ve beni örtüyle beraber kucağına aldı. İndirmesi için çığlıklar atıp, omzuna benim sert diye adlandırdığım yumruklar atsam da Louis bundan hiç etkilenmeyerek beni taşımaya devam ediyordu. Sonunda pes edip beni taşımasına izin verdim. Geldiğimiz yer ise banyoydu. Ayaklarımın yere basmasını sağladıktan sonra kollarımın altında ki örtüyü tek hamlede çekti. Ardından beni uzun bir şekilde süzdü ve dudaklarını ısırdı. Utanmam gerekirdi, biliyorum ama utanmadım. Zaten beni çıplak görmemişmiydi? Görmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible is nothing.
FanfictionAnnesi ve babası ayrılmış iki kişi. Birinin annesi, diğerinin babası birbirlerine aşık oldular. Onlar üvey kardeş olsalar da, hiçbir zaman birbirlerini öyle görmediler. Herkes onlara kardeş dese de onlar bunu umursamadılar. Çünkü onlar birbirler...