-101-

8K 299 47
                                    

Merhaba, sonunda gelebildim :D

Öncelikle kusura bakmayın. Ben bilerek, ya da keyfimden böyle geç yazmıyorum ya. Martta girmem gereken bir üniversite sınavı var. Zaman yaklaşıyor ve eskisi kadar zaman bulamıyorum. Sizi bekletmeyi bende gerçekten sevmiyorum. Boş olduğum ilk an, zaten hikayeyi yazmaya başlıyorum. Beni anlıyorsunuzdur umarım. Hikayeyi bitirme gibi bir düşüncemde yok zaten biliyorsunuz. Sadece, sık yazamayacağım o kadar.

Bu arada multimedya da @Selen_Andromedaa adlı bir arkadaşımız hikaye için video yapmış. Çok teşekkür ediyorum ona burdan ! Kızı Dakota Johnson yaptık, çünkü benim seçtiğim kızın kim olduğunu bilmiyorum skjnsdkjg.

Bu arada, 400.000 geçmişiz çok tatlısınız ya kmnsxkdfjs. Çok teşekkür ederim herşey için. Sizleri çok seviyorum. İyi okumalar. Xxx


"Evet." dedim gözlerinin içine bakarak. Ağzımdan çıkan tek laf bu olması, iyi miydi bilmiyorum ama konuşamıyordum. Dedikleri, beni öyle garip hissettirmişti ki, söylemek istediğim tüm şeyler boğazımda öylece kalakalmıştı. Göz yaşlarımla beraber yanağımdan süzülen makyajın beni ne hale getirdiğini bile düşünmüyordum. Korkunç görünüyor olmalıydım. Ama umurumda değildi. Tıpkı bir çocuk gibi karşımda, gözlerimin içine bakan kocam bana şu zamana kadar yaşadığım herşeyi unutturmuş gibiydi. Sanki, bugün herşey ilk defa başlamış gibi hissediyordum. Bizim için herşeyin başlangıcı bu muydu? Sonrasında yaşayacaklarımız, bizim için neydi? Peki daha önce yaşadıklarımız, bu hayatın bir parçası mıydı? Bilmiyorum. Ama bazı şeylerin değiştiği bir gerçekti. Louis artık sevgilim değil, kocam olacaktı. Belki her zaman onunla karı koca gibiydik ama bu seferki çok farklıydı. Gerçek anlamda karı koca oluyorduk. Daha önce evlenme teklifi ettiğini bilsem de, bu benim için en özeliydi. Yaptığı organizasyon, mumlar, güller, anlattığı tüm o şeyler ve en önemlisi, avucunun içinde tuttuğu kutudaki o şey. Bir yüzük. Bizim birbirimize bağlılığımızı simgeleyecek diğer, küçük şey.
"Kocam, olmana izin veriyorum Louis."
Sanki vereceğim cevabı bilmiyormuş gibi suratında bir endişe vardı. Neden bilmiyorum. Belkide onun karşısında böylece durup, düşündüğüm için bu işten vazgeçeceğimi sanıyordu. Ama bu koca bir aptallıktan ibaretti. Ben kararımı zaten vermiştim. Tek istediğim, daha iyi bir evlenme teklifi etmesiydi. Ve şuan yaptığı bu şey, hayallerimin de ötesindeydi.

Yüzündeki endişe, gittikçe kendini rahatlamaya bırakırken ona gülümsedim. Bana sırıttı ve elindeki kutuyu açtı. Gözlerim gördüğüm bu inanılmaz yüzük karşısında irileşmişti. Bunun için bir servet harcamış olmalıydı.

Yüzüğü kutudan çıkarıp elini uzattı. Elimi onun elinin içine bıraktım. Beni kendine çekip dudağını dudağıma bastırdı. Öpüşüne karşılık verdim. "Dur." dedi nefes nefese. Şaşkınlıkla ona baktım. "Şu anı bozmak istemiyorum, bu yüzden daha fazla ileri gitmeyelim bebeğim. Zor durumda olduğumu biliyorsun." Ah! Zaten bir Tomlinson ancak bu kadar romantik olabilirdi. Ona gözlerimi devirdiğimde, bana sırıttı. Ardından elimi kendine doğru çekti ve yüzüğü parmağıma yavaşca geçirdi. "Dudağını ısırma." diye yüzüme fısıldadığında, ona kaşlarımı çattım. "Şu anı bozmak istemediğine emin misin Louis? Çünkü bunu çoktan başarmış gibisin."
"Ne yapmamı bekliyorsun? Fazla dikkat dağıtıcısın."
Başımı arkaya atıp, gülmemi zorlukla bastırdım.
"İşte oldu."
Parmaklarını, benim parmaklarımın arasına geçirdi. Ellerimizi havaya kaldırdım. Tanrım, yüzük inanılmaz derecede güzeldi. Ortasında tek taş, kenarlarında da onu tamamlayan küçük taşlar vardı. O kadar parlaktı ki, gözlerimi ondan alamıyordum.



Louis, belimden çekerek beni kendine yasladı ve kollarını belimde çaprazladı. Bende bunu fırsat bilerek başımı boynuna gömdüm ve kokusunu içine çektim. Ellerimi saçına geçirdim ve bir süre öyle durdum. "Beğendin mi?" diye sordu kulağıma doğru. Başımı sallamakla yetindim. Çünkü şuan, tamda huzur bulduğum yerdeydim. Ve bu adam, artık tamamiyle benimdi. Bende onun.
"Seni seviyorum Alicia." dediğinde, gülümsedim. Başımı boynundan çekip gözlerine baktım. "Bende seni seviyorum Louis. Ve bu yüzük, inanılmaz derecede güzel." Yüzüğüme kısa bir anlığına baktıktan sonra tekrardan Lou'ya döndüm. "Seni öpebilir miyim?" diye sordum. Şaşkınlıkla bana baktı. Ne yapmamı bekliyordu ki? Durumu iyi değildi ve ben bunu sorma isteği duymuştum.
"Peki ben seni şu köşede becerebilir miyim?" Dediği karşısında gözlerim irice açılmıştı. Eliyle işaret ettiği yere baktım. Sadece beyaz örtülerle örtülü olan masaların arkasını gösteriyordu. Bu çocuk kesinlikle aklını kaçırmış olmalıydı.
"Saçmalamayı kes Louis."
"Ben saçmalamıyorum. Sadece, şuan, burada seni istiyorum."
"Ne?"
"Kısa sürecek, söz veriyorum."
Kesinlikle kendini kaybetmişti.
"Louis, burada tek olmadığımızı biliyorsun."
"Tek sorun bu mu?"
Başımla onayladım. Biz burada seks yaparsak, çocuklardan biri içeri girdiği an neler olurdu? Tanrım, düşüncesi bile korkunç.

Louis, cebindeki telefonu çıkarıp bir numara tuşladı. Ardından telefonu kulağına götürdü. "Alo?" dedi. "Hayır, seni gerizekalı çocuk işim bitmedi." Gözlerini devirdi. "Ben mi dedim sana garson ol diye? Bekle! İşin ne? Sıkıldıysan bu benim sorunum mu?... Kapa çeneni Zaynie. Git çocuklarla takıl. Evet. İçeriye kimse girmesin. Biriniz girsin, hepinizi birden sikerim. Beni anladınız mı? Bana bağırma it herif!" Yüzünü buruşturdu. Sonrada elini beline koydu. "Git kendini becer! Ne yapabilirim? Zayn bak.." Telefonu kulağından çekip ekrana baktı. "Piç" diye tısladı ardından. "Telefonu yüzüme kapattı."

"Sizin derdiniz ne?"

"Canı sıkılmış göt oğlanının."

"O zaman yemek yiye-"

"Hayır, işimi bitirmeden olmaz."

"Louis, bu gerçekten aptallık."

"Kocanla ne biçim konuşuyorsun Alicia?"

"Kocam, çok arsız biri bence ne dersem hakediyor."

Yanıma gelip, elini belime attı. "Ve sende bu halimi seviyorsun." Kulak mememi dişlerinin arasına aldığında, inlememe engel olamamıştım. "Tıpkı şuan kendini kaybettiğin gibi."

"Ne? Hayır, ben kendimdeyim." Omuzlarından tutup, onu ittirmeye çalışsam da pek başarılı olamamıştım.

"Hadi." Elimden tutup, beni o köşeye sürüklemeye başladı. Ve Louis, gerçekten ciddiydi. Bunu yaptığımıza inanamıyorum. Bu koca bir aptallık. Yani biz buraya, yemeğe gelmiştik. Seks yapmaya değil!
"Louis!"
"Kapa çeneni."
Buna itiraz etmek için ağzımı açacağım sırada, ne olduğunu bile anlamadığım bir şekilde kendimi duvarda bulmuştum. Louis, zafer kazanmış bir şekilde bana sırıtırken, ona kaşlarımı çattım. Ellerini, başımın iki yanına koyup, vücudunu bana bastırmaya başlayınca, bundan kurtuluşum olmadığını anlamıştım. Boynumda dolanan dili, inlememe neden oluyordu. Ve bu, ben şuan bu seksi istiyorum, anlamına geliyordu. Aslında, şuan burada istediğim söylenemezdi.

Louis, boynumdan yukarıya doğru çıkıp dudaklarımı öpmeye başladı. Alt dudağımı kendi dudaklarının arasına aldı. Hem ısırıyor, hemde emiyordu. Kollarımı boynuna, ayaklarımıda beline sardım. Bana destek vererek, ellerini kalçama yerleştirdi. "Ah," diye inledi ve başını geriye attı. "İşte böyle güzelim." Sırıtıp, dudaklarını tekrardan dudaklarıma bastırdı. Öpüşüne karşılık verdim. Ellerimi saçlarından geçirip, onları çektiğimde boğazından boğuk bir ses çıktı. Beni kendisiyle duvarın arasına iyice sıkıştırdı. Elleri, elbisemi kalçama kadar sıyırmaya başlamıştı. Yumuşak dokunuşlarla, popoma ulaştığında, bu sefer inleme sırası bendeydi. "Tanrım." diyerek bağırdı. "Tanga mı giydin?" Alt dudağımı ısırıp, gülmeye başladım. "Bilmem, oradan öyle mi duruyor Bay Tomlinson?" Popomu hafifçe sıkınca, kahkaha attım. "Ben şanslı orospu çocuğunun tekiyim." dedi ve beni kucağından indirmeden yere yatırdı. Avucumun içindeki saçlarını daha sıkı kavradım. "Evet." dedim. "Kesinlikle öylesin." Bu dediğime göz kırptı. Yerden destek alarak üzerime eğildi. "Şu elbisenin içinde bile seni görmek, beni ne kadar sert yaptı farkında mısın?" diyerek kendini bana bastırdı. Vay canına, gerçekten de öyleydi. "Sen her zaman böylesin bebeğim. Kendine hiç hakim olamıyorsun."
"Bunun cevabını biliyor olman gerekiyor."
Yüzünü, ellerimin arasına aldım. "Evet, kocacım biliyorum."
"O ağzını-"
Elimle, ağzını kapattım. Çünkü söyleyeceğini az çok tahmin ediyordum.
"Şansını zorlama." dediğimde beni başıyla onayladı.

Başını eğip dudaklarını boynuma bastırdı. Bacaklarımı belinde birleştirdim. Ellerimide omzuna koydum. Dili, boynumda adeta dans ediyor gibiydi. Ve bu beni deli ediyordu. "Benim için, hep hazırsın." diye mırıldandı boynuma doğru. "Sana bayılıyorum." Gözlerimi kapatıp, dediklerini sindirmeye çalıştım. Şuan, söylediği herşey vücudumun her bir noktasını karıncalandırıyordu. Sanki, her seks yapışımızda bir ilki yaşıyormuşuz gibi hissediyordum. Bunların olması normal miydi? Bir eliyle yerden destek alırken, diğer eli göğsümü okşuyordu. Ah, hadi ama!

"Elbisenin içinde rahat mısın?" diye fısıldadı. "Karnından olmayacağını düşünmüştüm." Zaten bu aptal herif, hep tam zamanında soracak sorular bulurdu!

"Evet, karnım çıktı ama rahatım sorun yok." dedim soluk soluğa. Geri çekilip yüzüme baktı. "Neredeyse üç ay olacak, doktora gitmek gerekmez mi?" Gözlerimi devirdim. "Gideriz. Artık şu işi bitir!" Kahkahası kulaklarıma geldi. "Şu işe de bakın, benim karım bunun için sabırsızlanıyor mu?" Kafasına vurdum. Yüzünü buruşturdu. "Seni böyle sert bir şekilde bırakıp, kendini becertmemi istemiyorsan çeneni kapatsan iyi edersin."
Sırıttı. "Tamam güzelim. Sustum."
Yüzünü bana yaklaştırıp, dudaklarını bana bastırdı. Bu sefer, onun alt dudağını kendi dudaklarımın arasına alıp, çektim. İnledi. Ardından emmeye başladım. Dudağını serbest bıraktığımda bana gülümsedi. "Louis." dedim. Kaşlarını kaldırıp bana baktı. "Şey..ben"
"Ne güzelim?"
"Ben acıktım."
"Ne?"
Omuz silktim. "Acıktım."
"O zaman işimizi hızlandıralım." Ah aptal herif! İnatla yapacaktı.

Ellerimi omuzlarından, karnına doğru indirdim. Başımı kaldırıp dudaklarına yaklaştım. "Hızlı ol Tommo." diye fısıldadım. Tuttuğu nefesini bıraktı. Bu kadar kolay tahrik olması, bazen işe yarıyordu. Kalçalarımı yavaşca hareket ettirerek kendimi sert erkekliğine sürttüm. "Alicia." diye inledi. "Evet, Louis." dedim soluk soluğa. Tahrik olduğu için yoğunlaşmış erkeksi kokusunu içime çektim. Ardından kendimi yere bıraktım. Elini göğsümden çekip, tekrardan iki eliyle yerden destek aldı. Dudaklarını dudaklarıma sertçe bastırdı. Bundan faydalanarak, ellerimi karnından aşağı, kasıklarına ilerlettim. Pantolonuna uzanıp fermuarını ağır hareketlerle indirdim. Gerildi. Bu konuda acele ettiğim için, kendimi garip hissetsemde, açtım ve bu işin bitmesi için acele edebilirdim.

"Bebeğim." diye inledi dudaklarıma doğru. "Senden asla vazgeçmeyeceğim." Kapalı olan gözlerini açtığında, vücudumun kasıldığını hissettim. Mavi gözleri, koyu bir renge bürünmüş gibiydi. Ama hala harikalardı.

Louis, tek eliyle baldırımı okşadıktan sonra, parmağını külodumun kenarına taktı. "Bu lanet olası tanga seni ne kadar seksi göstersede, bundan kurtulmamız gerekecek." Dedi ve ardından duyduğum kopma sesiyle külotum yırtıldı. Tanrım! Ne?

"Louis!" diye inledim. "Ne yaptın aptal herif?"

Dudaklarını yalayıp, bana sırıttı. "Uzun bir süre külotsuz gezersin bebeğim, sorun değil."

Ellerimle yüzümü kapattım. Resmen külodumu yırtmıştı! "Sana inanamıyorum!"

"Sorun yok. Biraz böylede idare edebilirsin."

"Ya tabi! Seni ahmak herif."

"Kocanla." diyerek kendini bana bastırdı. "Düzgün." Tekrardan bastırdı. "Konuş!" İnleyip, saçlarını çekiştirdim. Ne zaman kapattığımı fark etmediğim gözlerimi açıp, ona baktım. "Pantolonumu indir." dedi itaatkar sesiyle. Başımı sallayıp, fermuarını açtığım pantolonun düğmelerinide açtım. Ağzı açık bir şekilde, yüzüme bakarken ona dil çıkardım. Ardından pantolonunu dizlerine sıyırdım. "Boxer." Sırıtarak bana baktığında, gözlerimi devirme isteği duymuştum. Elimi boxerının lastiğine taktım. Bende onunkini koparsam, ödeşmiş olur muyduk? Tamam! Bu çok saçma bir düşünceydi. Boxerı yırtmak için, bir makasa ihtiyacım vardı.

"Ne düşünüyorsan, onu kafandan atar mısın Alicia?"

Lou'nun sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp, gözlerine bakmaya devam ettim.

"Özür dilerim."

Kaşlarını çattı. "Özür dilemen gereken birşey yok bebeğim."

Ona gülümseyip kaldığım yerden devam ettim. Boxerını da dizlerine kadar sıyırdım. "Ah, sonunda." diye mırıldandı ve dudaklarımı tekrardan öpmeye başladı. Erkekliğini bacak aramda hissettiğimde, gözlerim irice açılmıştı. Louis, geri çekilip "Hazır mısın?" diye sorduğunda başımla evetledim. "Bir sorun olurs-"
"Tamam söylerim!"
"Aferin kızıma."

Bacaklarımı belinden indirip, kendime doğru çektim. Karnının üzerindeki ellerimi, saçlarının arasına geçirdim. Louis, ağırlığını ellerinin üstüne vererek yavaşca içime girdi. "Sakın. bağırma." dedi. İstesemde bağıramıyordum. Sesim kesilmiş gibiydi. "Ah." diye inledim sadece. "Nasıl bu kadar çabuk darlaşabiliyorsun? Daha geçen gün harika bir seks yaptık bebeğim." Ah, lütfen!
"B-ben bilmiyorum." dedim zorlukla.
"Saçımı çek."
"Ne?"
"Saçımı çek Alicia, bu biraz acıtabilir. Ama sakın bağırma."
Başımı hızla aşağı yukarı salladım. Kendini biraz daha içime itti. Tenim yanıyor ve karıncalanıyordu. Ve Louis bunu her yaptığında, bunu hissediyordum. Şimdiyse ona tamamiyle ait olmanın mutluluğuyla adını haykırdım. Bağırma hissimi bastırmak zor geliyordu. Ayrıca bağırdığım zaman, Lou'yu sanki daha fazla hissediyor gibiydim. Tanrım...
"İyi misin?" diye nefes nefese sordu. Sadece başımı sallamakla yetindim. Ellerimin arasındaki, saç tellerini çekmekten canının yanıp yanmadığını düşündüm. "Sen iyi misin?"
"Ah, mükemmelim aşkım."
Vay canına. Louis, bana ilk defa aşkım demişti. Bu tek kelime, benim uyuşmamı sağlamıştı. Evet, hep sevgi sözcükleri söylüyordu ama aşkım, şuan bir ilkti.

Kalçamı kaldırarak, biraz daha içime girmesine izin verdim. "Bilerek mi yavaş hareket ediyorsun?" diye sorduğumda sırıttı. Ardından hareketlerini hızlandırdı. Göğsü her nefeste hızla kalkıp, iniyordu. "Ah, Alicia." dedi sıkılı dişlerinin arasından. "Sanırım geliyorum." Sonunda!
"Gel bebeğim." diye mırıldandım. "Ben senin için buradayım." Hareketlerini durdurdu ve irice açılmış gözleriyle bana baktı. "Sen ne?"
Gülümsedim. Saç dipleri, çoktan terlemişti. "Senin için buradayım." Eğilerek dudaklarını dudaklarıma bastırıp, tekrardan hareket etmeye devam etti. Bu lafın, onu mutlu edebileceğini düşünmemiştim. Benim aptal herifim.

Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp, gözlerime baktı. Bakışları öyle büyüleyiciydi ki, kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Onunla, böyle bütün olmayı seviyordum. Onu, herşeyiyle seviyordum. Ve o, şimdi benim kocamdı.

"Alicia." diye inledi. "Geliyorum bebeğim." demesiyle, üzerime yığılması bir oldu. Gözlerimi kapatıp, bu haline kıkırdadım. Şu durumda her zaman ilk gelen o oluyordu ve kendini bir anda, kucağıma atıyordu. Ellerimi hala saçlarında dolandırmaya devam ettim. O an, parmaklarımın ne kadar kasıldığını fark etmiştim.

"İyi misin?" diye sordu. Başını kaldırıp, üzerimden kalktı ve aşağı doğru kaydı. Ben ne yapacağını merak ederken, o elbisemi biraz daha yukarı sıyırarak, karnımı bir kaç kez öptü. Sonra eliyle bacağımı okşadı. "S-sen ne zaman geldin?" dediğinde ona baktım. "Seninle beraber gelmiş olmalıyım." Tekrardan üzerime eğildi ve burnunu burnuma sürttü. "Teşekkür ederim bebeğim."


**



Tuvaletten çıkmadan önce son kez kendime baktım. Biraz önce becerildim şeklindeki saçlarımı düzelttim. Elbisemi de son kez kontrol ettikten sonra tuvaletten çıktım. İçimde külodun olmaması fazlasıyla rahatsız ediciydi ama birkaç saatliğine buna dayanabilirdim. Sanırım. Ah, kimi kandırıyorum bu berbattı.

Restoranta geri döndüğümde, Louis üzerindeki ceketini düzeltiyordu. Benim geldiğimi fark ettiğinde, başını kaldırıp baştan aşağı beni süzdü. Neden bilmiyorum ama, bir anda sımsıcak olmuştum. Kızardığıma emindim.

Yanına gidip, beni kollarının arasına almasına izin verdim. Elleri saçımda dolaşıyor, dudakları bir kaç kez saçımla buluşuyordu. Gözlerimi kapatıp, hala yoğun bir şekilde seks kokan kocamın kokusunu içime çektim. "Nasıl hissediyorsun?" diye sorduğunda, geri çekilip yüzüne baktım. Elimi yanağına koyup bir kez okşadım. "İyiyim bebeğim sorun yok." Rahatladığını belirten, bir nefes bıraktığında ona gülümsedim.

"Al bakalım." Elinde tuttuğu şeye baktığımda, gözlerimin irileşmesine engel olamamıştım.

"Bunu nereden buldun?" Elinde, bir külot tutuyordu. Hah!

"Bu gece için, burada bir oda ayırtmıştım. Yanımda da küçük bavul getirmiştim. İçinde, ikimizin eşyaları vardı." Uzanıp, külotu alacağım zaman geri çekildi. "Ama ben istediğimi aldığıma göre, yemekten sonra eve gidebiliriz."

"Ah, çok düşüncelisin Tommo." Kollarımı göğsümde birleştirip, gözlerimi devirdim.

"Aslında değilim. Hamile olmasan, şu durumda seni defalarca becermiştim."

"Açık sözlü olmana bayılıyorum."

"Benimle alay mı ediyorsun Bayan Tomlinson?"

Omuz silktim. "Bilmem öyle mi yapıyorum?"

Elindeki külotu cebine koyunca, şaşırmış bir halde ona baktım. "Ne yapıyorsun?"

"Beni deli etme." diye homurdandı.

"Louis, ver şunu."

"Bir şartla."

Zaten, bu şartları hiç bitmezdi.

"Ne?" diye bağırdım.

"Bana bağırmayı kes!"

"Ne istiyorsun Lou?"

Sırıttı. "Ben giydireceğim."

"Ne? Hayır."

Omuz silkti. "İyi. O zaman böyle gezmeye devam et aşkım."

Rahat değildim ki! Ah, lanet olsun.

"Tamam!" dedim pes ederek. "Ne yaparsan yap. Ama rahat durmazsan, seni mahvederim."

"Söz veriyorum."

Yüzünde büyük bir sırıtışla bana yaklaştı ve cebindeki külotu çıkarıp, önümde eğildi.

**

Louis, sandalyemi çekip oturmamı beklerken ona teşekkür ettim. Bana gülümseyip, başını salladı. Sandalyeye oturmamla, kalkmam bir olmuştu. Bacaklarımın arası ve kasıklarım fena halde sızlıyordu. Bir kaç dakika önce olan olay yüzünden de oturmakta zorlandığım bir gerçekti. "Canın mı acıdı?" diyerek elini belime koydu. Başımla onayladım. "İdare edebilirim." Aşağı kaymış olan kravatını düzelttim. "Alicia-"
"İyiyim Louis, artık yemek yiyelim lütfen."
"Tamam aşkım." Dudağıma öpücük kondurup geri çekildi.

Sanırım yeni kelimemiz artık buydu. Aşkım.

Yüzümü buruşturarak oturduğum sandalyeye, bir kaç küfür savurdum. Louis, endişeli haliyle bana bakarken ona dil çıkardım. Hem benimle seks yapıyor, hemde endişeli bir şekilde bakıyor. Ona yaptığım harekete karşı gözlerini devirdikten sonra, kendi sandalyesine oturdu.

"Malik!" diye kükredi. Hayır yani, bu gerçek anlamda bir kükremeydi. O kadar çok korkmuştum ki, kalbim yerimden çıkacak gibi hissetmiştim. Nefes alışverişlerim bir anda değişmişti.

"Göt herif." diye mırıldandım kendi kendime. İnsan gibi çağırmak ya da telefon etmek yerine, resmen kükremişti.

Apar topar açılan kapıdan Zayn içeri girdi. Bize doğru ilerlerken, üzerindeki gömleği düzeltiyordu. Yanımıza geldiğinde, bana gülümsedi ve başını Lou'ya çevirdi.

"Buyrun, Bay Tomlinson." Kaşlarını çatıp ona baktığında, kıkırdamama engel olamamıştım.

"Yemek zamanı geldi."

"Ah, öylemi ben onca şeyden sonra doymuş olabileceğinizi düşünmüştüm." Tanrım! Zayn dudaklarını birbirine bastırıp, gülmesini engellemeye çalışırken ben yerin dibine girmek için dua ediyordum.

Louis, sırıttı. "Malesef hala açız."

Kıpkırmızı olduğuma emindim. "Siz çocuklar, bunu gerçekten tartışacak mısınız? Ben açlıktan ölmek üzereyim." diyerek konuyu dağıtmayı başarmıştım.

Zayn, bizden bir dakika izin istedikten sonra yanımızdan ayrıldı. Bende kucağımda duran ellerimle oynamaya başladım.
"Bir ay kaldı." diye mırıldandığında, başımı kaldırıp ona baktım. "Neye bir ay kaldı?" Özel bir gün falan da ben mi bilmiyordum?
"Bebeğimizin kız mı erkek mi olacağını öğrenmemize."
Ah..
"Sen bunu-"
"Bunun için gün sayıyorum bebeğim."
Vay canına.
"Bundan hiç bahsetmemiştin."
Omuz silkti. "Hiç fırsat olmadı." Dudaklarımı birbirine bastırıp, başımla onayladım. Bunun için heyecanlandığını hiç düşünmemiştim. Üstelik ben bile ayların bu kadar geçtiğini fark edememiştim. Bebeğimi, iki aylıkken öğrenmiştim ve bunun üzerinden uzun zaman geçmişti. Neredeyse üç aylıktı. Ve cinsiyeti, dördüncü ayda belli olacaktı. Yani kısa bir zamanımız vardı. Şimdi bunu düşününce, bende heyecanlandığımı hissetmiştim.
"Bence küçük bir Alicia olacak." diyerek gülümsedi.
Başımı iki yana salladım. "Bence, azgın bir Louis William Tomlinson." Bu sefer dediğime ben sırıttım. Tanrım, bu harika bir şey olurdu. Aslında benim için, ne olacağının önemi yoktu. Bu şey bizimdi ve kesinlikle harika bir duyguydu.

Duyduğum adım seslerine karşı başımı o tarafa çevirdiğimde Zayn elinde büyük, kahverengi deri kaplı menülerle bize geldiğini gördüm. Ah, birde menü mü vardı?

"Menüleriniz." diyerek ikimize de elindekileri uzattı. Ona teşekkür edip elinden aldım. Menüyü açtım. Gördüklerim karşısında ne yapacağımı bilemedim. Gülsem mi, yoksa buna engel mi olsam diye düşünüp durdum. Başımı kaldırıp, Zayn'e baktığımda sırıttığını gördüm. Ona baktığımı fark etmiş olacak ki, bakışlarını bana çevirdi ve göz kırptı.

"O kadar çok çeşit var ki hangisini seçeceğimi bilmiyorum." diye mırıldandım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve Lou'ya baktım. Kaşlarını çatmış bir şekilde Zayn'e bakıyordu. "Siz benimle dalgamı geçiyorsunuz çocuklar?"
"Hayır, beyefendi."
"Sıçarım beyefendine Zayn bu ne?"
Elindeki menüyü ona uzattı. Daha fazla kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. Zayn'de bana eşlik etti. Bize getirilen menüde sadece, tek bir yemek vardı. Asıl yemekleri bir kağıt parçasıyla kapatmışlar, üstüne de bize getirecekleri tek yemek olan şeyin ismini yazmışlardı. Ve yemeğin adı da grubun ismi yapmışlardı. One Direction. Aslında bu güzeldi. Ama bu yemek, kesinlikle lüks restorantlarda olan yemeklerden değildi. Hatta alakası bile yoktu. Bu sadece, büyük boy bir hamburger ve patates kızartmasından ibaretti.

Zayn omuz silkti. "Aşçımız bunun en kolay şey olacağını söyledi."

"O aşçıyı becermemem için tek bir neden söyleyin!"

"Mm kocacım, sen gay değilsin ve benimle evleneceksin."

Bu dediğimi Zayn onayladı. "Üstelik bu iki neden etti." Elini havaya kaldırıp, çakmam için beklediğinde karşılık verdim. Ardından birbirimize bakıp gülmeye başladık.

"Kapayın çenenizi!" Louis eliyle hafifçe masaya vurduğunda, gülüşmelerimiz anında kesilmişti. Neden bu kadar sinirlendiğini anlamamıştım. Bu yemek ne kadar burası içi garip olsa da benim hoşuma gitmişti. Üstelik deli gibi açtım.

"Ben bir One Direction hamburger menüsü alabilir miyim?" dedim Zayn'e bakarak. Cebinden bir kağıt ve kalem çıkardı. Sanki çok bir şey söyleyecekmişim gibi birde not alıyordu. Bu duruma kıkırdadım. "Yanında içecek bir şey?"
"Su, lütfen."
Notunu alıp, bana gülümsedikten sonra Lou'ya baktı. 
"Siz ne alırdınız beyefendi?"
"Seninkini alsam sorun olur mu Zaynie?" 
Zayn yaklaşarak, Lou'nun önünde durdu. Ardından kollarını iki yana açtı. "İsterseniz Bay Tomlinson." 
Tanrı aşkına! 
"Siktir git, göt herif." Louis, Zayn'in karnından ittirip onun bir kaç adım geriye sendelemesine neden oldu. "Zahmet olmazsa bende aynısından alayım Bay Malik." 
Zayn, sırıttı. "Tabiki efendim." Menüleri eline alıp gideceği sırada Louis, ona seslenerek olduğu yerde durmasını sağladı. 
"O aşçı bozuntusuna söyle, yanıma uğrasın. Hemen!" 
"Tamam Tommo."
Zayn'in gittiğine emin olduktan sonra, bakışlarımı Lou'ya çevirdim.
"Sorun ne Louis?" diye sordum. Elini saçından geçirip bana baktı. "Sorun ne mi? Tanrı aşkına! Yemeği görmedin mi?"
Omuz silktim. "Ne var? Bence gayet güzel."
"Ne yani beğendin mi?"
"Evet. Doyduğum sürece sorun yok." 
Gözlerini devirdi. "Bu çocuklar kesinlikle beni çıldırtacak."
Tekrardan gülmeye başladım. "Ve şimdi bu yemekleri Harry mi hazırlıyor?"
Başıyla onayladı. "O kadar zor birşey ki, nasıl yapacak bunu merak ediyorum." 

"Seni duydum!" diye bağıran bir ses duyduğumda irkildim. Başımı çevirdiğimde Harry, önünde önlük ve başında aşçı şapkasıyla bize doğru geliyordu. Bu haline gülmeden edemedim. O kadar şirin olmuştu ki. 

"Harry." diyerek ayağa kalktım ve ona sarıldım. Sarılışıma karşılık verdi. "Merhaba güzelim." dedi. Bir süre böyle durmuştuk. Gelen öksürük sesiyle kollarının arasından sıyrıldım. Aptal herif. Beni elimden tutup kendi etrafımda döndürdü. "Vay canına." diye fısıldadı. "Hamile bir kadına göre oldukça seksisin." Ah. Bu dediği çok sevimli birşeydi! Kızardığıma emindim. "Teşekkür ederim, sende çok sevimlisin." Oda bana teşekkür edip, göz kırptı. Ardından sandalyemi çekip, tekrardan oturmamı sağladı. Sonra Louis'nin karşısına geçip, ellerini masanın üzerine koydu. 
"Beni görmek istemişsiniz." dedi. Kollarımı göğsümde birleştirip, olacakları izlemeye başladım. 
"Evet kıvırcık kafa, başka yemek yapma gibi özelliğin yok mu?" 
"Hayır, ben bunu istedim."
"Ya demek öyle. Ben sana bunun için mi para ödüyorum."
Kıkırdadım. 
"Paramı başka yollardan da alabilirim Bay Tomlinson." 
Tanrım! Gülmemek için kendimi deli gibi sıkıyordum. 
Louis yutkundu. "Piç kurusu. Defol git yemek yap!"
Harry, başını arkaya atıp kahkaha atmaya başladığında bende kendimi tutamamaya başladım. 
"Yemekler hazır Will." dedi ve sırtını dikleştirdi. Ardından "Zayn!" diye bağırdı. Birkaç saniye sonra Zayn elinde büyük tepsiyle içeri girdi. O ne kadar havalı bir çocuk olsa da, şuan onu böyle görmek beni gerçekten güldürmüştü. Yani hepsi birden kılık değiştirmişlerdi. Bizim için. Ve bunun anlamı gerçekten büyüktü. 

Tabakları önümüze bırakıp, Harry ile konuşarak yanımızdan ayrıldılar. Hamburger düşündüğümden daha büyük, patatesler düşündüğümden daha fazlaydı. Anlaşılan Harry, bu konuda iyiydi. Bu menü kesinlikle harikaydı! 

"Mumlar ve güller. Romantik bir ortam. Yemekler, hamburger ve patates kızartması!" diye bağıran Lou'ya baktım. Bu çocuğun hala derdi neydi? Ona gözlerimi devirip, büyük hamburgeri ellerimin arasına aldım. Ağzımı açıp, kocaman bir ısırık aldım. "Bu şey harika!" diye mırıldandım. Gerçekten lezzetli bir tadı vardı.

"Yavaş ye Alicia." diye uyardı. "Boğulacaksın." 

"Açım!" dedim ağzımdaki yemeklerin çıkmasını engelleyerek. 

"Sen her zaman açsın! Ben seni her yemek yiyişinde boğulacaksın diye uyarmaktan kurtulamayacak mıyım?"

"Kapa çeneni. Ben aç ve hamile biriyim. O yüzden önüne bak."

Yüzünü ellerinin arasına alıp, başını iki yana salladı. "Seni doyurmak için servet harcamam gerekecek."

"Siktir Louis."

"Şuan öyle bir niyetim yok."

Elimdeki hamburgeri tabağa bıraktım. "Sonradan var yani?"

Ellerini yüzünden indirdi. Masanın üzerindeki ellerimin üzerine koydu. "Tabi ki yok bebeğim."

"Umarım öyle olur. Yoksa kendini kapının önünde bulursun."

Dudağını büzdü. "Buna pek hevesli değilim." 

Ellerimi ellerinin altında çekip, orta parmağımı gösterdim ve önümde duran büyük hamburgeri yemeğe devam ettim. 

Impossible is nothing.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin