-43-

11.4K 231 19
                                    

Dayanamayıp bir bölüm daha koydum! Bir günde üç bölüm :D Birkaç gün bunlarla idare edersiniz artık. Xx 

Multimedyada ki şarkıyla okuyun.

Louis'nin küçük tehdit olarak adlandırdığım lafından sonra mutfağa inmiş ve evde bulunan birkaç parça şeyden birşeyler hazırlamıştım. Ve Louis eve gelmeden Jeremy'i arayıp Eleanor ile beraber bize gelmesini istemiştim. İlk başta emin misin diye sormuş ardından cevap vermeyince geliyoruz deyip telefonu kapatmıştı. Jeremy bile birşeylerin ters gittiğini anlamış olmalıydı. Günlerce kızdan ayrılması için başının etini yemiş olan bir kardeşten bunu duymak herkesi şaşırtırdı. Yarım saat kadar sonra iki elinde bir torba dolusu yiyecekle içeri giren Lou'yu gördüğümde koltuktan kalkıp yanına ilerledim. Elinden birkaç torbayı alıp peşinden mutfağa gittim.

“Aradın mı?”

Onu başımla onayladıktan sonra torbanın içindekileri yerlerine yerleştirdim. Aldığı hazır patatesleri kızarttım. Masada bulunan bardaklara soğuk çayları koyduktan sonra çalan kapının sesini duydum. İçimde oluşan huzursuzluk beni şimdiden rahatsız etmeye başlamıştı. Louis benim gözlerime baktı ardından kapıyı açmak için mutfaktan çıktı. Birkaç dakika sonra Jeremy ve Eleanor mutfak kapısından içeri girdi. Louis arkalarından gelmiş ve buzdolabının önündeki boş duvara omzunu yaslamıştı. Jeremy, elini Eleanor'un eline sıkıca kenetlemiş, gülümsüyordu. Onlara içimden gelmeyerek hoşgeldiniz dedim ve masaya oturmaları için işaret verdim. Eleanor geldiğinden beri gözlerini benden ayırmamıştı. Ve bu oldukça rahatsız edici bir durumdu. Hepimiz masaya oturduktan birkaç dakika sonra mutfak tezgahının üstündeki telefonumun mesaj sesini duydum. İçtiğim soğuk çay bir süre dudaklarımın üstünde kaldı. Louis, şaşkınlıkla bir bana bir de Eleanor'a bakıyordu. Sanırım ikimizde tehdit mesajını düşünüp, Eleanor'un telefonu eline bile almaması ihtimalini düşünüyorduk. Yerimden kalkıp telefonumu elime aldım. Tahmin ettiğim gibiydi.

“Küçük aile yemeği. Ah çok sevimli! X”

Lou'ya bakıp başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. O da bu duruma şaşırmış olacak ki ağzındaki lokmayı yutamamış ve öksürüklere boğulmuştu. Telefonu hızlı bir hareketle tezgaha koyup, bir bardağa su doldurup ona uzattım. Eleanor ve Jeremy ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibilerdi. En azından bakışları öyle anlatıyordu.

“Bir sorun mu var?” diye sordu Jeremy.

“Hayır. Siz devam edin.”

Louis, suyunu içtikten sonra masaya geri bırakıp beni kolumdan sürükleyerek salona götürdü. Mesajda yazanı söylememi bekliyordu. Bende beklediğini yapıp ona anlattım.

“Eleanor'un telefonunu eline aldığını hiç görmedim.” diye mırıldandı, parmakları çenesinde gezinirken.

“Bende öyle. Sanırım benim hissettiklerim doğru çıkıyor gibi.”

“İyi de bunu başka kim yapabilir ki?”

Sadece omuz silktim. Dudaklarımı dudaklarına bastırıp, geri çekildim. Onun bunu biraz olsun rahatlatacağını biliyordum. Ben oldukça gerilmiştim ve Lou'nun bunu hissetmesini istemiyordum.

“O zaman bugün konuşacaklarımı sonraya ertelemem gerekiyor.” dedi.

Kollarımı göğsümün altında birleştirip sorarcasına ona baktım. “Ne konuşacaktın?”

“Sonra anlatırım.”

Beni kolumdan tutup tekrar mutfağa sürükledi. İçeri girdiğimizde Eleanor ve Jeremy konuşup, kıkırdaşıyorlardı. Onlara aldırmadan tekrar yerime oturup yemeğime devam ettim. Jeremy'e nasıl gittiğini sorduğumda ondan olumlu bir cevap almıştım. Mutluydu. Bende öyle umuyordum ama yine de Eleanor'un etrafımda olması beni deli bir şekilde rahatsız ediyordu.

Impossible is nothing.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin