Yine içime sinmeyen bir bölüm oldu. Yani hiç isteyerek yazmadım. Perrie ve Zayn'in nişanlanması benim biraz moralimi bozdu. Bu yüzden pek özen göstermedim. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum.
Multimedyada ki şarkıyla okuyun.
Şuan tam anlamıyla sinirden kudurmuş bir biçimde yemek yiyorum. Masaya oturalı sadece beş dakika oluyor ve ben tabağımda ki yemeğin hepsini hızla bitirmiş, kaşlarımı çatarak Eleanor'u -ya da adı her ne ise- izliyordum. Jeremy ile arada kıkırdaşıyorlardı. Louis ise benim gibi sadece ifadesizdi. Eleanor'u benden daha iyi tanıyordu. Gerçi birşeylerin peşinde olduğunu anlamak için onu Louis kadar tanımak gerekmezdi öyle değil mi? Kesinlikle, bencede.
“Ne zamandan beri Jane ismini kullanıyorsun?” diye sordu Louis.
Ah, pekala! İçtiğim su kesinlikle şuan boğazıma takılmış ve öksürmeme neden olmuştu. Eleanor geldiğinden beri pot kırmaması için onu uyarmıştım. Zaten Jeremy birşeylerin yolunda olmadığının farkındaydı.
Gerizekalı Louis.
“Efendim?” dedi Eleanor bilmemezlikten gelerek.
Gerizekalı Eleanor.
“İkinci adı Eleanor.” dedi Jeremy. Ardından Lou'ya döndü. “Dostum sen bunu nereden bil-” diyecekken Louis onu susturdu.
“Arkadaş ortamında tanıştığımızı hatırlıyorum.” diye gülümsedi zorlukla.
Gerçekten mi Louis? Çok yaratıcısın!
Jeremy, Lou'yu başıyla onayladıktan sonra Eleanor'a geri döndü ve tekrardan gülüşmeye başladılar. Ne yani bu muydu? Jeremy, daha fazla bir şey sormadan konuyu kapatacak mıydı?
Ben nasıl bir üvey kardeşlerin içine düştüm.
Elimde fark etmeden sıktığım bardağı sinirle masaya koydum. Masada ki herkesin gözleri benimle buluşunca omuz silktim. Louis bana gözleriyle konuşmamız gerek diyen bir bakış atmış ve bende onu başımı hafifçe sallayarak onaylamıştım. İkimizde gerçekten ne yapacağımızı bilmiyorduk. Yani işin içinde Jeremy olmasa belki onu şuan burada pataklayıp evine göndermiştim.
Ah, Jeremy!
Onlara zorlukla gülümseyip masadan kalktığımda Lou'da peşimden geliyordu. Odama doğru yavaş adımlarla ilerledim. Louis peşimden odaya girdikten sonra kapıyı sertçe kapatmış ve üzerime doğru yürümeye başlamıştı. Korkarak geriledim ve istemsizce kaşlarımı kaldırdım. İfadesizdi. Yine. Ve bu, durumun ciddi olduğunun göstergesiydi. Ne yani bir hafta da onun bakışlarını unutacağımı sanmıyordunuz değil mi? Çünkü ben kolay unutmam. Aslında ne kadar çok unutmak istiyorum ama elimde olmuyor.
“Jeremy'i uyar.” dedi dişlerinin arasından. “Ona nasıl bir kız olduğunu söyle ve ondan uzak dursun.”
“Nasıl uyaracağım? Bize yaptıklarını anlatarak mı?”
“Gerekirse evet.” dedi. “O kızın senin ve çevrendekilerin yanına olmaması gerekiyor.”
“Kimi çevremde isteyip istemediğimi sana soracak değilim Lou.” dedim gözlerinin içine bakarak. Çünkü o bu durumlarda gözlerine bakmamı sevmezdi.
“Şöyle bakmayı kes!”
Sırıttım. “Kardeşimi uyarırım. Ama bizi anlatarak değil. Biz bittik unuttun mu? Ve bir daha hatırlamak isteyeceğimi sanmıyorum.”
“Ah öyle mi Alicia?”
Önünden geçip giderken olduğum yerde durdum ve onu başımla onayladım.
“Altımda inlerken gözlerin aynı şeyi söylemiyordu.” dedi düz bir sesle. “Beni istediğin, beni arzuladığın, beni özlediğin gözlerinden açıkça okunuyordu.”
Kahretsin!
Ben onun bakışlarından nasıl anlıyorsam o da gayet benimkilerden anlıyordu. Ağzımı açıp tek laf edemiyordum ki. Sadece göz pınarlarımda oluşan damlaları akmaması için zorluyordum.
“Bu hiçbir şeyi değiştirmez.” diyebildim sonunda.
“Kesinlikle değiştirmez.” dedi. “Çünkü sen sadece kendini düşünüyorsun , çünkü bu ilişkide sen ne dersen hep o olacaktı, çünkü bu ilişkiyi ayakta tutmak için çabalayan bendim, çünkü ben bir aptalım!”
Elleri her zaman ki gibi sağa sola hareket ediyor ve sinirleniyordu.
“Sana, bize bir şans vermeni istedim. Onu bile kabul etmedin. Neden?” diye sordu. Bana hızla yaklaşıp kolumu kavradı ve arkamda duran duvar ile arasına aldı. “Harry ile berabersin değil mi?” diye bağırdı.
Tanrım, yine başlıyoruz.
“Hayır.” diye yanıtladım kısaca.
“Yalan söyleme Alicia.” dedi. “Sizi her gün beraber görüyorum! Yanında çocuk gibisin, resmen yavşıyorsun!”
Bütün gün bizi mi izliyordu yani?
“O benim arkadaşım Louis! Gördüğün gibi sen yanımda yokken o oluyor! Ama sen o aptal beynini her zaman burası için çalıştırıyorsun.” dedim erkekliğini göstererek. “Bu yüzden gerçekleri göremeyecek, anlamayacak kadar körsün!”
“Ben herşeyi görüyorum Alicia!”
“Hayır göremiyorsun.” dedim sakin kalmaya çalışarak. Elimi kalbimin üstüne koydum. “Burayı görebiliyor musun? Ya da hissedebiliyor musun? Hayır Louis. Sen duygusuz itin tekisin. Ve bizi bitirdin.”
Elinden kurtulmak için çabalasam da pek işe yaradığını söyleyemeyeceğim.
“Ama bunu sen istedin!”
Sinirlendiğini, kolumu sıkan ellerinden ve gözlerinden anlıyordum. Gözlerine ki mavilik gitmiş, yerini siyahlığa bırakmış gibiydi.
“İstemedim aptal! Ben hiçbir zaman böyle olmak istemedim. O an kahrolmuştum ve o laf ağzımdan çıkmıştı anladın mı? Ama dedim ya senin beynin ancak oraya çalışıyor diye. Kesinlikle öyle Louis.”
Pekala ağla Alicia.
“Seni seviyorum.” dedim. “Neden bilmiyorum ama seviyorum, bana yaptıklarına rağmen. Söylenen tüm şımarıkça sözleri sana söylemek istiyorum. Vücudumun vücudumla birleşmesini seviyorum Louis. Ama bu şekilde değil.” sonra sessizleştim, gözyaşlarım tükenmişti. “Ve senden nefrette ediyorum.”
I dont know what i'd do without you
Sensiz ne yapacağımı bilmiyorum
Your words are like a whisper, come through?
Sözcüklerin bir fısıltı gibi, başarabilecek misin
As long as you're with me here tonight, I'm good
Bu gece benimle olduğun sürece iyiyim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible is nothing.
Hayran KurguAnnesi ve babası ayrılmış iki kişi. Birinin annesi, diğerinin babası birbirlerine aşık oldular. Onlar üvey kardeş olsalar da, hiçbir zaman birbirlerini öyle görmediler. Herkes onlara kardeş dese de onlar bunu umursamadılar. Çünkü onlar birbirler...