"Seni istiyorum Alicia."
"Senden çok hoşlanıyorum."
Şu durumda kalp krizi geçirme durumu ne kadardır? Hayır yani öyle bir şey varsa şuan yüzde yüz kalp krizlik durumdayım. Nefesim bir türlü düzene girmiyor. Louis'nin dudakları ise hala dudaklarımdan bir kaç cm uzakta. Ve bundan hoşlanmadığımı söyleyemeyeceğim. İfadesizdi. Hayranı olduğum gözlerini baka dikmiş sadece bakıyordu.
"Bir şey söylemeyecek misin?"
Sesi çok garipti. Yine boğuk ama sanki biraz da kırgın gibiydi. Şuan benimle dalga mı geçiyor yoksa ciddi mi gerçekten bilmiyorum. Onu delice öpmek istiyorum. Evet hemde çok istiyorum. Ama biz beraberken nasıl oluruz? Neler yapabiliriz. Tamam belki her sevgilinin yaptığı gibi gezer eğlenirdik ama sürekli beraber dolaşsak ne düşünürlerdi. Abi- kardeş olarak biliyorlar evet ama dışarıda onunla el ele gezemeyeceksem ne anlamı vardı bunun?
"Lou." dedim fısıltıyla. Heyecanla bana baktı. "Haklıydın. Bazı şeyleri yoluna koymamız gerekiyor ama bu yolda engellerimiz olduğunu bilmiyorsun."
"Biliyorum." dedi sıkıntıyla.
Şuan size bile açıklamadığım sırrımı bugün ona karşı söyleyeceğim. Bunu yapacağım. Çünkü bu zamandan sonra da söylemek için fırsatım olmayabilir.
"Lou." dedim tekrardan. Tam ağzımı açıp devamını getirecektim ki kapı çaldı. Lanet okuyarak koltuktan kalktım. Kapıda ağlamaktan gözleri şişmiş, saçları dağılmış Eleanor duruyordu. Burnunu çekerek bana baktı.
"İçeri gir." dedim gözlerimi devirerek. İçimdeki sırrı yine kendime saklıyorum.
Eleanor önden bende arkasından salona girdik. Louis'nin gülümseyen suratı bir anda ciddileşti. "Senin burada ne işin var?" diye sordu. Eleanor tekrar burnunu çekip konuşmaya başladı. "Bebeğim gerçekten çok üzgünüm."
"Bana bebeğim deme!" Louis sinirleniyordu. Ve bu hiç iyi bir şey değildi. Kendimden biliyorum.
"Bak Louis çok üzgünüm tamam mı? Sarhoştum ve ne yaptığımı bilmiyordum."
"Seni uyardım. Gözlerimin içine bakmıştın. Sana anlatmaya çalıştım. Dinlemedin. Şimdi de ben seni dinlemiyorum. Git burdan!"
Louis'nin sesi hiç duymadığım bir sinirle ve bağırmayla çıkıyordu. Ben korkmuştum ama Eleanor sanki buna alışmış gibi hiç tepki vermiyordu. Eleanor bir şey demeden salondan çıktı ve gitti. Bu konuda kesinlikle Lou'ya hak veriyordum. Yani uyarmasa belki bir şey demezdi ama uyarmış ve Eleanor bunu takmamıştı.
"Buraya gel." dedi bana bakarak. Başımı salladım ve titreyen bacaklarla yanına gittim. "Seni korkutmadım değil mi?" diye sordu.
"Hayır." Gülümsemeye çalıştım.
"Sen bana bir şey söyleyecektin."
Ah evet o mesele. Ama şuan söylemeyeceğim. Ya da söylemeli miyim. Şu kararsızlıklarımdan gerçekten nefret ediyorum!
"Alicia?"
"Imm şey bir şey söylemeyecektim."
Bir süre bir şey demedi. Sonra bir anda "Yalan söylüyorsun." dedi.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Söylerken sesin titredi." diye ekledi. Söylemek istiyordum ama o cesareti kendimde bulamıyordum. Ayrıca bunu şimdi söylemezsem bir daha söyleyemeyeceğimi de biliyordum. Louis saçlarımı alıp eliyle bir şeyler yapmaya başladı. Kolunu tutup onu koltuğa oturttum. Bende karşısına oturduktan sonra derin bir nefes aldım.
"Louis"
"Evet?" Elleri hala saçlarımda dolanıyordu.
"Bak bende senden hoşlanıyorum." dedim. Kahretsin söyledim. Elleri bir anda durdu ve bana baktı. Sonra gülümsedi. "Ama biz beraber olamayız." Gözlerimi sımsıkı kapatıp vereceği cevabı bekledim.
"İyi de neden?"
"Engeller Lou engeller. Ben seninle dışarıda el ele bile gezemeyeceksem bunun ne önemi var bana söyler misin?"
Sinirli bir şekilde sırıttı. "Ne önemi var mı?" Saçlarımı hızla bırakıp ayağa kalktı. Önümde bir süre dikildi. "Eğer birbirimizi seviyorsak bunun önemli olmayacağını bilmelisin."
"Hoşlantı." diye düzelttim.
"Ah tabi ya hoşlantı."
Başımla onayladım.
"Sadece bahane üretiyorsun. Ve ben bundan hiç hoşlanmadım Alicia!"
Tamam bunu demesini hiç beklemiyordum. Hatta söylerken bağarmasını da. Çünkü şuan damarlarını görebiliyordum. Bu çocuk niye her şeye bu kadar sinirleniyordu ki? Aptal işte ne olcak.
"Bahane değil." dedim. "Gerçekler."
Biri bana neden bu kadar soğuk davrandığımı açıklayabilir mi? Çünkü bunu ben bile bilmiyorum. Dudaklarını öpmek için ölüp bittiğim çocukla beraber olmak yerine ona engellerimizi anlatıyorum. Evet bu gerçekten çok garip bir durum.
"O zaman ne halt yiyorsan ye Alicia."
"Nereye?" diye sordum ayağa kalkarak.
"Gidiyorum gördüğün gibi." Salon kapısında durmuş bana bakıyordu.
"Gitme." dedim bana bile yabancı gelen sesimle. Bu benim tanıdığım Alica benzemiyordu. Hatta alakası bile yoktu.
"Pekala gitmiyorum." Salonun kapısından geri dönerken sırıtıyordu. "Peki evde ne yapıcaz?"
Aslında bunu hiç düşünmemiştim. "Bilmiyorum. Film mi izlesek?"
"Yine Jurassic Park mi?" Alayla sırıttı.
"Louis!"
Başını arkaya yatırmış kahkahalarla gülüyordu. Onun gülmesine dayanamayıp bende ona eşlik ettim. Sonra beni sımsıkı kucaklayarak şaşırmama neden olmuştu. "Lou indir beni." diye söylendim kahkahalarımın arasında. "Peki."
Beni kırılcakmışım gibi koltuğun üstüne yavaşça bıraktı ve üstüme çıktı. Dudakları boynumda gezinmeye başlamıştı. Halimden gayet memnun ve mutlu olduğuma halde, hani bazen aklınıza nereden çıktığı belirsiz saçma bir fikir gelir ya, bende birden kendi mi ya beni oynatıyorsa diye düşünürken buldum. Evet kesinlike düşündüğüm buydu. Geçen gün sinirlendiği için beni becermek isteyen adam şimdi benden hoşlandığını söylüyordu. Ya sırf beni becermek için benimle beraber oluyorsa. İşini hallettikten sonra beni bırakıp giderse. Louis beni öpüyordu. Ama kafam başka bir yerde olduğu için ona karışılık vermiyordum. Bu düşünceler gerçekten beni boğuyordu. Bir taraftan gerçekleri öğrenmek istiyor, bir taraftan da sormaya korkuyordum.
"Alicia sorun ne?" diye sordu.
"Şey ben.." dedim ve sessiz kaldım.
Başımı öne eğip bir süre öyle bekledim. Gerçekten ne yaptığımı bilmiyorum. Korkuyorum. Verdiğim karar beni yanıltır diye korkuyorum.
"Bunun için daha erken."
"Sen istemediğin sürece öyle bir şey olmayacak Alicia." dedi ve üstümden kalktı. Açıkcası bu duruma şaşırmıştım. Daha geçen gün beni becermek isteyen insan şimdi.. Tamam bunu düşünmüyorum. Gerçekten. Artık bunu kafamdan atmalıyım. O bir anlık sinirle yaptığı bir şeydi ve kendini kaybediyordu. Şimdi bugünün tadını çıkarmak istiyordum.
Beni kollarının arasına alıp gövdesine bastırdı. Saçlarıma öpücük kondurdu.
"Sen artık benim kızımsın."
Gülümsediğini hissedebiliyordum. "Dışardaki insanları sikerim Alicia. Onları takma beni anladın mı? Kimsenin gerçeği bilmesine gerek yok. Sadece sen ve ben. Dışarda farklı davranırız. Abi-kardeş gibi. Evde de olduğumuz gibi. Seni istediğin her yere götürürüm. İhtiyacın olduğu zaman yanında olurum." dedi. Sonra derin bir nefes aldı. Göğsü hızlı bir şekilde inip kalkıyordu. Heyecanlanmıştı! Aha. İşte bu gerçekten komikti. Kendime engel olamadan güldüm.
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur devam ederken birbirimize sokulduk. Louis bir şeyler anlattı ve ben dinledim. Kendimi uzun zamandan sonra ilk defa mutlu hissediyordum. Ve bunun sürmesini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impossible is nothing.
FanfictionAnnesi ve babası ayrılmış iki kişi. Birinin annesi, diğerinin babası birbirlerine aşık oldular. Onlar üvey kardeş olsalar da, hiçbir zaman birbirlerini öyle görmediler. Herkes onlara kardeş dese de onlar bunu umursamadılar. Çünkü onlar birbirler...