Aile.
Bu kavramın değerini bilmeyen insanlarla dolu bir evrende yaşıyorduk. Hayvanlar bile, bizim ailelerimize olduklarımızdan daha sadıklardı. Onlar iç güdüyle bu değeri sağlarken, biz aklımızla bunu başaramıyorduk.
Ben onların değerini fazlasıyla biliyordum. Onları kaybetmemle bunu anlamıştım. Fazlasıyla geç kalmış olabilirdim ama hâlâ onlardan birisi benim yanımdaydı.
Ağabeyim. O benim her şeyimdi. Annem, babam, ablam, kardeşim...
Onları bu yaz trafik kazasında kaybetmiştik. Ağabeyim bizimle beraber değildi, ben de kemer sayesinde kurtulmuştum. Annem ve babam, önde oturuyorlardı ve kemerleri takılı değildi, bize takmamızı söylemişlerdi ama kendileri takmamışlardı. Ablam ise kemerin saçmalık olduğunu söyleyip geçirmişti. Annem ve babam kaza yerinde canlarını verirken, ablamı hastanede kaybetmiştik.
Bazen pişmanlık duyuyordum. Ablamı o kemeri takması için zorlayabilirdim, anneme neden takmadıklarını sorabilirdim. Ama yapmamıştım, kendiminkini takıp yerime oturmuş; telefonumla şarkı dinlemiştim.
Ağabeyim bunun benim suçum olmadığını söylese de, elimde değildi. Dünyadaki en değerli iki varlığımı gözlerimin önünde kaybetmiştim, birisinin de hastanede kalp atışlarının durmasına şahit olmuştum. Bunları on yedi yaşındaki birine göre fazlasıyla soğuk karşılıyordum bence.
Yaklaşık üç ay önceki kazadan dolayı, gayet iyi olan derslerim ile iyi bir okuldan, daha az iyi bir okula geçmiştim. Burası ağabeyimin geçen sene mezun olduğu okuldu. Öyle düşündüğünüz gibi pisliklerle dolu bir okul değildi fakat başarı derecesi eski okulumdan kötüydü.
Bizim ailemiz iki kişiydi, öyle de devam edecekti. Onu kaybedemezdim, buna katlanamazdım.
Bugün okulun ilk günü geçmiş, şuanda okulun bahçesinden dışarıya adımımı atmıştım.
Hayır, okulda yeniyim diye beni eziklemediler. Yeni kız muamelesi de görmedim, okulda belalı gözüken bir grup da görmedim. Dediğim gibi okulun sadece başarısı yüksek değildi, onun dışında gayet iyi gözüküyordu.
Yeni sınıfımda da hor görülmemiştim. Cece adında bir kız ile iyi anlaşmıştım fakat numaramı verecek kadar güvenemiyordum. Ağabeyimin adını vermemiştim, verseydim bütün okulun ilgi odağı olacağımı biliyordum. Ağabeyim fazlasıyla yakışıklıydı ve geçen sene okuldaki kızların ona hayranlığına birkaç kez şahit olmuştum. Ne kadar gizlersem benim için o kadar iyiydi.
Çantamdan telefonu çıkardığımda mesajları kontrol ettim ve ağabeyimi aramak için parmağımı kaydırdım. Telefonu birkaç çalıştan sonra açmıştı.
"Okuldan çıktım." Telefon kulağımdayken karşıya geçmek üzere ışığı bekliyordum. "Okul için defter falan bakacağım, eve geç varırım." Yeşil ışık gelince hareket ettim ve hızlıca alışveriş merkezine yürümeye başladım.
"Sabah verdiğim para senindir, kendine de birkaç parça şey bak."
Kazadan sonra pek dışarı çıkmadığım için alışveriş yapmamıştım, zaten alışverişi de ablamla yapan birisiydim. Onsuz yapamazdım... Nasıl yapardım ki?
"Tamam abi," diye mırıldandım, almayacaktım; bunu o da biliyordu. "Seni seviyorum."
Telefonu o kapatmadan önce ben kapattım. Cebime koyarak alışveriş merkezine girdim ve adımlarımı zemin kattaki kitapçıya yönlendirdim. Bu kitap mağazası benim en favori mekanımdı, bir büfede oturmak yerine burada zamanımı geçirmek bana göre daha mantıklıydı. Önce kitaplara bakacaktım, sonra okul için birkaç şey alırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanficBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...