16. ŞÜPHE VE MASUMİYET
Uygar Özkurt
Eğer insan yanında olmasını istediği kişiyi karşısında bulursa, sanki bütün dünyayla çarpışıyor gibi hissedermiş. Zamanın üstünden sular aktıkça, artık Yakut da Uygar için yanında değil, karşısında olmasını istediği biri haline gelmişti. Bu sayede göz göze geldikleri her an kalbini delik deşik eden koyu bakışlarına kanmayacak, onun uğruna her şeyi göze almayacak, onu bir daha sevmeyecekti. Fakat dengesini şaşırmış kader, bu sefer de karşısında olması gereken kişiyi sanki kucağına itelercesine yanına getirmişti. Uygar artık bundan sonrası için korkuyordu; yan yana olmak ya bizi dünyayla karşı karşıya getirirse?
Sevgi dolu bir ailede büyümüş, normal bir çocukluk geçirmişti; geçmişe dair hatırlayabildiği en nahoş şey, günlerini sürekli bir kavgayla sonlandıran abisiydi. Anlaşması zor bir insan olduğu için abi-kardeş ilişkilerini yüksek yaşarlar, sonrasında gömüldükleri sessizlik onları birbirinden uzak tutardı ama onu kaybettiğinde Uygar hayatın kendisine verdiği dersle yüzleşmeyi de reddetmedi; eğer seviyorsan söyle, içinde sakladığın duygular bir gün çürüdüğünde senden başka kimse o acı tatla yaşamak zorunda kalmayacak, bu yüzden tutmak istediğin o ele uzan ve parmaklarını sıkı sıkıya geçir, vazgeçmediğin her zafer gün sonunda seninle olmasa bile aslında senindir.
Az önce kapıdan çıkan Yakut'un ürkek bedeninden sonra geride kalan yalnızlığıyla yüzündeki maskeyi sıyırıp attı Uygar. Elinin tersini sertçe dudaklarına çarparak örttüğünde hırıltılı nefesleri az biraz kısılmıştı fakat ıssız kulübede hala duyulur haldeydi, buna rağmen minik kedilerin ayaklarına dolandığını fark etti. Kulağına ilişen ince mırıltılardan dolayı dişlerini sıkıca birbirine bastırdı; dizginlemeye çalıştığı öfkesinin bu yavru kedilere en ufak bir etkisinin olmasını istemiyordu, yine de yavaşça yere eğilip boynu bükük halde kendisine bakan kara kediyi ensesinden nazikçe yakaladı, gördükçe Yakut'u hatırlatan bu kediye bakmanın içini kemiren bir ağırlığı vardı. "Neden?" dedi kısık bir sesle. "Neden herkes bana güveniyor da senin gözlerin öyle kırgın, uzak..."
Bedenini yorgunca yere bıraktı. Yavru kedi Hata "Miaavv," diye inceden mırıldanarak kucağına tırmandığında Uygar'ın da boğazı tarifsiz bir hisle tırmalandı. "En çok ihtiyacım olan sendin; bir tek sen Yakut, ama bir tek sen bana güvenini vermedin." Bu yüzden tüm dünya karşımdaymış gibi hissediyorum, sen yüreğini ortaya koyup da yanıma geçemediğin için. Peki ya ben de aynısını yaparsam diye hiç mi korkmuyorsun, benimle ilgili bir şey hiç mi ürpertmiyor seni? Niye düşünebildiğin tek şey, beni dünya üzerinden silmekle alakalı daha senden izlerimi bile silmemişken? Belki de sen dokunuşlarımı hatırlamıyorsun, belki de dokunduğumu hatırlayan sadece benim. Belki de seni eskisi gibi özgürce, hiçbir mâni olmadan ve yarın başımıza gelecekleri düşünmeden öpmeyi... seni bir tek ben özledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARRAF
General Fiction"Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar." - Birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı ve korkup uzaklaştığımızda bağımızı yitirdik. Geri döndük, kazanacağımızı...