17. BEBEK KOKUSU
Operasyon saatleri
Şehrin parlak ışıkları, insanların hayatını aydınlatsa bile göçmen kuşların yollarını şaşırmasına sebep olan birer tehlikedir aynı zamanda. Geceyi gündüze çevirip karanlığa bir darbe vurur ama yıldızları seyreden göçmen kuşlar, ışıklar dikkatlerini çektiği için bir süre sonra yolunu kaybeder. Bu yüzden fayda ile zarar birbirinden keskin çizgilerle ayrılamaz; iyiyle kötü birbirine karışır, herkes önüne düşeni hakkı sanır.
Gökyüzü gündüzü görmek isteyene kapkara, geceyi özleyene hep aydınlıktır.
Berrak hava manzarayı daha da açığa çıkarırken denize karşı silahının kontrolünü yapmayı bitiren Uygar, dürbün ile tepenin ilerisini izleyen Diren’e baktı. Ağaçların arasında bir süre sonra kaybolan şüpheli araçtan geriye hiçbir şey kalmamıştı. “Nereye kayboldu?” dedi sakin kalmaya çalışarak. “Sikeyim kaşla göz arasında yok oldu şerefsiz! Ne olurdu harekete geçseydik?”
Diren’in omzunu dürtüp dürbünü ondan aldı, uzakta kalan adama kısa bir bakış attıktan sonra sıktığı dişlerinin arasından “Bekleyeceğiz,” diye mırıldandı, buraya kadar Belçin’i zar zor ikna ettiği için bu saatten sonra tekrar yüz göz olmak istemiyordu, her ne kadar silahını kaldırıp bir an önce fabrikaya doğru yol almak istese de ekipler gelene kadar beklemekten başka çaresi yoktu, bu şekilde emir almıştı. “Beklemek zorundayız Diren.”
“Biliyorum.” Saçlarını geriye ittirdikten sonra yan tarafında kalmış çayın son yudumunu hırsla bitirip karton bardağı buruşturdu. “Biliyorum, şimdiye kadar hiç beklememişiz gibi biraz daha bekleyelim bakalım.”
“Şimdiye kadar yine iyi iş çıkardık sayılır.” Uygar dürbünü kenara bıraktı, güneşten dolayı kısılan gözlerine rüzgâr değerken oturduğu yerde dizlerini kendisine doğru çekti biraz daha. “Onca soru işaretine rağmen şimdi elimiz boş teşkilata dönüyor da olabilirdik.”
“Önüne sayfa sayfa kanıt ve şüphelerini bıraktın Belçin Hanım’ın,” derken ellerini geriye yaslayıp düşünceler içinde gözlerini kapattı Diren. “Artık bir zahmet aksiyon almalıydı, gerçi onu da sen sorumluluk üstlenip mesleğini ortaya koydun diye kabul etti.”
“Doğru,” dediği esnada Uygar dalgın bakışlarını tepenin ilerisinde dolaştırmaya devam etti. Art arda ilerleyen siyah araçlar ekiplerin buraya intikal ettiğini gösteriyordu. “Birkaç şerefsiz için mesleğimi feda etmem gerekiyormuş.”
Geriye eğilmekten vazgeçip doğrulan Diren, yere yasladığı bir elini Uygar’ın omzuna koyup sıvazladı, onunla iş birliğine gittiğinden beri işin özünü daha iyi kavramıştı. Yapabildiğin kadar yalan söylemek zorundaydın, köşeye sıkışmadan başkalarını köşeye sıkıştırmalıydın; çünkü yalanın bir fazlasını düşman senden önce söyleyecek, kıskıvrak yakalamak için gerekirse ortalığı ateşe vereceklerdi. “Siktiğimin prosedürü senin dışında herkese çalışıyor çünkü, bazen katile bazen mafyaya; ne dersen de devlet işi biraz böyledir Uygar, bunu hep biliyorduk,” dedi can sıkıcı bir gerçeği dile getirerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARRAF
Fiction générale"Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar." - Birbirimizi severek gururumuzu yitirdik, ihtiraslarımızın esiri olduğumuz yerde aklımızı ve korkup uzaklaştığımızda bağımızı yitirdik. Geri döndük, kazanacağımızı...