22. BÜTÜN SIRLARINIZ İÇİNİZDE

10.1K 604 137
                                    

22. BÜTÜN SIRLARINIZ İÇİNİZDE

*

Uygar Özkurt

"Yoksa senin için adil olmak demek, sadece çoğunluğun takdirini kazanmak gibi bir şey mi?" Eski karısının, artık birbirlerini böyle eski ve bitmiş hatırlamak zorundalardı, ince bedenini hareketlendirip kulübeden ayrılışında belirgin bir kırgınlık vardı; buna sebep olan şeyin kendi sözleri olduğunu bilse de Uygar içindeki öfkeli adama dur diyemedi... Yakut onu her şeyin güzel olduğuna kolaylıkla inandırabilirdi, beyaz tenine eşlik eden siyah tutamlar ince ince omuzlarına döküldüğü esnada onları narin parmaklarıyla geri itişi bile taşıdığı sessiz gösterişi yansıtmakta bu kadar ustayken Uygar asıl ona inanmazsa haksızlık ederdi.

Fakat sonra, tıpkı şimdiki gibi, bir anda yön değiştiriyordu tüm tavrı; elini kaldırıp acıtma maksadından uzak yalnızca öfkenin doğurduğu tokadı maskeli surata çarpmaya niyetlendiğinde Yakut yine her zaman olduğundan farklı davranmıştı.

"Sen... bir daha karşılaşmayalım diye dua et, tamam mı?" Sesinden taşan öfkeyi Uygar'ın suratına vurmaktan çekinmedi. "Dua et, hayat bizi bir daha karşılaştırmasın; çünkü ben hiçbir zaman senin yanına gelmedim," diye bir daha inkâr etti dakikalar önce birbirlerine karşı hissettikleri tutkuyu. Uygar seneler geçmesine rağmen ona dokunurken hala aynı istekle dolup taşıyordu ve Yakut'un da kendisine dokunuşlarından ne anlam çıkarması gerektiğinin farkındaydı; o da geçmişte yaşadıkları ne varsa hepsini özlemişti, hatta geçmişin hesabını kapatmak istercesine aceleci davranır haldeydi ellerini kendisine sararken. "Zaten ne yaparsan yap kimseyi böyle bir şeye inandıramazsın."

Kimse değil, sadece sen inanmazsın.

Uygar dişlerini öfkeyle sıktı. "Değil mi?" diye sorarken başını dizginlemeye çalıştığı kızgınlığıyla yana doğru eğdi. "Ben öyle de inanılmayacak şerefsizin tekiyim, değil mi Yakut?" İnsan bazen bir cam kırığına bile tesadüf demek yerine onlarca sebep yükleyebiliyorken, beni aklamak konusunda sana göre bu kadar imkânsız olan şey ne bir anlayabilsem.

"Kim olduğun bu saatten sonra benim umurumda bile değil."

"Olmasın." Çünkü ben de artık bir gün bana gerçekleri sorma ihtimalinden vazgeçtim.

Sesi titredi. "Olmayacak."

Uygar, Yakut'ta unuttuğu dokunuşlarını yavaşça geri çekti; birbirlerinden uzaklaştıklarında aklına gelen en iyi ihtimal, bunca öfkenin üstüne Yakut'un burada kendisini koruma niyetiyle beklemeyecek olmasıydı. Az sonra içeri onun asla karşılaşmaması gereken birisi girdiğinde, Yakut'u buradan uzak tutan şey de ancak gururuna yöneltilmiş oklar olabilirdi zaten; onu sadece ilkeleri ve değerlerinin yokluğu zedeleyebilirdi.

"Gencay'a dikkat edeceğim dışarıda," deyip son kez bir şeyler söylemek istedi Yakut, ancak tıklatılan kapı erken susmasına sebep oldu.

Aralarındaki geçidin kapağını örtmek zorunda olduklarını bilerek yavaşça hareketlendiler, ikisinin de birbirine karşı tükettiği merhametin soğukluğu Yakut'un gözlerini gölgelediğinde Uygar birkaç küfür mırıldanmamak için parmaklarını yere daha sıkı bastırdı. "Kulübenin kapısının kapandığını duyduğun an hemen uzaklaş kimse seni görmeyecek," diye uyardı, her şey böyle karmaşık olmasaydı ve yalanlar gerçeklerin üstüne çökmeseydi oturup yaşananları daha uzun konuşabilirlerdi. Belki o zaman birbirlerini anlamak için zaman daha insaflı davranırdı. Ya da belki konuşmak daha sonraya da ertelenebilirdi, onunla tartışmayı düstur edinmeden önce tam da özlediği gibi sımsıkı sarıp her bir zerresine kavuşmanın tadını çıkarabilirdi. Buna da izin vermedin; geldin, o koyu gözlerindeki ateşle beni dağıtmayı tercih ettin ve dağıttığın hiçbir şeyi toparlamayı istemedin. Beni arkanda darmadağın bırakmak senin uzun bir süredir alışkanlığın Yakut, ama ben de uzun bir süredir bu kadar acıttığını hissetmemiştim.

SARRAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin