--------------------------Sevdiğin birini seve seve affetmemen, nasıl da canı yakan bir duygudur. Kaç zaman önce bu hissin ne olduğunu bilmesemde, artık yeterince bilgili olduğum bir konuydu artık.
Kafanda oluşan soruların bilerek yanıtsız bırakılması gibi. En çaresiz anında ailenin yanında olmaması, olamaması gibi. Sevdiğine sevdiğini söylememen, söyleyememen gibi.
Çaresizce hayatının hangi yöne savrulduğunu izlemek. Kendi hayatının seyircisi misali.
Duygularına bir mezar kazıp gömmeni istiyorlar aslında senden. Söylemeselerde, dilden bu sözler çıkmasa da yaptıkları bunu gösteriyor.Bazen sevgi yetmiyor. Yaşananların, yaşanmışlıkların üstesinden gelmeye. Bazen sevilmek yetmiyor affetmeye, yaşattıklarının üzerine toprak atmaya. Kazdığın mezara gömemiyorsun. Aklında heran, her saniye dönüp dolaşıyor kocaman soru işaretleri. Cevapları olmadıkça da her nefes aldığında, her gün daha fazlası eklenecek o yanıtsız soruların yanına yenileri. Her gün cevapsız kalacak diğerleri gibi. Bu yüzden affetmeyeceksin sevmene rağmen affedemeyeceksin. Kalbin aciz kalacak beyninin yanında...
- Geçmeyecek misin?
- Efendim?
- 5 dakikadır kapıdayız Tuana içeriye geçmeyecek misin? Onu diyorum?
Kafam sanki hiçbir şeyi algılamayacak moda girmiş de çıkmak bilmiyordu. Buğra'ya bir kaç saniye anlamaz yüz ifadesiyle baktıktan sonra, yeni idrak ettiğim sözler beynimde yankılandığında kapıdan içeri ilk adımımı atmıştım.
Bu ev beni boğuyordu. Bu evde her nefes aldığımda sanki nefesimi içime çekipte dışarı vermeyecek gibi hisse kapılıyordum. Ve bu düşüncelerimin sebebi kendimce çoktu. Durmak istemiyordum, kalmak hiç istemiyordum. Nasıl durabilirdimki, bebeğimi öldüreceği ile tehdit eden kadının yanında.
Elimin üzerinde sıcak bir el, kalbimin ise olduğundan daha fazla hızlı attığını hissettiğimde elin sahibinin Buğra'dan başkasının olmadığını anlamıştım. Nasılda anlamazdım ki, adamın aldığı nefesi bile bir metreden hisseder hale gelmiştim. Beni en çokta bu korkutuyordu zaten yüreğimdeki yangının hiçbir zaman söndürülmemesi düşüncesi bile kalbimin sızlamasına yetiyordu.
Elimden tutmuş beni arkasınca sürüklediğinde, gittiğimiz yerin salon, en önemlisi de elinde kahvesiyle televizyon izleyen Gül hanım olduğunu görmemle istemeden de olsa endişelenmiştim.
Buğra'nın kafasından nasıl bir şeylerin geçtiğine dair hiçbir şey bilmemem endişemi üstelememe sebep oluyordu.
Elele Gül hanımın tam karşısında durduğumuzda, televizyon izlemesine mani olmamız, yüz ifadesinden bundan hiç hoşlanmadığını ortaya koyuyordu. Sakin bir şekilde kahvesinden bir yudum alıp eliyle çekilmemiz için gösteriş verdiğinde ben çekilmek istesem bile elimi sıkarak kımıldamama izin vermeyen Buğra bu düşüncemden beni vazgeçirmişti .Bu kadının hiç hoşlanmadığım yanıysa buydu. Sinirlendiğini hiçbir zaman belli etmezdi. Karşındaki insanı da galiba bu huyuyla yeniyordu. Kafamı Buğra'ya çevirdiğimde bir kaşı havada annesini pür dikkat incelediğini görmüştüm. Ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyordu zannımca.
- Ne söylemek istiyorsan önümden çekilerek de söyleyebilirsin.
Sesizliği sonunda Gül hanımın bozması bile içimden koca bir oh çekmeme neden olmuştu. Konuşmak sesizlikten iyidir değil mi?
- Tuana'nın hamile olduğunu bildiğini biliyorum.
Buğra'nın sözlerinden sonra Gül hanım yine sakin tavırlarıyla kahvesinden koca bir yudum alıp bir iki saniye ellerimize bakıp Buğra'ya doğru kafasını kaldırmış ve çok sesiz bir şekilde
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni de sever misin?
General FictionSizden bir bebek isteniyor... Hem de 12 yaş sizden büyük bir adamdan... Cevabınız her ne olursa olsun hayatınız yokuşa hızlı adımlarla düşmeğe başlayacak... Soru basit... Yanıtlaması.... ZOR... Ya kendi hayatınızdan vazgeçecek.... Ya da canınızdan...