Tüm yapılanları affetmeğe hazır olan ben. Beni sevmesini söylemesiyle dünyanın en mutlu kadını yapıp tekrardan, en mutsuz kadınana çevirmesi doğrumuydu? Neyin doğru olup olmadığını tartacak durumda olduğumuda hiç sanmıyordum. Kalbimde yeşerttiği o küçücük umudu kaybettirdi bana. Onun yaralanacağını düşünüp sarfettiğim sözleri o bana iade ederek yıkmıştı beni.Güçsüzdüm. Hiç olmadığım kadar bitkindim. Bize dair her şeyi söküp atan adama karşı insafsızdım.
Konuşmalıydım... Ne olursa olsun.Bu zamana kadar susupta ne yapmıştım. Elime ne geçmişti. Koca bir hiç.- Öylemi?
Düz tutmaya çalıştım sesimi, bakışlarımı,haraketimi. Oysa sadece baktı bana. Farklıydı bu konuşma. Çünkü o duygularını belli ediyor, bense hiçbir şekilde kendimden taviz vermiyordum. Gözüme kocaman perde çekilmiş gibiydi.Perde kalkarsa sevdiğimin aslında bana o belli ettiği duygularda neler sakladığını öğrenebilirdim.
- Bencilsin.
Kurduğu sözle neye uğradığımı şaşırdım. Ben miyim bencil olan? Sözüne karşın tek kaşımı yukarı kaldırmakla yetindim.
- Bencilsin. Çünkü benim yaşadıklarımı bilmeden beni yargılıyorsun. Bencilsin. Çünkü benim duygularımı yokedecek kadar düşüncesizsin. Bencilsin. Çünkü benim en değerlilerimden biri olacak kişiyi onu sadece kafamda kurduğum planlar için istediğimi düşünüyorsun. Bencilsin...
Duraksadı bu sefer. Konuşacağı son söz olduğunu belli edercesine. Kafasını yere eğdi önce, sonra gözlerimin tam içine baktı ve şöyle kurdu son cümlesini.
- Çünkü kendime verdiğim sözümü çiğneyerek sana olan aşkımı söylediğimde bile bana inanmayacak kadar bencilsin. Bir daha bana kimseyi sevmemeği öğrettiğin için teşekkür ederim. Ben sahrayım doğru söylüyorsun. Kim bana yaklaşırsa kumlarımla boğarım. Bu yüzden HAKLISIN...
Bastırarak söyledi hakılısın kelimesini. Ve yüreğimdeki yerini bir kez daha sağlamlaştırdı.
- Ben böyle.
- Sen tamda bunları söylemek istiyordun Tuana. O yüzden kapatalım bu konuşmayı.
Yanında beklediğimiz odanın kapıları açılır açılmaz. Bakışlarımız o yöne çevrilmişti. Genç güler yüzlü bir hemşirenin Tuana Bozkurt demesiyle benim sıramın geldiğini anlamıştım.
Konuşmamız onun söylediği gibi sonlanmıştı. Belkide konuşmayacaktı benimle bundan sonra. Haklıydıda. Tümüyle haklıydı. Dokunduğum her şeyi paramparça ediyordum. Sussam olmuyor, konuşsam ondan da beter. Kafam çatlayacak durumdaydı. Ama onunla ilgili tek bir kelime bile bilmememdi böyle konuşmam.
Kafamı yere eğmiş mahcup dolu bakışlarımla yanında yürüyerek doktorun odasına girmiş, sandalyelere oturmuştuk. Doktor Sibel hanımın sorduğu soruları yanıtlarken arada göz ucuyla ona baksam da onun can kulağıyla doktorun dediklerini dinlemesi kendimi bir kez daha suçlamama ve sövmeme neden olmuştu. Sibel hanımın
- Şimdide bebeğimizin cinsiyetini öğrenelim ne dersiniz?
Dediğinde sadece kafamla onaylamakla yetinmiştim. Sedyeye uzanıp karnımı açtığımda aklıma gelen ve beni endişelendiren soruyu doktora sormuştum.
- Bebeğim artık 4 aylık ama benim karnım çıkmadı. Bir sorun yok değil mi?
Endişeyle sorduğum soruyu doktor bana içten gülümsemeyle yanıtlamıştı
- Merak etmeğin bebeğinizin bir sorunu olduğunu sanmıyorum. Tabi birde baktıktan sonra kesin bir dille sorunuzu yanıtlayacağım.
Karnıma sürdüğü jeli ellinde tuttuğu aleti gezdirdikten sonra bana bakıp içten gülümsemeyi sunduğu an anlamıştım bebeğim gayet iyiydi. Ama bunu benim anlamadığımı var sayıp dille de ifade etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni de sever misin?
General FictionSizden bir bebek isteniyor... Hem de 12 yaş sizden büyük bir adamdan... Cevabınız her ne olursa olsun hayatınız yokuşa hızlı adımlarla düşmeğe başlayacak... Soru basit... Yanıtlaması.... ZOR... Ya kendi hayatınızdan vazgeçecek.... Ya da canınızdan...