Ayaktayız... Güçlüyüz... Mutluyuz... Umutluyuz...
Gece çöktüğünde güneş kendini sakladığında, ay pırıl pırıl elmas tanesi gibi o karanlıkta boy gösterdiğinde yarınımızın daha güzel olacağına dair umutlarla gözümüzü kapadık yarınımıza. Çok zaman hayal kırıklıklarıyla bezendi tüm günümüz. Ama yine yılmadık. O bir damla kadar bile olsa umudun yakasından bırakmadık.
Bazen sevdik, bazen sevildik. Bazende kalbimiz sevgiyi tatmadı diye üzüldük. Tabi sevilmemekti en acılarından.Unuttuk kimi zaman kendimizi. Çabaladık, çırpındık gözden gelindik. Yaktı mı canımızı? Öyle bir yaktı ki, sözler yetersiz kaldı. Tükendik. Bundan sonra hayat mücadelesine devam edemeyeceğimizi sandığımız an Rabbimiz tarafından öyle mükafatla karşılandık ki, isyanımızdan, kendimizden utandık. Her yolu gördük, yaşadık ne olursa olsun ellerimiz kenetli, gözlerimiz bir birine bakıyorsa, kalplerimiz yine birbirimiz için atıyorsa bu bana yetti.
10 yıl sonra...
Yıllar kuş gibi uçtu gitti sanki. Bazen düşünüyorumda hiçbir zaman böyle mutlu huzurlu ailem olmayacağını sanırdım. Bu da benim en büyük yanılgım oldu. İyikide oldu. Buğra'nın bana ait oluşu o kadar muhteşem bir şeydiki. Sevgisi günü günden artıyordu kalbimde. Arttıkça çiçekli bahçeye dönüyor mis gibi kokuyor ve koku tüm etrafımı sarardı. On yıl önce bana sevinçle gelen adamımın yüzünden bir daha gülüş eksilmedi. Her zaman çatık kaşlı şempanzem mutlulukla doldu taştı. Eh bundan daha iyi ne olabilirdiki?
Aslıhan anneyi çok kötü vaziyette bulduk. Her ona baktığımda içim paramparça oldu. Bir insanın kardeşine nasıl bu kadar acımasızca davranması hiçbir şekilde akılım almadı. Yıllar aldı düzelmesi. Zaten şimdide tam olarak düzelmiş sayılmazdı. Ama oğlunu kızını ve torunlarını biliyordu. Bazen bir sabah ayılıyor hiçbir şey hatırlamıyor bu iki üç bazen saatler sürüyordu, alıştık artık buna. Dile kolay kaç yıl akıl hastanesinde kalması kolay şey değil. O kadar güzel yüreğe sahip bir kadın ki, yaşadığı hayatı düşündükçe tüylerim diken-diken oluyordu. Bu on yılda hep güzel anılarımız olmadı tabi. En çokta benim açımdan. Babamı kaybetmem yaşadığım en kötü gündü. O zamanlar en büyük destekçimdi Buğra. Onun sayesinde ayağa kalkmayı başarabilmiştim.
Çektirdiğin zulmün iki katını yaşarsın derler ya işte Gül onlardandı. Son duyduğum haberlere göre hapishanede bir kadınla kavgaya tutuşmuş tabi kadın da içerde hanım ağa gibiymiş. Ders verme amaçlı yüzüne döktüğü asitleyse Gül delirmeye başlamış. Şimdi nerdemi? Kardeşine değer biçtiği yerde. Duyduğumda ilk düşündüğüm kalbimin onun için üzülüp üzülmediğiydi. Ama üzgünüm o kadar iyilik meleği bir insan değilim maalesef.
Gülru... Bu eve ilk girdiğimde o sıcak gülümsemesini benden eksik etmeğen kadın. Her zaman arkamda oluşuyla bana kötü zamanlarımda azda olsa dayanma olasılığı sağlayan kişi. Yüreği güzel Gülru'm. Üzülüyordum onun için. Benim keçi inatlı sevdiğim yıllar geçse bile tavırlıydı kardeşine. Her konuda hatasını yüzüne çarpmaktan geri kalmıyordu. Çocuk gibi görünüyordu dışardan ama ben onun yüreğindeki yangını biliyorum. Evet Gülru haklı çıkmıştı. Oğlunu kucağına aldığında küslük bitmişti. Ama dargınlık, kalbin yangısı sönmüyordu işte. Gülru'ya ne kadar değer verdiği sevdiği gözlerinden belli oluyordu. Ama... Amalar vardı işte...
Bize gelirsek eğer o gün Buğra'ya ikinci en muhteşem haberi ben vermiştim. Hamileydim. Evet bizim bide oğlumuz oldu. O beklenen erkek çocuğu oldu sonunda. Ahmet Şükrü... Oğluma ismini ben vermiştim babalarımızın ismi. Bu günde oğlumun onuncu yaş kutlamasıydı. Zaman dediğim gibi çarçabuk geçip gitmişti. Hele birde mutluluklarla bezeli oldumu insanın gözüne gözükmüyordu.
- Anne...
- Efendim kızım.
- Ahmet Şükrü'ye bişey söylesene okuldaki arkadaşımı yine dövdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni de sever misin?
General FictionSizden bir bebek isteniyor... Hem de 12 yaş sizden büyük bir adamdan... Cevabınız her ne olursa olsun hayatınız yokuşa hızlı adımlarla düşmeğe başlayacak... Soru basit... Yanıtlaması.... ZOR... Ya kendi hayatınızdan vazgeçecek.... Ya da canınızdan...