Kendi Kazdığın Kuyuya Düşmek

59 6 0
                                    

Merhaba sevgili okurlarım, nasılsınız?...
Güzel tuhaf ama bir o kadar da tam benlik bir bölümle karşınızdayım...
Umarım beğenirsiniz...
Bu arada bölüm içindeki fotodakilerin Mia ve Sia olduğunu anlamışsınızdır...
Sadece saç renkleri değil ikizlerimizin büyümüş halleri onlar...

"Duyduğuma göre birileri sabahtan beri bir şeyler yememiş." Elimdeki tepsiyle birlikte Sooyang'ın odasına girerken şirinlikler yapmaya çalışıyordum, bir şeyler yemesi için ve moralini düzeltmek için.

Sooyang yatakta diğer tarafa dönünce elimdeki tepsiyi komodinin üstüne koyup yatağın kenarına oturdum.

"Sooyang?"

"mmmm..."

"Hadi ama Sooyang, kendine gel. O ufaklığın seni üzmesine cidden izin mi vereceksin?"

Sooyang yatakta atik bir hareketle bana döndü ve yüzüne sinirli bir ifade yerleştirdi. "Sen Jonghyun malı yüzünden saatlerce ağlıyorsun ama." Haklı tamam ama o kadar işte sadece ağlıyorum.

"Evet, ağlıyorum ama ya sonra? Sonra ne yapıyorum Sooyang, senin gibi depresyona mı giriyorum?"

"Evet, aynen öyle."

"O dinozor beyinli benim canımı sıktığında ben ağlamıyorum ya da depresyona girmiyorum daha çok birilerini dövüyorum."

"Peki ya dünki halin? Jonghyun yüzünden olduğunu biliyorum. Onun yüzünden ağladın ve tam olarak depresyondaydın."

"Aynı şey değil Sooyang." Sooyang sinirle yatakta oturur pozisyona geldi. "Tam olarak aynı şey."

Başımı eğip önüme döndüm. Bu sabah olanlar geliyordu aklıma sürekli. Bana karşı olan tavrı... O kadar soğuk davranıyordu ki resmen bir an kalbinin buz tuttuğunu sandım.

Omzuma konan elle kendime geldim ve yüzüme yerleştirdiğim zoraki gülümsemeyle elin sahibine baktım. "Sürekli onunla aynı ortamda olacaksın, onunla konuşacaksın Sooyang, bunun değerini bil. Jonghyun beni hatırlamıyor bile, hem hatırlasa da onunla iletişime geçemem biliyorsun. Şimdi söylesene Sooyang ağlamayıp ne yapayım?" Sooyang sıkıca bana sarıldı teselli etme amacıyla ama onun bana sarılması beni rahatlatmış dolayısıyla gözyaşlarımın kapısını açmıştı ama tabi ki ben o kapıyı kapalı tutmaya çalışıyordum. Şuan ağlamanın hiç sırası değildi.

Sooyang'dan ayrılıp hızla ayağa kalktım ellerimi çırparak. 'Hadi bakalım, bu kadar karamsar sohbet yeter. Şimdi yemeğini yiyorsun sonra da dışarı çıkıp biraz dolaşırız. Akşam olunca da ara sokaklar bizi bekler." Sooyang gözlerini devirip yine yatağa gömüldü sırtını bana çevirerek. Tıpkı onun gibi gözlerimi devirip derin bir iç çektim. Büyük koz zamanı hem de en büyüğünden. Büyük kozumu kullanacağım çünkü bu sayede onu canlandırmak kısa sürecek.

"Sooyang hadi ama lütfen, moralini düzeltmek için ne yapmam gerekiyor? Sadece söyle, ne olursa yaparım. Bak hatta saçımı senin istediğin renkte kalıcı boyayla bile boyatırım hadi ama."

Sooyang birden yatakta oturur pozisyona geri döndü yüzündeki sinsi gülümsemeyle. Ne yapmamı istiyor ola- Ups!

Ellerimi öne doğru uzatarak hayır anlamında sallamaya başladım bir yandan da gerileyerek. "Sooyang? Son cümlemi duymamış olma ihtimalin var mı? " Sooyang yavaş ve korkutucu adımlarıyla bana yaklaşmaya başladı. "Üzgünüm unni tam da sözlerine kulak kesildiğim sırada çok yanlış bir cümle kullandın. Eşeğin aklına karpuz kabuğu soktun."

"Birincisi, bana unni demenden hoşlanmadığımı biliyorsun. İkincisi, kalıcı boyayla boyama fikrini öylece lafın gelişi söylemiştim."

"Ben anlamam, madem moralimin yerine gelmesi için istediğimi yapacağını söyledin. Ben de saçını kalıcı boyayla benim istediğin renkte boyatacaksın unnicik."

Düşe Kalka SevmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin