4. BÖLÜM: ÖLÜ

84 20 1
                                    

Multimedya: Rahmetli İdil Özen

Arkadaşlar! Yazmaya karşı güzel tüyolar öğrendim. Artık daha çok beğeneceksiniz umarım. İyi okumalar!

Çınar'in ağzından...
O olaydan sonra 3 saat boyunca çok acayip ve tuhaf geçmişti. Koku duyum deli gibi her şeyi anlamıştı. Bir ara benden bayağı uzak olan bir metal kokusu almıştım. Uzun süre sonra onun gelen tanımadığım adamların belindeki, kemere bağlı silahtaki tutma yerlerinin metali olduğunu anlamıştım. Benim aksime herkes gayet normaldi. Endişemden kimseye bahsetmemeye çalışmıştım.

Saat çok geç olmuştu. Tahminime göre saat gece 2 buçuk civarında olmuştu. Ben hala dağ evine dönmemiştim. Gizem beni zorla arabasına bindirmişti. Arabası çok teknolojik olmasa bile idare edecek kadar iyiydi. Koltuklar deriden kaplanmıştı. Vites ve bakır gibi görünen sadece bir tane bileklik vardı. Arka koltukta bakabildiğim kadar siyah bir poşet vardı.

Aniden durunca sarsıldım ve gözlerimi kocaman açtım. Hala ormanın bilmediğim taraflarındaydık. Kafamı önümde duran aynaya hafif çarpmıştım. Hızlıca elimi kafama götürdüm. Elime biraz kan gelince de aynaya baktım. Darbe alınca çatlamıştı normal olarak. Gizem'e döndüm ve derin derin nefes aldım. "Noldu? Bir şey mi var?" dedim sakin olmaya çalışarak.

Gizem, hızlı hızlı nefes alıyordu. Elleriyle direksyonu sıkı sıkı kavramıştı. Kendini kasarak elleriyle kendini ittiriyordu. Tekrar korka korka sordum. "Sen iyi misin?" dedim. Gizem hala titriyordu ve bana beni duymuyormuş gibi geliyordu. Sımsıkı tutuyordu direksyonu. Hareket ettikçe koltuktan tuhaf sesler çıkıyordu.

Geçen yaz Gölmanzarası kampında aldığım ilk yardım eğitimlerine dayanarak koltuğuma dizlerimi koyarak Gizem'e uzandım. Omuzlarından tuttum ve sarsmaya başladım. "GİZEM!" Adını avazım çıktığı kadar bağırarak sarsıyordum. Son anda Gizem aşırı ilginç bir şey yaptı.

Gözlerini kocaman açtı ve derin bir nefes aldı. Nefesi içinde tuttu. Gözleri daldı, ve hayal dünyasının derinliklerine indi.

..........................

Yaklaşık 4 dakikadır Gizem gözünü kırpmadan ve nefesini bırakmadan bakıyordu. Gözleri kırpırdamamaktan kıpkırmızı olmuş ve sulanmıştı. Ben, genellikle otobüse bindiğimde bu kadar uzun süre göz kırpmazdım. (Ama 4 dakika değil. Sadece 37 saniye.) Otobüse binmekten nefret ederdim. Ama bazen zorunda kalabiliyordum. Otobüse binince, kendime oyalanacak bir nesne bulurdum.

Mesela kafalardan görebildiğim kadar camdan dışarısı, acil durum çekici, düşmemek için demirlerden tutanların yüzükleri, insanların kıyafet rengi, koltuk desenleri, çocukların ağlayarak istediği oyuncağı betimlemesini görürdüm. Gözlerimi ayırmadan bakardım.

Aklıma Gizem gelince gözlerimi ayakkabılarımdan ayırdım ve tekrar ona döndüm. Kendi kendine dudaklarını tutuyor, hala nefes almıyordu. Yavaş yavaş korkmaya başlayınca omzuna dokundum. Anında bana döndü ve delirmiş gibi bana baktı. Nefesini dışarı verdi sonunda. "Ne oldu?" dedi. Kızar gibi ona baktım. "Bana mı soruyorsun? Ödümü kopardın!"

Ağzını açıp konuşacağı sırada gözü bir noktaya takıldı. Sonra bana baktı. "Kafan kanıyor. Hem de boynuna kadar. Hiç mi fark etmedin?" dedi. Utanmaması için hiçbir şey olmamış gibi davranmam gerekiyordu. İnanmamış gibi önümde duran çatlak aynaya baktım. Şakaklarımdan başlamış, boynuma kadar inmişti. Bu bana sanki hayata dönen bir şehit görüntüsü oluşturuyordu. Gizem önümde duran, torpido gözüne uzandı. İçinden üstünde 'baticon' yazan bir sıvı, ve pamuk aldı. Baticona gözlerimi büyüterek baktım.

En son 6 yaşındayken, doktor çenem yarıldığı için çeneme baticon sürmüştü. Gözlerimden yaş gelmişti. Çenem aleve atmışsın gibi yanmaya başlamıştı. Sonra, nazım tutmuştu. Eve gidene kadar arabada ağlamıştım. Aslında sonradan rahatlamıştım. Ama başında çok acıdığı için aklımda rahatlatma hissi değil de acıyan kısmı kalmıştı.

İntikam SavaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin