3. BÖLÜM: SİHİRLİ BURUN

105 22 7
                                    

Multimedya: Çınar Bozkurt
Sevgili okurlarım,
Kitabımda işleri kızıştırmak adına Çınar'a özel bir güç verdim. (Doğaüstü) Zaten ne tür bi güç verdiğimi okuyunca anlayacaksınız. İyi okumalar...

"Ne? Ben ölülerden korkarım. Gelmem seninle. Çöz şu kelepçeyi." Gece gece, ormana sadece yakınlarda olan dağ evindeki şömineyi yakmak için odun toplamaya gelmiştim. Ama bu kız bana ölü aratıyordu.

Gizem denen ajan kız gözlerini devirdi. Kelepçeyi açtı ve deri yapımı kıyafetinin arka cebine koydu.
"Kelepçeleri git diye değil, bana doğru düzgün yardım et diye açtım. Ayrıca, ne işin var bu saate. Ormanda. Kısa kollu tişörtle?"

Kekelem üzerindeki şüpheyi arttırmasın diye sakin sakin konuşmaya çalıştım. "Odun toplayacaktım." Cevap gecikmedi. "İnsan kendini toplayamaz."

Bilmiş bilmiş konuşması ve kızıl saçları vardı. Yemyeşil gözleri ve hafif kırmızı dudakları, onu tatlı gösteriyordu.

Gizem, elinde bana doğrulttuğu silahla yürümeye başladı. Bende zorunlu olarak onu takip ettim.
Baya bir uzun süre yürüdükten sonra burnuma çok net bir lavanta parfümü kokusu geldi.

Etrafı koklamaya başladım ve kokunun geldiği yeri takip etmeye çalıştım. Gizem arkasına döndü ve bana anlamaz bakışlar attı.
"Ne oluyor? Yürü şurdan."

Onu takmadan koku izini takip etmeye devam ettim. Elimden tuttu ve kendine çekmeye çalıştı. Kokuya odaklanmam gerekiyordu. Dikkatini dağıtmak için "Oha! Şuradaki uzun saçlı kel adama bak!"dedim.

Doğal olarak arkasına döndü. Bende fırsattan istifade kokuya yoğunlaştım. Önce sağa doğru sonra dümdüz kokuyu takip ettim.

Gizem geç de olsa fark etti ve kızgınlıkla bana döndü. "Hiç komik değil." diye bağırdı. Fakat ben bir noktada keskinliği biten kokuyu aramaya başladım.
"Köpek misin sen? Ne kokluyorsun etrafı?" dedi.

Kaşlarımı çattım. "Kokuyu duymuyor musun?" dedim havayı işaret ederek. Kafasını olumsuz yönde salladı ve bana yaklaştı. "Ne kokusu? Ne kokusundan bahsediyorsun?" dedi bilinçsizce. Son kez emin olmak için havayı kokladım. "Lavanta... Ama çiçeği değil. Parfümü."

Gizem sanki çok önemli bir şey hatırlamış gibi bir surat ifadesi aldı. Sonra bir eli bana uzanmış, yalvarırcasına baktı. "İdil... Bu İdil'in parfümü. Parfüm. Eminsin değil mi?" Kafamı salladım. Emindim. Hiç olmadığım kadar emindim.

"O zaman bul onu." dedi. Bende kokunun kesildiği yere, arkama baktım. "Buldum zaten." Gizem anlamaz ve şaşkın bakışlarını bana yolladı. "Nerede? Götür beni oraya." Ona üzüldüm ve dayanamadım. "Arkamda. Toprağın hemen altında." Gizem bana inanmaz gibi baktı.

"Yalan atma. Yani... emin misin?"
Hafif kızar gibi oldum.
"Ölülerle dalga geçmeyecek kadar zekiyim."

Onu beklemeden arkamdaki toprağı ellerimle eşelemeye başladım. Ardından o da yanıma geldi. "Umarım bu şaka değildir." Yanıma çömdü ve oda toprağı elleriyle kazdı. O anda bir şey dikkatimi çekti. Hiçbir kız gibi 'uff ojelerim bozuldu. Sen yapsan olmaz mı s.s.s.' triplerine girmiyordu. Şirin ve tatlı bir suratı vardı. Yeşil gözleri o kadar güzeldi ki, bana yazın fıskiyelerde parlayan çimenleri hatırlatıyordu.,

Burnuma gelen lavanta parfümü gittikçe daha çok netleşiyordu. Ama lavanta parfümünündeki farklılık, arasına değişik ve demir gibi koku karışınca güzelim parfümü bastırıyordu. Rüzgar o kadar şiddetlenmişti ki sanki 'açmayın' dermiş gibi. Şiddetli ve bir o kadar da soğuktu. Üstümde ne mont ne de yelek vardı. Sadece önünde karın kası baskılı bir tişört vardı.

İntikam SavaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin