9. BÖLÜM: MELEĞİM

56 18 3
                                    

Yazmak ile ilgili mükemmel tüyolar öğrendim. Bölümlerimizi daha uzun yapmaya çalışacağım. Multide Deniz Dağhan yani Dylan Sprouse var. Bu bölüm olaysız ama romantik. Buket ve Deniz çok şeker yaa! Neyse hadi okuyun.ÖPÜLDÜNÜZ...

Buket'ten devam...

"Çeneni ne zaman kapayacaksın?" dedim elimi soğutan sudan bir yudum daha alırken. Hala boğazım yanıyordu. Heyecanım korkumu besliyordu saniyeler arttıkça. Yanımda 6 yıl önce hayatını kurtardığım ve adını bile hatırlamadığım kişi, benden daha heyecanlıydı. Kalın topuklu ayakkabılarımın sivri burnuyla yerde görünmez daireler çiziyordum.

"Allah'ım çok heyecanlıyım. Artık sırf seni sinir etmek için kolumu bacağımı keseceğim." dedi. Gözlerimi devirip baktım. Çok basitmiş gibi söylüyordu. Oysa o kadar basit değildi. Onu ben koruyacaktım. Canı acırsa, benim de acıyacaktı. Üzüntüsünü, acısını ben hissedecektim. Aptal evren! Neden ben? 15 yaşında birinin hayatı için ölümle burun buruna gelmiş olabilirim. Ama bu o kadar iyi değildi. Özellikle son derece konuşkan ve sakar birinin meleğiyseniz.

"Şizofren misin? Neden beni sinir etmek için kolunu bacağını kesiyorsun?" dediğimde sırıttı. "Çünkü Deniz Dağhan olmak bunu gerektirir." dedi ve gururla göğüs kabarttı. Gözlerim kocaman oldu. Deniz Dağhan?! "Dur bir saniye. Ben seni daha önce esrar içerken yakaladım mı?" dedim. Deniz dudağını ısırdı. "Sen yoksa o deri kıyafetli seksi Buket misin?" (2. bölümü hatırlayın canlarım) Gözüne bu kadar çarpmam beni rahatsız etse bile sesimi çıkarmadım. "Deneyelim." dedi. İlk başta idrak edemesem bile bileğimde bir acı hissetim. Deniz'e baktığımda bileğine çimdik attığını gördüm ve eline vurdum. Benim elim acısa bile 'dayanıksız' damgası yememek için belli etmemeye çalıştım. "Manda yavrusu!" diye bağırdım ve sesim boş koridorda yankılandı. Eliyle ağzımı kapattı ve 'şşt' türü bir ses çıkardı. Eli hala ağızımdayken "Sen bana yavrum mu diyorsun?" dedi. Elini ağzımdan çekti ve dil çıkardı.

Yine gözlerimi devirdim ve sınıfa giden merdivenlere bir kez daha lanet ettim. "Kaçıncı katta şu zürafa gözü sınıf?" dedim ve gözlerimi kocaman açtım. "4. katta. Yani şuan olduğumuz katta." Eliyle bir sınıf gösterdi. Hiç beklemeden sınıfa yöneldim. Kapıyı tıklattım ve dondum kaldım. Karşımda mükemmel bir kız duruyordu. Bizim yaşımızda olduğu kesindi. Mor saçlı, ela gözleri buradan belli olan, kaşları saçlarından açık olan, küçük dudaklı bir kızdı.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Kız nazikçe gülümsedi. "Bir daha geç kalmayalım arkadaşlar. Ben okul başkanı Tamara." dedi ve yapmacık bir gülüş attı. Lafımı geri alıyorum! Yakından bakınca tenine sürdüğü 3 ton açık fondöten sayesinde yoğurtlu patlıcana benzemişti.

Bize boş olan 4. sırayı gösterdi. Deniz'e baktım ve omuzlarını kaldırdı. Gözlerim Gizem ve Çınar'ı aradı. En arkada gülüşen renkli gözlü 2 kişi gözüme ilişti. Birbirlerine el şakaları yaparak gülüşüyorlardı. "Geliyor musun meleğim?" dedi ve bana göz kırptı. Sadece gülümsedim ve sıraya doğru yürüdük. Sıralar çift kişilik ve tahtadandı. Yeni alınmış kitap kokusunu koklamak hobilerim arasında olduğu için sıraya oturduğum gibi yepyeni kitapların sayfasını karıştırarak kokusunu içime çektim. Havayı ciğerlerimin en iç noktasına kadar çektikten sonra dışarı üfledim.

"Çıkmıyoruz biliyorsun değil mi? Hani güzelimler, meleğimler falan" dedim ve elimdeki kitabı yerine koydum. Sırama daha düzgün yerleştim ve bacaklarımı altta duran demire yasladım. Kafamdaki cap şeklinde şapkayı üstten bastırdım. Deniz, diliyle dudaklarını ıslattı. "Sen bana ben sana sahip çıkacağım meleğim. Eğer biri sana yavşarsa bana söyle." dedi ve elini arkadaki masaya attı. Sınıfa göz ucuyla baktığımda herkesin kendi halinde olduğunu ve filli boyanın sponsoru olduğu kız Tamara'yı kimsenin dinlemediğini gördüm.

Sonra gözüm Tamara'ya takıldı. Ellerini yumruklanmış, dişlerini sıkmış, saçından koyu kaşlarını çatmıştı. Bize (bana ve Deniz'e) dik dik bakıyordu. Benim baktığımı fark edince ayağa kalktı ve bizi izlemeye devam etti. "Bir sorun mu var meleğim?" dedi ve eliyle alttan bacağıma dokundu. "Hani biri yavşarsa söyle dedin ya bak söylüyorum. Baş harfi D, soyadı Dağhan ve okul başkanı ona aşık. Bu yüzden o boyalı surat bize bakıyor." dediğimde Deniz, Tamara'ya baktı. Tamara hala aynı pozisyondaydı. "He ya o mu?" dedi ve ensesini kaşıdı. "Şey, evet. O sanırım bana aşık ve yanımda kız olmasından pek hoşlanmıyor. Hangi kızla konuşsam kız ertesi gün suratı mor okula geliyor." dediğinde güldüm.

"Bende pek kolay olmayacak. 6 yıldır dövüş eğitimi alıyorum. Ayrıca o milkanın mor ineği mi beni dövecek?" dediğimde ikimizde kahkaha attık. Tabii arkasından bir çığırma sesi geldi. "Yeter artık! Deniz ve kızıl kafa, ayrılın çok konuşuyorsunuz!!!" dedi ve eliyle bana boş bir yer gösterdi. Tüm sınıf sessizlikle boğulurken bir boğaz temizleme sesi geldi. Arkama dönüp baktığımda Gizem'in bana kaş göz yaptığını fark ettim. Göz kırptım ve önüme döndüm. Sessizce Deniz'in kulağına eğildim. "Şimdi yanına gelen erkekle iyi anlaşmaya çalış." dedim ve yerimden zıpladım. Tüm sınıf hala sessizdi ve bazıları bize bakıyordu.

Başımı dik tutarak milkanın mor ineğine omuz attım ve kulağına tek nefeste hızlıca fısıldadım. "Pardon ya, bilerek oldu." dedim ve yapmacık bir bakış attım. Tamara kolumu tutup sıkınca afalladım ama kendimi çabuk toparladım. Tuttuğu kolunu aldım ve yere yatırdım. Acı içinde kıvranırken sınıftan bir ses daha geldi. Deniz kolunu tutuyor ve bana işaret yapıyordu. Aklımda anında şimşekler çakıverdi. Eğer onun canı yandığımda benim tenim acıyorsa, benim canım yandığında onun teninin acıması normaldi. Kolunu bıraktım ve yine kulağına fısıldadım. "Yanlış kişiye çattın milkanın mor ineği."

Okuldan sonra eve girerler. (Buket, Gizem, Çınar ve Deniz)

"Ay bu mor inek beni staklamış! Yaktım çıranı mor inek! Benim sana ne zararım dokundu?" diye yakındı Çınar. İnstagram sayfasına bakınca birçok takipçisinin olduğunu görmüştüm. Şimdi bu mor inek bizi sosyal medyadan taciz ediyordu. "Hey, bir saniye! Mor inek benim repliğim!" dedim ve uzandığım koltuktan pembe dizileri kumandayla geçtim. Bir tanesinde durdum ve izlemeye başladım. Birden karnımda bir acı hissetim ve acıyla inledim. Sonra önümdeki tekli koltukta karnını tırnaklayan Deniz'i gördüm.

"Öf Deniz! Bugün piçlik kotanı doldurmadın mı? Yeter ama." dedim ve karnımı ovuşturdum. Sonra Deniz kahkahalara boğuldu. Ben karnımı ovuşturdukça daha çok gülüyordu. Tiki olduğunu anlamam kısa sürmedi ve kendimi gıdıklamaya başladım. Kendim gıdıklanmıyordu ama o gıdıklanıyordu. "Ya haha yeter tamam hahah..." dediğinde benim de ellerim yoruldu ve durdum.

Kısa sürede ciddileştim ve "Deniz bu gücü dalgaya vuramayız. Daha dikkatli olalım." dedim ve Deniz de başını salladı.

"Çok şapşalsınız." dedi Gizem ve elindeki telefona geri gömüldü. Bende ona dil çıkardım ve uzandığım yerden kalkıp Çınar'ın yanına oturdum. Çocuk makaraydı ve beni güldürüyordu. "Yıhaa Çınar sıkıldım ben bir şeyler yapalım." dedim ve saçlarıyla oynamaya başladım. "Şuan işim var kızıl. Sonra." dedi. Oflayarak kalktım ve Gizem'in yanına gittim. "Gizeğm ben çook sıkıldım. Bir şeyler yapalım." dedim ve yanağını ısırdım. Böyle yapmaya bayılırdım. Biz küçükken (15 yaşında) Gizem'in yanakları tombilikti ve gelen geçen yanaklarını sıkardı. Gizem, rahatsız olurdu ama çok sesini çıkarmazdı. Ben ise normal insanlar gibi yanaklarını sıkmazdım, direk ısırırdım. Çünkü ben anormalim.

Kapı çalınca hepimiz üşendiği için birbirimize baktık. Ben Gizem'e, Gizem Deniz'e, Deniz de Çınar'a baktı. Çınar bakacak kimseyi bulamadığı için oflaya puflaya yerinden kalktı ve kapıyı açtı. "Tövbe bismillah!" diye bir ses geldi ve hepimizin kaşları çatıldı. Çınar koşa koşa yanımıza geldi. "Hazır olun. Mor inek evimizi bulmuş."






İntikam SavaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin