4. Bölüm

11.6K 853 113
                                    

Ertesi gün evden çıkarken bayağı keyifliyim. Neşem annemin babamın gözünden kaçmıyor. Nedenini sormasalar da merak ettiklerini görebiliyorum.

Turgut Özal Bulvarında buluşmaya karar veriyoruz, zira gitmeye alıştığım mekanlar en çok bu civarlarda bulunuyor. Buluşma adresine varınca onu beni beklerken görüyorum. Kaşları çatık.

"Geç kaldın. Beklemekten nefret ederim."

Bu sözlerine karşılık gülmekten başka ne yapabilirim? Ama sinirliyken öylesine tatlı ki, yanaklarını sıkmak, gönlünü alana kadar onunla uğraşmak istiyorum.

"Ben bu kadar erken gelebileceğini bilmiyordum. Dakik olduğunu öğrendiğim iyi oldu."

"Bundan sonrası olur mu göreceğiz Mühendis Bey!"

"Bir de isteksiz görünmeye çalışmıyor musun? Benden önce buluşmaya gelmek ne demek Nurefşan hanım hı?"

Nurefşan kızarıyor ama gözlerini kaçırmıyor bu defa. "Sorma, ben de fark ettim. Olmadı bu sanki." Birlikte gülüyoruz, ona baktıkça içim aydınlanıyor. Sanki o benim Nurefşan'ım. Işık saçanım...

Sık gittiğim bir restorana götürüyorum onu, babamın emekli parasını kızlarla yemeğe de başladım, artık iki yakam bir araya gelmez diye düşünüyorum. O adana kebabı söylüyor, ben de ciğer söylüyorum. Yemeklerimizi beklerken de havadan sudan konuşuyoruz.

"Bu kadar yakın otururken hiç rastlaşmamız ne tuhaf değil mi? Nasıl görmedik birbirimizi?" Allah rast getirmedikçe de karşılaşamazdık. İkimiz de Tepebağ'da oturmamıza rağmen onu daha önce hiç görmediğimi fark etmek hayli garip hissettiriyor.

"Seni tanımadığımı ne biliyorsun?" Gülerek söylüyor, bir kaşı kalkık. Şaşırıyorum, beni önceden tanıyor muydu? Ben neden hiç görmedim peki onu?

"Ciddi misin? Ben sana hiç denk gelmedim."

"Sen genelde yolda başı eğik yürüyen bir adamsın. Görmemen normal..." Bunu söylerken, öylesine bir hayranlıkla söylüyor ki, bana aşık olduğundan bile şüphe duyuyorum.

"Ne o, seni fark etmemem bayağı hoşuna gitmiş."

"Sadece başı eğik yürüyen adamların nesli tükenirken, seni her gördüğümde dikkatimi çekiyordun. Kaç kere yanından geçtim, görmedin beni..."

"Sahi mi?"

Gülüyor, beni tanıdığını hiç belli etmedi oysaki. Arkama yaslanıyorum, "Dikkatini çeken ve beğendiğin başka özelliğim oldu mu?"

"Ego patlaması yaşamaya çalışıyorsun galiba?"

"Ben seni hiç fark etmedim..." Bunu yinelemem onu biraz sinirlendiriyor. Başını çeviriyor ve zoraki mırıldanıyor,

"Fark edilmek istemiyordum çünkü."

Siniri keyiflendiriyor beni, tepkisini görmek beni daha çok tatmin ediyor. "Anladım."

Servis yapılınca sessiz bir şekilde yemekler yeniliyor. Hesabı kendisinin ödemek istediğini duyunca sinirlenmemek için kendimi zor tutuyorum. Ayıp ediyor bana, işsizim tamam, ama yanımdaki kıza hesap ödetecek kadar düşmedim. Cebimizde paramız olmasa buluşmaya çağırmazdık herhalde değil mi? Restorandan ayrılıyoruz.

"Soğuk bir şeyler yiyelim" diyor, "Fakat bu defa ben ısmarlayacağım." Öyle şirin bir şekilde soruyor ki itiraz edemiyorum.

Bir kafeye gidip dondurmalarımızı söylüyoruz. Buraya daha önce üniversitedeyken geldiğinden bahsediyor. Ben de daha önce üniversitedeyken gelmiştim. Aynı dönemlerde okumuş olsaydık belki karşılaşırdık.

ÇileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin