İş yerine durumu anlatıyorum. Çok da üzülmüyorlar, işimi mükemmel bir şekilde yerine getiren bir çalışan olmadım zaten. Referansı bile hak etmiyorum ya, bana acıdıklarından olsa gerek, iyi bir referans alıyorum.
İstanbul'da birçok yere yazıyorum, birkaçından iyi geri dönüşler de alıyorum. Görüşmeleri yakın tarihlere denk getirmeye çalışıyorum, zira İstanbul gibi büyük bir şehirde, birkaç haftada paranın suyunu çekeceğini ve orada perişan olacağımı düşünüyorum.
Adana'dan aylar öncesinde ayrılmıştım. Elazığ'a gitmiştim, Nurefşan'dan kopmaya... Yeterince kopamamış olmalıyım ki şimdi de Adana'dan gidiyorum. İstanbul birçok insanın olduğu gibi benim de umutlar yüklediğim büyük bir gemi sanki...
Kurtulmak istiyorum bu pişmanlıktan. İçimdeki acıdan sıyrılmak istiyorum. Adana'da bunu yapamazmışım gibi geliyor. Bu yüzden tanıdığım bütün yüzleri terk ediyorum... Nurefşan gibi.
Ancak Adana'dan ayrılmak sandığımdan güç oluyor.
Güneşin gökte ihtişamla parıldadığı, nem oranının yüksek olduğu bunaltıcı bir güne uyanırsın burada. Akdenizin güler güzlü esmer çocuğu, öğleye doğru sıcağını çöl ateşine çevirince, burada yaşayanlar, Adana'dan her ne kadar şikayet etse de yaramaz çocuğundan şikayet eden bir anne gibi, şikayet içeren sözlerini kopmaz bir bağlılıkla bitirir. Adana güzel, şanslı, çukurovanın kalbi, müthiş bir kültürün göbeğine doğmuş ve doğduğu toprakların izlerini cömertçe insanlarına sunan bir şehir. Sokaklarında portakal çiçeklerinin olduğu, samimi insanların yetiştiği bu topraklara bu denli yakınken veda ediyor olmak...
Çoğu sokağın kebap koktuğu bu şehirde doğmadım. Bu sonucu değiştirmez, çünkü doğsaydım, ancak bu kadar sevebilirdim. Beni sırılsıklam bırakan nemine, yakıcı güneşine, şalgamcısından kebapçısına kadar her şeyiyle Adana'yı bağrıma bastım. Doğma büyüme Kayseri'liyim. Liseyi okumak için ağabeyimin peşinden müthiş bir cesaretle Adana'ya geldim. Ağabeyim o zamanlar Adana'da ihtisat bölümünü kazanmıştı. Ben de lise bittikten sonra üniversite, yüksek lisans derken buradan kopamaz oldum. Üstelik peşimden annemi babamı da sürükledim.
Şimdi onca anımı ardımda bırakmam elbetteki kolay olmayacak, ancak bu kadar zor ve güç olacağını, bu şehirden giderken annemle vedalaşır gibi zorlanacağımı tahmin edememişim.
Adana'dan ayrılıp İstanbul'a yerleşmem annem sayesinde beni çok yormuyor. Sağ olsun yengemle birlikte kiraladığım iki odalık evi yaşanılır bir hale getirip gidiyorlar. Annemlerin Adana'ya taşınmasından sonra uzun yıllar ailemle yaşadığım için yalnız yaşamayı garipsiyorum. Üstelik bu defa başımdan bir evlilik geçmiş. Yatağın sol tarafında biri olmasına da alışmışım meğerse.
İşe başlıyorum. Burada işler Adana'daki gibi değil. Çalıştığım şirketin birçok iş ortakları var. Genel müdür Almanya'dan gelme ve oldukça kıl bir tip. Mühendisler arasında aylık 6 bin Euro aldığına dair söylentiler var. Bunu duymamla hemen kafamda döviz hesaplaması yapıyorum. 19 bin küsur tl yapıyor. Delirecek gibiyim. Bu rakamı kazandığımı hayal dahi edemem. Teknikerlik yaptığım senelerdeki o genç çocuğa dönüşüyorum yıllar sonra. Çalışıyorum. Sıkı sıkı çalışıyorum. Bu arada genel müdürden de iyice rahatsız oluyorum elbette. Çalışanlara olan davranışları tam dayaklık. İş yaptırırken hakaret edip küçük görüyor insanları. Bu da teknikerlik günlerime geri götürüyor beni tekrar. Yanında çalıştığım mühendisin bana olan o üstün tavırlarını hatırlıyorum. Yeni olduğum için susmam gerekiyor, ama böyle bir iş ortamını tasvip etmiyorum. Adam şirkette korku imparatorluğu yaratmış. Kimse gıkını çıkaramıyor.
Biz mühendislere karşı daha ılımlı, daha sıcakkanlı, işini yaptırmak için güler yüzünü kullanmaktan kaçmıyor. İş yaptırmak için kullanılan güler yüz, masum kızları fuhuşa itmeye çalışan pezevenklerden miras olmalı. Hatta kuvvetle ihtimal buna bir gün bir pezevenk çıkmış, bu tutumun adı profesyonellik demiş... Nezdimde samimiyetsizlikten başka bir şey değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çile
Ficción General-TAMAMLANDI- Ellerini öpüyorum ve yavaşça bornozunu omuzlarından sıyırıyorum. Beklediğim gibi bir göğsü yok. Sol göğsünün olması gereken yerde bir yara izi var.... Karşımda kanseri yenmiş genç bir kadın var. Yaşadıklarını yok saymak onun için ne ço...