Ne yazık ki o gün ve ondan sonraki günlerde ülkece kanamaya, kayıplar vermeye, 'elleri öpülesi adam'ları gömmeye, eski sokaklara yenice kaybettiğimiz şehitlerin isimlerini vermeye devam ediyoruz. Kapanmaz dediğimiz her yara kapanırken yerine daha büyük yaralar açıyorlar. Sevdiklerimiz ölüyor. Ancak kaybettikten sonra sevmeye başlayabildiklerimiz var bir de... Kahramanlık hikayeleriyle aklımızın bir salkımında tutunan insanların cesurca vatan sevdası uğruna bir an bile düşünmeden canını vermeleri nasıl da inceden dokunuyor yüreklere... Evde onu bekleyen çocuklarını ve karısını düşünmeden göğsünü hain kurşunlara siper eden daha nice yiğitler yetiştirmişiz, bir kere daha anlıyoruz.
Gakkoşlar, dadaşlar, o yiğit yozgatlı şu kahraman aptepli derken yurtlarına bir tabutla gönderdiğimizi nasıl da gözden çıkarıyoruz. Herkes itiraf etmekten kaçınsa da kendine gurur duyulacak pay çıkarıyor. Bazıları aynı partiye oy verdiği için, bazıları aynı dava adamı olduğu için ve bazıları da hemşehrisi olduğu için...
Hatta şehitlerin ardından kendilerine yapılan haksızlıkları hatırlayıp sitem edenler bile oluyor; o bir Kürt'tü ama bak ne yaptı, utanın!
Utandım. Çoğu kez utanıyorum kendimden... Hatta bazen başkaları yerine de utanıyorum. Büyük acıların içinde bile farklılıklarımıza ortaklar arayışımız hiç bitmeyecek sanırım.
Yaşanılanları önleyemediğimiz gibi, acıyı asilce ve sukunet içinde yaşamayı da bir türlü öğrenemiyoruz. Severken bile hoyratız. Asi bir küheylan olmayı marifet sanıyoruz belki de...Velhasıl ülkeme dair keder yüklü birçok kelime varken dilimin ucunda, kafeterya köşelerinde sitem ederken oyumuzu emanet ettiğimiz adamlara, tarihte örneklerinden bahsederken, gündemi kovalarken, "kahvehane sohbetleri" ederken gelişi güzel, en çok da yurdumun insanlarına kırılıyorum...
Ölümler olmadığı sürece bizi bir arada tutan değerleri görmeyişimiz ne kadar ahmakça geliyor bana... Saldırıya uğramadıkça kenetlenmiyoruz, bizim dışımızda herkes el ele ama biz nedense hep paramparçayız... Bizi bir arada tutan akan kan, gözyaşı, yas...
2016 gibi kaos dolu bir yılı ardımızda bırakırken yeni yıl ile ilgili çok da iyimser hayaller kuramamıştık. Nitekim korktuğumuzum başımıza geldiği olayları da korku dolu gözlerle paşa paşa yaşadık.
Sadece birkaç ayda yüzlerce insanı kaybettiğimizi bilmek çok yıldırıcıydı...
Bütün bu kötülüklere şahit olduktan sonra ciğerimiz de çürümedi, bütün günümüzü üzülerekde geçirmedik. Yine hayat devam etti kaldığı yerden...
Nurefşan'la mutluyuz mesela, çok mutluyuz. Herkese rağmen....
Aslında benim açımdan her şeyin yolunda olması çok doğal, çünkü onun ailesi bana çok değer veriyor. Bana o kadar iyiler ki onlara karşı her seferinde çok mahçup hissediyorum.
Nurefşan ise babamla ve ağabeyimle iyi anlaşıyor. Oysa babam da eskiden annemden farksız değildi, benim kadar nefret doluydu. Ancak onun tarafından incitilmemiş olması karıma yetiyor sanırım.
Evliliğimiz boyunca da hep böyle devam ediyor. Annem Nurefşan'ı görmüyor, duymuyor. Ama arkasından ondan nefret ettiğini gizlemiyor, sürekli çirkin sözler, aşağılamalar duyuyorum. Karıma dair tek bir iyi söz duymuyorum annemden. Ama ona ne aklım ne de kalbim inanıyor. Nurefşan da en başta onunla konuşmaya çabalasa da daha sonra ona ayak uyduruyor.
Nurefşan'la birlikte Kayseri'yi ziyarete gidiyoruz... Çocukluğumuzun geçtiği sokakları el ele kol kola arşınlıyoruz. Akraba ziyaretleri yapıyoruz, ikinci kere evlendiğimden çoğunun haberi olmadığı için şaşırıyorlar, ama seviyorlar Nurefşan'ı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çile
Ficción General-TAMAMLANDI- Ellerini öpüyorum ve yavaşça bornozunu omuzlarından sıyırıyorum. Beklediğim gibi bir göğsü yok. Sol göğsünün olması gereken yerde bir yara izi var.... Karşımda kanseri yenmiş genç bir kadın var. Yaşadıklarını yok saymak onun için ne ço...