Herkes bana sarılırken sadece o bana kuru bir şekilde hoş geldin diyor. Sanki daha fazlasını diyecekmiş gibi bakıyor. Belki çok özledim. Gözlerini alamadığı aralarına ak düşmüş saçlarım, göz kenarlarımda kırışıklıklar var. Belki yaşlanmışsın diyecek. Ne derse desin, ben zevkle dinleyeceğim. Dört yıla yakın göremedim onu, duyamadım sesini. Bütün göçebe kuşlar yuvalarına, bıraktığı şehirlere geri dönmüş gibi. Mevsim yazın en güzel günü, bir kavuşma saatine denk geldik sanki. Ve göçebe kuşların en güzeli, en alacalısı mesafeli bir gülümsemeyle karşılıyor beni.
Hoş buldum bile diyemiyorum. Sadece başımı sallamakla yetiniyorum. Onun çaprazına oturuyorum. Onu ilk gördüğüm o güne gidiyorum nedense. Titreyen ellerimle sigaramı çıkarıyorum. O dönüp bana bir kere bile bakmazken benim gözlerim ondan bir türlü kopamıyor.
Biraz kilo mu almış? Dudaklarında ruj mu var? Eskiden hiç makyaj yapmazdı.
İnsanların acı eşiği sabırlarıyla ölçülüyormuş anladım. Onsuz geçen her anımı, ki burada bahsettiğim dolu dolu dört yıl değildir, onsuzken onu düşündüğüm anlarda yaşadığım o yarım kalma hissini çok yoğun yaşadığıma inandım hep. Onsuz nefes alıyor oluşum, yemek yiyişim, bir arkadaş ortamında güzel bir muhabbette bile beni sessizleştiren varlığına olan açlığım, hepsi çok derindi, ancak şu an karşımda oturuyor olması bana her şeyi unutturuyor. O artık yaşadığım bütün buhranlı saatleri silebilecek kudrette sağlık ve neşe saçarken etrafına, ben eskiye dair bütün kekremsi tatları biraz biraz yitiriyorum. Onun aidiyeti olmadan yanımda bulunması bile mutlu olmam için yetiyor. Öyleyse ayrılmamız budalaca verilmiş bir karardı. Birbirine bu kadar gönülden bağlanan iki insan niye ayrılsın? Ölüm olmadığı sürece neden? Sabretmeyi öğrendim. İçim sızlaya sızlaya sabretmeyi hatırlattım kendime. Belki de bu yüzden...
İçimde hasretimi kamçılayan birçok pişmanlık vardı. Ben sana gelebilene kadar birçok keşkenin derisini yüzdüm demek isterdim ona. Astarıyla kalan keşkelerimin hedefi bendim. Bütün pişmanlıklarımı aldığım yanlış kararlar doğurdu Nurefşan, demek isterdim.
Ama diyemem, bunun için yüzüm yok.
Onunla yıllar sonra en yakın arkadaşlarımızla buluştuğumuz bu mekanda karşılaşıyoruz. Nedense Bülent'i görmeye gelirken onun burada olabileceği hiç aklımdan geçmemişti. Öylesine uzak geliyordu ki bu ihtimal... Oysa şimdi bana gerçek olmayacak yakın. Cennet kadar uzakken bana, bu nasıl olabildi?
Dört yıl aradan sonra onunla karşılaşıyorum. Kendime sık sık bunu tekrarlama ihtiyacı hissediyorum. Çünkü inanılması çok güç benim için. Bu hayal değil, rüya değil. Nurefşan'ın gerçekliğini hiçbir basit sanrıyla kıyaslamam.
Kara saçları lüle lüle göğsüne dökülmüş, yüzü biraz daha dolgunlaşmış, vücudu kıvrımlaşmış, güzelleşmiş. Geçen bu zaman zarfında makyaj yapmayı öğrenmiş olmalı. Yanakları al al olmuş, dudaklarında bordo bir ruj. Çok güzel.
Ona her bakışımda aynı gözlemi yapacak kadar ısrarcı olabilirim. Çıldırmamak elde değil, onu bu kadar özlemişken, nasıl ona sarılamam? Belki de karşımda başkasının karısı olarak oturuyor... Ama ne yapabilirim? Kalbim bunu anlayabilir mi?
Hoş geldin demesine takılıyorum uzun bir süre. Bana sorulan sorulara cevap veriyorum ama aklım hep onda. Sesindeki mesafeyi yadırgasam da bir yandan hak veriyorum. Aramıza bitmek bilmeyen dört uzun yıl girdi. Tabii böyle söyleyince dört küçük bir rakam olarak kalıyor. Bin dört yüz altmış gün geçti aradan ve ben her bir günü ayrılığın nefesini koklayarak yaşadım.
Sanki o masada ben yokum. Karşısında yıllar öncesinde tanıştığı öylesine biri var. Beni rahatsız edecek kadar rahat. Görmezden geliyor beni. Gelmesin istiyorum. Bakışalım. Zaman dursun, etrafımızdaki insanlar kaybolsun, hasret kaldığım yüzüne çekinmeden, arkadaşlarım ne der diye düşünmeden, cesaretimi ani bir korkuyla sıkıştırdığım içimin kuytu köşelerinden çıkarayım ve ona diyeyim ki, "Nurefşan, bak ben geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çile
Ficción General-TAMAMLANDI- Ellerini öpüyorum ve yavaşça bornozunu omuzlarından sıyırıyorum. Beklediğim gibi bir göğsü yok. Sol göğsünün olması gereken yerde bir yara izi var.... Karşımda kanseri yenmiş genç bir kadın var. Yaşadıklarını yok saymak onun için ne ço...