9. Bölüm

7.1K 665 58
                                    

Günler ağır bir seyirde ilerlerken Nurefşan'daki iradeye şaşıyorum. Ben onu gün geçtikçe daha çok özlüyorum. O nasıl bize reva gördüğü hasrete katlanıyor? Beni unutmaya çalıştığını tahmin etmek zor değil. Belki babaannesi de rahatsız değildi. Sırf benden kopabilmek için gitti... Beni unutabilmeyi başarana dek dönmeyecek.

Bir gün dediğin yirmi dört saat. Ne kadar az uyursan o kadar çok saat demek... Onsuzken çok uykusuz kalıyorum. İçimi bir kuşku kemirip duruyor. Yeni biriyle mi tanıştı, başka birine mi kaptırdı gönlünü?

Onu beklerken bilinçsizce tüketiyorum sigarayı. İşimi ezbere bir şekilde yapıyorum. Akşam önüme konan yemekleri fark etmeden tüketiyorum.

Bütün korkunç evrelerimde sıkı sıkı sarıldığım ve kötü bir alışkanlık olduğuna dair bütün dünyanın hemfikir olduğu sigara beni rahatlatacağına daha çok hasta ediyor. İçtikçe beynimdeki odacıklar açılıyor ve şüphe rahatsız edici bir sinek gibi o odaları dolaşıyor. Ailesi onu zorla biriyle evlendiriyordur belki? Yoksa birden bire neden?

Gitmesine izin verirken onun bana daha iyi bir şekilde dönmesini ummuştum, hiç gelmeyeceği aklımın ucundan geçmemişti. Oysa Nurefşan'ımın hali ortadaydı. Nasıl gitmesine müsaade edip işlerin bu raddeye gelmesine izin verdim?

Sorumun cevabı Nurefşan'da olmasına rağmen ben ondan alamayacağımından nihayet emin olduğumda Bülent'le buluşup ona soruyorum. O da haberinin olmadığını fakat mutlaka Dilara'nın ağzını arayacağını söylüyor.

Ertesi gün tekrar buluşuyoruz. Yüz ifadesinden okunuyor, bana pekte iyi haberler getirmemiş. Dilara'nın ne anlattığını sorduğumda önce biraz sessiz kalıyor, sonra sigara paketime uzanıyor. İçinden bir sigara çıkarıyor.

"Unut onu Yakup, boş ver gitsin." Diyor.

Böyle bir giriş yapınca tepem atıyor, boş bulunup bağırıyorum, "Doğru dürüst anlatacak mısın birader?"

Sigarasının küllerini bırakıyor kül tablasına. O sustukça iyice sabırsızlanıyorum. Ölümcül bir hastalığa yakalandığımı anlatmaya çalışan bir doktor ifadesi takınmış, susuz kalmış balık gibi ağzını açıp kapatıyor.

"Evlenecekmiş." Diyor sonra. Ona boş bakışlar atıyorum. Tek kelimelik sadece fiilden oluşan bu cümlenin içi kof, inandırıcılığı söz konusu benim sevdiğim kadın olunca sıfır. O beni severken kimseyle evlenemez. Böyle bir şeyi tahayyül dahi edemem. Ben onu çok seviyorum diye tekrarlıyorum tekrarlamasına ama içimdeki kötücül fısıltıları susturamıyorum. Sanki iyi yanımla içimdeki pis herif bir kavgaya tutuşmuş ve kötücül yanım adil bir dövüş tutturmayarak beni ihanet olasılıklarıyla yenmeye çalışıyor.

Hayır, diyorum kendime sürekli. O kız bana bunu yapmaz. Çünkü ben onu çok sevdim... Üstelik en olmadık zamandı. Yüreğimin en savunmasız anıydı.

Bülent'in bana endişeli bakışlar attığını fark etmemle gülüyorum. "Delirdin mi Bülent?"

Çatık kaşlarıyla bana bakıyor, karşısında ben değil de bir deliyi muhatap aldığını yeni farkına varmış gibi. Ona daha ilk salisede inandığımı, ancak son bir çabayla bu gerçeği reddetmeye çalıştığımı idrak edemiyor. Hâlbuki beni ailemden bile daha çok anlar dediğim adam Bülent. Niye elindeki hayali tornavidayla içimi oymaya çalışıyor?

"Oğlum sen demedin mi, gittiğinden beri aramalarıma cevap vermiyor. Dilara'yla irtibatı kesmemiş, daha sana nasıl anlatsın bu kız? O bitirmiş kendince, bir tek senin haberin yok."

İnanmak istemiyorum. Bülent'in Nurefşan için çizmeye çalıştığı imaj benim Nurefşan'ımla bir türlü uyuşmuyor. O bu kadar zâlim olmaz... Altında başka bir sebep var kesin.

ÇileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin