20. Bölüm

7.4K 619 129
                                    

İtiraz etmek istesem de onunla daha sonra yeniden buluşmak istediğim için yanımdan memnun ayrılması gerektiğini biliyorum. Hesabı ödeyip çıkıyoruz. Eve doğru ağır ağır yürüyerek ilerliyoruz.

"Eskiden yanına her geldiğimde kalbim çılgına dönerdi Yakup. Bugün aynı şey olmadı... Seni unutmuş olmalıyım." Diyor. Gözleri kaldırım taşlarında, her adımını kaldırım taşlarının çizgilerinin içine sıkıştırmanın derdinde. Bu oyunu ben de çocukken sık sık oynardım... Sinirimi bozarken bile bana tatlı görünmek için var gücüyle çabalıyor sanki.

"Kendine benim alâlede bir adam olduğumu ispatlamaya çalışıyorsun, belki ondandır. Sandığın gibi iki eski dost değiliz biz."

"Böyle bir şey yaptığım yok."

"Yalan söylemeyi iyi becerdiğini biliyorum."

"Yakup, lütfen."

Yakarışını duymazdan geliyorum ve koluna hafifçe dokunarak bana bakmasını sağlıyorum."Ben seni hiç unutmadım."

Beni ciddiye almadığını oyunbaz gülüşünden anlıyorum."Teşekkür ederim, beni çok onurlandırdın. Ama ben senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Hayatıma devam ettim. Şimdiki düzenimden memnunum."

"Bensiz ne kadar mutlu olabilirsin?"

"Olduğu kadarı beni tatmin ediyor diyelim."

"Bana ikinci bir şans vermeyecek misin?"

"Sen bana vermiş miydin?" Git Nurefşan. Seni bir daha görmek istemiyorum  dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Ona bir şans vermedim, evet.

"Ben seni şimdi daha çok seviyorum. Geçen yıllar sadece benden birkaç siyah saçımı alıp götürmedi. Çok şey kattı bana. Ben senin aşkını büyütmekle meşguldüm."

"Bunun için sana teşekkür ettim ya."

"Yapma. Beceremiyorsun. Kalbin göz yuvalarında atıyor sanki. Dünyayı bu gözlerle görebiliyorsun, ama bir bana nasıl baktığını göremiyorsun."

"Nasıl bakıyorum?" Diye soruyor, alayla.

Gözlerim gözlerindeyken sağ elim yüzünün kıyısındaki saçlarıyla oynuyor. Bana öyle büyük bir dikkatle bakıyor ki aramızdaki bu büyülü bakışmadan kendimi bir türlü kurtaramıyorum. "Yakup'um diyorsun bana, neden bu kadar geç kaldın. Hep seni bekledim... Neden gitmeme izin verdin? Yakup, sen adınla yazılan kaderi göğüsleyebilecek kadar güçlüydün. Bu hasret sana çok yakıştı belki, ama ben öleceğimi sandım."

Artık yüzünde alay yok, gözleri hüzünlü bakıyor. Kolunu elimden kurtarıp bir adım geriliyor. Onun zırhını yine kırdığımı görmek beni ileriye gitmem için heveslendiriyor. "Yakup... Dur ne olursun. Benim artık dayanacak gücüm kalmadı. Aynı şeyleri yeniden yaşayamam."

"Bir daha kanım aksın ki aynı şeyleri yaşamayacağız. Bir daha olmayacak. Bir daha bizi ölüm ayırabilir ancak."

İtiraz edercesine başını sallıyor. Bir adım daha geriliyor. Gözleri yaralı, kirpikleri ıslak ve dudakları sarkık bir şekilde karşımda duruyor. Belki de ona merhamet edip bu ısrarıma son vermemi istiyor. Lâkin yapmayacağım. Onu geri almak için elimden geleni yapacağım, bunu o da anlamalı.

"Çok geç Yakup! Yakup çok geç... Ben senden vazgeçmek için kafama seninle ilgili bütün olumsuzlukları kazıdım. Ben seni unutamayacağımı anladığım o gün, seni kötü bir şekilde hatırlamaya çalıştım. Bütün güzelliklerin önüne geçen karanlık günlerimi aklımda tuttum. Şimdi gelmişsin, aradan upuzun yıllar geçmiş. İkimiz de evlenmişiz. Senin bir kızın olmuş. Bizdeki yangın söndü Yakup. Dumanı tüten sadece bir parça koz. O da sönmeye mahkum! Kendine acımadığını görüyorum. Ama... ama sen bana da yazık ediyorsun!"

ÇileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin