25. Bölüm

6.9K 626 57
                                    

Uzun bir tatilden sonra işe başlamak sandığımdan da güç oluyor. Aylak aylak gezmeyi, kızıma her gün vakit ayırmayı, arkaşlarımla buluşmayı daha ilk haftadan özlüyorum. Almanya'da pek fazla dışarı çıkıp eğlenen biri olamadım, Claudia beni dışarı çıkarmak için çok uğraşırdı, belki  de bu yüzden dönünce insanlarla sık sık bir araya gelmeye çalıştım. Dostlarımı, ailemi özlediğim için...

Annemle bu aralar pek iyi değiliz. Konuşmak istiyor ancak bir türlü beceremiyoruz. Sonu kavgayla, hakkımı sana helal etmem gibi tehditlerle biten birçok sohbet girişimimiz olsa da bu haftayı daha çok susarak geçiriyoruz.

Nurefşan yeni işime başladığımı öğrenince pek bir seviniyor, asıl şimdi temelli dönmüş oldun, diyor. Biraz tatil yapıp gidecek bir misafir gibi geliyordum ona belli ki...

Nihayet onunla buluşabildiğim de arabada sımsıkı sarılıyoruz birbirimize, ona verdiğim sözü hiçe sayıp dudaklarından öpüyorum. Geriliyor, heyecanlanıyor bana çekingen ama cesurca karşılık veriyor.  Dudaklarımız koptuğunda bana kızmıyor, küskün bakışlar atmıyor sadece yüzünü boynumda saklıyor. Saçlarını seviyorum. Onu çok özlüyorum...

Birlikte yorulana kadar gezip sonra soluklanabileceğimiz bir kafe bulup oturuyoruz. İki kahve söylüyoruz. Annesinin durumunu sorunca iyi olduğunu söylüyor. Sonra ona annesinin bana dediklerini anlatıyorum, yanakları kızarıyor.

"Böyle bir şey beklemiyordun tabii, kızdın mı? Annem sadece beni çok düşündüğü için öyle konuşmuştur, darılmadın inşallah..."

Ellerini tutup avucumun içine hapsediyorum. "Yoo, anneni çok sevdim, çok samimi bir kadın..."

Bu sözlerime seviniyor, "Aslında ben de senin anneni samimi buluyorum. Kürt olmasaydım kesin çok iyi anlaşırdık."

Gözlerimi yumuyorum, "Kürt olman sevilmemen için haklı bir sebep olamaz. Annem kesinlikle hata yapıyor, ama onu yanlışından döndüremem. Sen sadece benimle mutlu olmaya bak olur mu? Annemin nefretiyle ben bile baş edemiyorum."

Bu sözlerimden cesaret alarak isyan ediyor, "Anlamak istiyorum Yakup. İnan ki ona hak vermek istiyorum... Ama olmuyor. Ben ondan nefret edemiyorum, çünkü seni çok seviyorum. Seni doğuran kadın o, ne kadar istesem de kırgın ve kızgın olmak dışında bir duygu besleyemiyorum ona. Nefret gibi güçlü bir duyguyu hiç tanımadığı bana karşı nasıl duyabilir?"

"Bilmiyorum... seni tanısa da fikri değişmez belki. Kör bi inatla bakıyor ilişkimize. İmkansız bir aşk olması gerektiğine inanıyor. İkimiz de bağrımıza taş basıp başkalarıyla hayatımıza devam etmeliyiz ona göre."

"İyi de neden? Ben müslümanım, sen de müslümansın, annen de müslüman değil mi? O halde hepimizin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim? Bizler dört dörtlük yaşamıyoruz dinimizi, ama böylesine büyük bir günaha da girmemek gerek. Yakup, ırklar niye oluştu çok iyi açıklanıyor bu kitapta; Allah'ın Hz. Adem'in çocuklarını kavimlere ayırmasının sebebi birbirimizle tanışmamız ve evlenmemiz. İnsanlarımızdaki bu kibir, kendini diğerlerinden üstün görme hali çok anlamsız. Kafamıza göre Allah'ın helal kıldığına biz yasaklar getiremeyiz... Ben... ben inanıyorum ki benim kaderim sensin."

Son sözüyle aklımı başımdan alıyor, ama biraz da mahçup oluyorum. Ben de bir zamanlar annem gibi düşündüğüm için dedikleri az çok bana da dokunuyor. "Elbette öyle... haklısın."

"Bak böyle şeyleri dillendirmeyi sevmiyorum. Eğer düşünmeyi bırakıp direkt tecrübe ettiğimiz acılara göre hüküm verseydik ben sana duyduğum bu aşkın bin kat fazlasını da duysam seninle olmazdım... Benim dedem Diyarbakır cezaevinde yattı, türlü türlü işkenceler gördükten sonra oradan aklını yitirmiş bir şekilde çıktı. Bazen... bazen acı çeken bir hayvan gibi çığlıklar atardı Yakup. Bazen üstünü paramparça ederdi. Kanımı donduran anılarını sayıklardı... Gözlerinin önünde kendini yakan bir gençten bahsedip dururdu. Yapma diye ağlardı hep, sonunda da soluğu kesilene kadar ağladıktan sonra niye kıydınız kendinize derdi... Babaannem pek Türkçe konuşmazdı önceleri, Kürtçe konuştuğunda dedem kaskatı kesilirdi. Bu yüzden genelde Türkçe konuşmaya gayret ederdik yanında, korkmasın diye.  Dedeme bu eziyeti yapanlar Türk'tü. Ama bir kere bile Türk ırkından nefret etmemiz gerektiğini düşünmedik. Şahısların hataları bir toplumun omzuna itilmemeli... Benim dayımın oğlu şehit oldu. Pkk üstlenmiş patlamayı, sırf bunu yapanlar terörist olmanın yanında Kürt diye, bütün Kürtlerden nasıl nefret edebilirim?  Yahut bu hain saldırıyı Daeş  üstlenmiş olsaydı, biliyorsun ki daeş kendini islami bir örgüt olarak tanımlıyor, o halde bütün müslümanlardan nefret mi etmeliydik? Zalimlik yapanlardan olmadık çok şükür, alnımız ak, annen de bunu böyle bilsin."

ÇileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin