Bölüm 6

115K 3.4K 123
                                    

Bir kaç gecedir yapmamam gereken ne varsa yapıyordum!
Hakan'ın devasa içki mahzeninin davetsiz misafiri haline gelmiştim... Bu yaşa kadar içkiyi sadece kelime olarak bilen ben şimdi alkolik olma yolunda emin adımlarla ilerliyordum. Gece ilaç içmek yerine birkaç kadeh içip yatağımda sızıyordum. Sabah ise geçmek bilmeyen baş ağrısını uzun süre misafir ediyordum. 
Yaptığım kesinlikle kötü bir şeydi fakat alkolün rahatlatıcı bir etkisi olduğu inkar edilmezdi. 
Birkaç haftadır kimseye çaktırmadan, sessiz sedasız bu içki kaçırma operasyonuna devam ediyordum ki dün geceye kadar... 
İçkiyi şişesine göre seçersek ne mi olur? Etkisinden habersiz olduğun bir içki seçmiş olursunuz ve gece kendinizi Hakan'ın yatak odasının kapısını tekmelerken bulursunuz. Benim gibi...
Hakan yaşadığı şokun etkisiyle ne yapacağını bilemezken içkili olduğumu anlaması da pek uzun sürmesi... Daha sonra içki mahzeninin kapısını kilitleyip o kata inmemi dahi yasakladı.

Bir süre daha bedenimi havuzun soğuk suyuna esir bıraktım. İçki ve Hakan bütün kötülüklerin anasıdır diyerek kendime nasihatte bulunuyordum.
Nedense suyun serinliği bir süreliğine de olsa ruhumu yaşadığım korkudan alıp götürüyordu karanlık bir yere. Suyun serinliğine hapsolmuş ruhum kaybolmuştu sanki. Bedenim ise olduğu yerde yok olmak için can atıyordu... Beynim kalbimle rollerini değişmişti artık. Kalbim anıları unutmak istese de her şey gözümün önünde canlanıyordu tekrar tekrar.

Beynim başarılı bir katipti sanki. Her şeyi anında kaydediyor ve unutmamak için özel bir çaba sarf ediyordu. Şimdi ise unutmak istediğim anılarda boğuluyorum. Çoğu insana hatta bana göre bu yaşta bu yaşadıklarım korku ve endişe vericiydi.  Yaşanmaması gereken olaylardı bir çoğu lakin beynim tekrar ederken bazı duyguları da gün ışığına çıkarmaktan da geri kalmıyordu.

Unuttuğum dediğim her an tekrar geliyordu aklıma.
Silemiyordum.
Unutamıyordum.

Bir süre daha çıkmadım sudan. Biraz daha dursam ruhum sanki kirden arınacak gibi hissediyordum. Bedenim ruhumu özgür bırakmaya hazırlanıyordu yavaş yavaş...
Suyun altında nefessiz kaldığım her saniye daha huzurlu hissediyordum kendimi.
Ölüm ilk defa bu kadar tatlı geliyordu.
Ölüm... Belki de tek kurtuluşum gibi duruyordu fakat suçlusu ben değildim bu yaşananların! Cezasını ben ödeyemezdim! 

Bedenimi havuzun sert zeminine bıraktım o an. Onu düşünmek dahi istemiyordum -ki Beyazıt'ı bile hatırlamak istemiyordum. Eğer onu düşünürsem yapamazdım. Aldığım her kararda onu hesaba katmamalıydım artık !

Ölüm ne zamandır bu kadar huzurlu geliyordu ki insana ? Ya da bir kurtuluş ? Beyazıt'ı geri plana atacak kadar tatlı bir kaçış ?

Nefes alamadığım an başardığımı hissettim.
'Yapabildim ! Bu kez bitti ! Ben kazandım ! Artık özgürüm... Buraya kadar !' diyebilmeliydim artık.

Ama ya Beyazıt !

"O ne yapar ?" diye sorduğum an tekrar yenildim hayata.
İkinci bir yıkım ağır gelmez mi ona? Bu kadar mutlu olmuşken?

Benimle konuşmaya başlamışken? Bu çok ağır gelirdi ona. Kim bilir nasıl bir hayal kuruyordur... Ben onun dünyasında nasıl bir yerdeydim acaba ?

Su bedenimi sihirli bir el gibi tekrar yukarı kaldırdığında aldığım kararlar da benim yerime dibe batıyorlardı. Gün yüzüne çıkan bedenimi havuzun merdivenlerine doğru çektim. Metal merdivenlere oturduğumda bir süre daha kendime fırsat tanıdım.

Aklım fikrim Beyazıt'la doluydu. Bu eve geldiğim de Beyazıt ne kadar küçük ve çaresizdi.
Konuşmuyordu ama sanki onunla uzun uzun konuşmuş gibi her derdini anlıyordum. Küçük bir ergen benim için. Huysuz, yaramaz, sinirli bir ergen...

Beraber oyunlar oynuyor, beraber uyuyor, beraber yemek yiyorduk. Her dakikamı ona ayırıyordum kaç aydır... Bu evde yüzümü güldüren tek insanın yüzümü güldürmüş iken az önce az kalsın ki her şeyi mahvediyordum kendi bencilliğimle. Ya da kendi çaresizliğimle...

"Sanem kızım ne yapıyorsun orada? Kalk oturma soğuk yerlere. Hava buz gibi suya zaten girme soğuktur şimdi."  beyimi paramparça eden düşünceleri, bağıra bağıra koşarak yanıma gelen Melek abla dağıttı.

Yine enkaz olmuş bir bedenim yine Melek abla...
Yanıma ulaştığında elindeki havluyu büyük bir telaşla üzerime örttü.

"Ne düşünüyorsun öyle kara kara? Havuzda gemilerin mi battı ?" derken sesi karşısında duran enkaza rağmen oldukça neşeliydi.

"Hiç öyle oturuyordum havuzda." dediğimde verdiğim cevabın onu ikna etmediğini bakışlarından anlıyordum.

"Ne yaptığını değil kuzu, ne düşündüğünü merak ediyorum." diye sordu meraklı olduğunu sesinde belli ederek.

"Ne düşünüyorum onu bende bilmiyorum ama aklım çorba gibi. Beni kurtarmaya hazır mısın?" diye sorarken meraklı gözlerinin odak noktası oldum.

Melek abla elini uzattığında havuzun merdivenlerinden kalktım. Sadece omuzlarımı örten havluyu bütün bedenime sıkıca sararken soğuk hava bedenimi etkisi altına almaya başlamıştı.

Melek abla diğer eşyaları toparlarken "Beyazıt geldi mi ?" diye sordum.

"O şimdi babasıyla gitti ya kolay kolay gelmez. Bir de Hakan Bey onu şirkete götürdüyse tamam artık daha eve uğramazlar."

"Yemek saati geldi çocuğun. Niye getirmiyor acaba hala. Neyi bekliyor çok merak ediyorum." derken sesimde ki siteme bir anlam veremedim. Bu kesinlikle Beyazıt'ın üzerimde olan etkisinden biriydi.

Melek abla "İnsan kendi evladını hiç aç bırakır mı kuzu ? Yemiştir illa ki." dediğinde ona hak verdim. Haklıydı. Şu an çok saçma bir alemdeydim ama yinede "İnşallah dediğin kadar düşünebilmiştir." diyerek tavrımı belli ettim.

"Kuzu senin doktor sonuçlara bir şey dedi mi ?"

Melek ablanın sorusuyla afallarken ne diyeceğimi bilmiyordum. Konuyu değiştirmek için ecel terleri dökerken Melek abla hala benden bir cevap bekliyordu.

"Yok...Yok ya şeyden dedi..."

"Neyden ?"

"Şeyden abla ya yorgunluk falan olurmuş öyle."

"Tedavisi neymiş?"

"Tedavi mi ? Şey ya tedavi yok şimdilik dinlen, kendine dikkat et falan dedi." derken kaçıncı yalanım olduğunu sayamadım.

"Dinlen dedi madem ne diye yüzüp kendini yoruyorsun ?"

"Spor ablacığım. Baksana kilo alıyorum senin yemeklerinden..." dediğimde Melek abladaki gururu görünce konunun başka yöne kaymasından rahatlamıştım.

"Hasta olmasan demek ki daha çok kilo alırdın." dediğinde başımı onaylar anlamında salladım.

"Tabii ki ablacığım."

"İlaç saatin geliyor kızım hadi acele et."

Melek ablamın hatırlatmasıyla vakti gelen ilaçlarımı içmek için Melek ablayı yalanlarımla arkamda bırakıp eve ilerledim.

Odama çıktığımda yönümü çalışma masasının üzerindeki ilaçlarıma çevirdim. O an dikkatimi dağıtan tek şey kollarımda kan tahlili sonucu oluşan küçük morluklardı. Şu an tek umudum o kulaktan dolma bilgilerimin yanlış çıkmasaydı. Bari bu sefer yanılt beni hayat !

Psikopat Mafyanın Esiri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin