Bölüm 11

98.1K 3.2K 161
                                    

Aydın karşımda korkudan şekilden şekile girerken benim de ondan bir farkım yoktu.
Hakan ise tam karşımda durmuş elindeki silahı sinirle sallayıp duruyordu. Bir tarafım Hakan'ı durdurup korumaları bu eziyetten kurtarmak isterken bir tarafım 'bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' kafasındaydı.

Hakan dilini alt dudağının içinde gezdirerek tek tek adamlara bakıp küfürlerini savurmaya devam ederken eğer biraz daha sinirlenmeye devam ederse onu sakinleştirmek artık mümkün olmayacaktı.

"Şeytan ne diyor biliyor musun Aydın !?" diye sorarak bu sefer Aydın'ı hedef aldı.
Aydın'dan onu sakinleştirecek bir cevap beklemesi fakat Aydın yutkunarak sadece "Ne diyor abi ?" diyebilmesi daha çok delirmesine neden oldu.

"Sık hepsinin başına gitsin diyor ! Nedir ulan benim sizden çektiğim !" diye bağırarak evin içinde terör estiren Hakan'ı yaklaşık on beş dakikadır korkuyla izliyordum.

Aydın annesinden azar işiten çocuklar gibi elleriyle oynarken son bir umutla "Abi bize de bir şey demedi ki Harun Bey. Her şey birden gelişti ne diyeceğimizi bilemedik." dediği an ayakta gördüğüm Aydın an itibariyle artık yerdeydi.

Hakan eline bulaşan kanı gömleğine sürüp "Koskoca adam gelirken senden izin mi alacak he Aydın !" diye bağırdığında bir cevap beklemiyordu bu sefer.

Hakan burundan solurken "Ne zaman gelecekler ?" diye sordu tükenmiş bir halde.

Başka bir koruma kendini kurban seçip "Abi akşama burada olurlar." deyip köşesine çekildi.

Hakan saçlarını sinirle geriye itip "Diğer evi hazırlayın. Odalar şüphelere fırsat verilmeden hazırlansın. Hele bir anlasın, hele bir geçen sefer ki gibi olsun o zaman sizi sadece öldürmem. Geberene kadar sizi linç ederim !" dedikten sonra bakışlarını bana çevirdi.

"Hadi kalk sende hastaneye git. Beyazıt arka bahçe oynuyor. Giderken çocuğu da al." dediğinde oturduğum koltuktan kalkıp bahçede oyun oynayan Beyazıt'ın yanına gittim.
Onun bu sinirli halleri bu sefer beni teğet geçerken ne olur ne olmaz diye  hızlıca hareket ediyordum.

"Beyazıt hadi gidiyoruz. Koş bakalım Küçük Prens." dediğimde elindeki topu yere fırlatıp bana doğru koşmaya başladı. Kollarını bacaklarıma sarıp kendini durdurduğunda kendimi kurtarıp kucağıma aldım.

"Bacaklarıma değil bana sarıl." dediğimde kollarını bu sefer boğazıma sardı.

"Hadi gidelim Aydın amcan bekliyor bizi." dediğimde ön bahçeye doğru ilerledik.

Hakan'ı ön bahçede arabaya yaslanmış bir halde telefonla konuşurken bulunca ses çıkartmadan işaret ettiği arabadaki yerimizi aldık.

Beyazıt koltuğunda sessizce beklerken sıkılan ben olmuştum. Kendi kendime mırıldanırken kapıyı açıp kapatıyordum.
Hakan bir anda sinirli bakışlarını bana çevirdiğinde kapıyı kapatıp uslu uslu oturmaya başladım.

Aradan geçen beş dakikaya rağmen gelen giden yoktu. Aydın salonda öldü mü acaba ? Hala gelmediğine göre ölmüş olma ihtimali oldukça yüksekti.

Bu aralar aniden değişen ruh hallerim beni artık katlanılmaz hale geliyordu. Bazen deli gibi enerji doluyken bazen bir zombiden farksızdım. Mesela az önce yaramaz bir çocuk modundayken şimdi emekli teyzeler gibi ay sonunu bekliyordum.
Zaman kavramı beynimde çoğu zaman çekilmez bir hal alıyordu. Normalde bir köşede sessiz sedasız yıllarca yaşarmışım gibi gelirken şimdi durduğum yerde iki dakikadan fazla duramıyordum.

Hakan arabada binip şoför yerine geçtiğinde başını arkaya çevirip Beyazıt'la ikimize göz attı.

Bakışlarıma tepki olarak "Ne oldu ?" diye sorduğunda ben hala Aydın'ın gelmesini bekliyordum.

"Aydın benimle gelecekti ya hani. Yani öyle demiştin." dediğimde ukala gülümsemesi yüzünde ki yerini aldı.

"O da hastaneye gelecek arkamızdan. Gelecek ama acile. Oradan morga gidecek."

"Sabah sabah daha fazla gerilime maruz kalmadan gidelim mi artık ?" diye bir öneride bulunduğumda başıyla onaylayıp önüne döndü.

Arabayı çalıştırdığında Beyazıt'la kendimizi uyku moduna aldık. Beyazıt'ın gelen uyku saati ve benim beynimin yorgunluğu birleşince mükemmel bir ikili olmuştuk.
Bitmek ve gitmek bilmeyen mide bulantılarım yollarda çekilmez bir hale gelmeden uyumak en mantıklı hareketti.

...

Omuzumu dürten ellerle uykum bölündüğünde gözlerimi açmadan diğer tarafa döndüm.

"Sanem ?" diye fısıldayan ses Hakan'dan başkasına ait değildi.

"Hı ?"

"Uyansana kızım geç kalıyoruz !" dediği an gözlerim otomatik olarak açıldı.

"Beyazıt ?" deyip yan tarafıma döndüğümde onu araba koltuğunda hala uyumaya devam ederken buldum.

Hakan "Beyazıt ?" deyip kendi öz çocuğunu da dürterek uyandırmaya çalışınca kolundan kenara itip uyandırma işini üstlendim.

"Beyazıt ? Kalk bakalım. Küçük Prens uyanma zamanı hadi." dediğimde bile uyandırmaya kıyamıyordum.

Hakan "Tamam sen bana bırak. Uyusun alırım ben onu." dediğinde arabadan inip Beyazıt'ı ona bıraktım. Çocuk uyanmamaya yeminliydi sanki.

Hakan Beyazıt'ı kucağına alıp bana yetiştiğinde hastaneye beraber giriş yaptık.
Bakışları anında üstüne toplayan Hakan emin adımlarla koridorda yürümeye başladığında bende usulca onu takip etmeye başladım.

"Sen otur şuraya." deyip boş koltuğu işaret ettiğinde gösterdiği yere oturdum.

Karşımızdaki kapı açıldığında kızın bakışları anında Hakan'ı buldu.

Kız anında kendine çeki düzen verip kenara çekildi. "Hoş geldiniz Hakan Bey. Hande hanım sizi bekliyor içeri gelin lütfen." dediğinde kibarlıktan kırılmak üzereydi.

Hakan "Sanem hadi." deyip elini uzattığında elinden destek alarak ayağa kalktım.
Bir koltuklar bu kadar yere yakın olmak zorunda mı ki ? Ya da uyku beni bu kadar sersem yapmak zorunda mıydı ?

İçeri girdiğimizde bizi gören kızıl saçlı , siyah kemik gözlüklü, beyaz önlüklü kadın hemen ayağa kalkıp Hakan'a sıkıca sarıldı.

Kızdaki rahatlığa ayrı şaşırırken bu samimiyetin nereden kaynaklandığını  düşünmeye çalışıyordum.

Kız Hakan'a son kez sarıldıktan sonra "Hoş geldin abi. Bu kadar erken geleceğinizi söylememiştin." dediği an 'abi' demesiyle şok yaşarken sorumun cevabını da almış oldum.

Hande denilen bu kız Hakan'ın kız kardeşi mi yani ?!

Allah'ım an itibariyle yerin dibine girmek istiyorum.

Psikopat Mafyanın Esiri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin