Hayat, insanın gözleri önünde ki ince camın ardında saklıydı.
Açıkça görünmesine rağmen dokunulamıyordu. İnsanın yapmak istedikleri hayallerinde canlanıyor, oradan da cama yansıyordu.
Sadece tek vuruş...Ulaşmak istenilenlere sadece bu ince cama vurmayla gerçekleşecek.
Fakat camı ayakta tutan duvarlar, kendi varlığının kanıtı olarak insanoğlunun gözlerine sertliğini ve kırılmazlığını gösteriyordu.
Bu, insanın sadece cama kırıp ulaşabileceği mantığını sömürüyordu.
Zihin, düşünmekten vazgeçti. Aklında ki hayalleri birer birer ayağının altında ezdi.
İnsan, sustu.
Ve kendinden bağımsız önüne gelebilecek kadere razı oldu.Beynimin içinde dönen düşünceler, içimdeki hırsı farklı boyutlara dönüştürüyordu.
Hayallerimin varlığı ve değişmezliği yaşadığım sürece boyunca kendisini gösteriyor fakat benim yaptığım sadece geri tepmek oluyordu.
Ailem, bu hırsımın farkındaydı ve neden kazanamadığımıda biliyorlardı.
Şimdiye dek eve Devrim'den başka bir arkadaş getirmemiştim ve bu, yabancılara ayak uyduramadığımın göstergesiydi. Üniversiteyi açıktan okuyabilirdim ama babam, benim hakkımda düşündüğü gerçekleri yok etmek isteyerek reddediyordu.
Bazen içimde ki hırs büyüyor ve beni umudun saflığına kucak açtırıyordu.
Fakat bazı anlarda bu hırsın içimde varolup olmadığı hakkında şüpheleniyordum.Keşke tek sorunum bu olsaydı. Zihnimde iki gün önce eve nasıl girdiği hakkında tahmin yürüttüğüm o yabancı vardı.
Merih Tekand. Hakkında sadece ünlü iş adamı olan Erez Tekand'ın kardeşi olduğunu bildiğim yabancı adam. Akşamüstü evime nasıl açtığını bilmedim kapıdan girmiş olabileceğini düşündüm çünkü ben, dördüncü katta oturan biriydim. Tırmanıp çıkması muhtemel değildi.
Sonra o geldi aklıma; ağabeyi. Yanlışlıkla olsa bile onu öldürmüştüm. Hâlâ dinmek bilmeyen vicdan azabının sesi yükseliyordu kulaklarıma.
Kafamı iki yana salladım. Yorgunluktan beynim düşünmemi ağırlaştırıyordu.Şimdi, zemine ve ayakkabılarıma bakan bakışlarımı çekmek için kafamı kaldırdım. Karşımda bir ayna ve oradan gözlerime yansıyan bedenim yer aldı bakışlarıma. Oturuyordum. Bir mağazada Devrim'in kabinden çıkmasını bekliyordum.
Sabahtan beri geziyorduk. Dışarıda sadece alışveriş ve ardından yemek faslı planlanmıştı fakat bulunduğum bu büyük alışveriş merkezinden bir türlü dışarı çıkamamıştık.
Devrim, dün öğlenliğin arayıp yarın için beraber vakit geçirmeyi söylemişti. Normal bir anımda olsaydım eğer bunu geri çevirip bir bahane sunmayı düşünürdüm fakat şimdi, bu kötü yaşanmışlıkların ardından beni boğan düşüncelerden bir an için kurtulmak amacıyla onunla vakit geçirmeyi kabul etmiştim.
Fakat pek işe yaramamıştı. Çünkü zihnimin içinde ki o toz bulutu kendisini gösteriyor ve boğulacakmışım gibi bir his sunuyordu içime.Aynaya bakmaya devam ettim. Gözlerimin altı morarmıştı ve hafif kızarıklık gözlerimin beyazlığında belli oluyordu.
Ağlamıştım. Geceleri yatağımda tüm bu olanlar için kendimi tutamayıp ağlamıştım.
Neyse ki bu ağlamamı sadece yalnızken yapıyordum. Bir insanın yanında ağlamak beni güçsüz hissettireceğine emindim.
Gözlerimin kızarıklığını kuzenim farketip sormuştu ve ona geç saatlere kadar film izlediğimi söylemiştim. Bana inanmıştı çünkü bunu sık sık yapan biriydim.Evime kadar giren ve beni sonuna kadar korkudan o adamı polise ya da aileme söylemeyi düşündüm fakat aklıma gelen korkum, bunu yapmamam gerektiğini söylüyordu. Ondan fazlasıyla korkuyordum ve aileme zarar verme ihtimalini göz önünde bulundurup, vazgeçiyordum.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp soluma, kabinlerin olduğu kısma baktım. Yaklaşık 10 dakikadır bekliyordum.
Kalktım. Devrim'in bulunduğu kabinin önüne gelip, kapıyı tıklayarak seslendim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN AVCISI #Wattys2023
Ficción GeneralOnun karanlığının altında olan zihnimin içinde, hayal dünyama sığınan küçük bir umut olduğunu hissettim. Baktı. Baktım... Kobalt mavisi gözlerinin derinliklerinde nefretten başka b...