Karanlık duyguların olduğu yerde küçük bir yıldız; merhamet...
Kurtların arasında bir kuzu.
Aslanların arasında kalmış ürkek bir geyik.
Zaman, yeni bir kader değişimi.Karanlık tüm gökyüzünün hakimi olmuşken, güneşin önden gelen küçük bir ışıltısı, göğe damgasını vurarak kendisini gösterdi.
Ve zaman güneşi ortaya çıkardı.Kızarmış gözlerim güneşin doğuşunu seyrederken aklım tamamen başka bir boyuttaydı. Karanlıktı ama korkutmuyordu.
Merih; içinde tüm kötü duyguları barındıran adam...
Kin, öfke, nefret ve aralarında güneş gibi parıldayan küçük bir şefkat.
Bir inci tanesi kadardı fakat etkisi büyük ve eşsiz...
Dudağımın kenarı birden havalandı. Dün gece beni ölümün kucağına atan ve orada bırakıp giden kişi... Geri dönmüştü; kollarındaki şefkat duygusuyla...Aslında mutlu olmamam gerekiyordu. Onun her hareketi belirsizdi. Aslında gözle görülebiliyordu fakat anlamsızdı. Hem beni yakmak istiyordu hem de kurtarmak...
İki gün önce birçok kez beni ölümle burun buruna getirmişti. Ama tek yaptığı yaktığı ateşi sonrasında söndürmekti.
Ve bu geçen sürede ise annem ve babamda beni Burçak'ta sanıyordu. Bilmiyorlardı ki bir karanlığın içinde boğuştuğumu...
Şimdi ise evden erken çıkıp bir göl kenarında kafa dinliyordum. Annemin ve babamın benim üniversiteye hazırlanma muhabbetleri, Burçak'ın bana bitmeyen endişeleri ve bu olanlar artık beni boğuyordu.İki gün önce Merih'in evinde ve ormanda yaşadıklarımı ise Burçak'a anlatmamıştım çünkü aileme gidip her şeyi anlatmasından korkuyordum. Eğer böyle bir durum olursa benim değil ailemin zarar göreceğini biliyordum ve bu, alınan en iyi intikam yöntemi olurdu.
Göle gözlerimi dikerek bakmaya başladım. Düşüncelerim suya görüntü verip onları izliyor gibiydim.
Sabahın ilk saatleri olsa bile güneş kendisini oldukça belli ediyordu. Açıkçası saçlarımın soğuk bir rüzgarla uçuşmasını özlemiştim.Kafamın içinde birçok düşünce ardarda sıralanırken kulağımdan enseme doğru sıcak ve hafif bir rüzgarın okşadığını hissettim. Ensemden saç diblerime doğru küçük bir rüzgar... Bu bir an hoşuma gitmişti fakat gözlerim güneşin ortaya çıkardığı gölgemin yanında daha iri bir gölge görünce şaşırdı. Aniden arkamı döndüm ve gördüğüm tanıdık yüze karşı konuşmaya başladım.
"Ne yapıyorsun," diye sordum şaşkınlıkla.
O küçük rüzgar, karşımda bana gülümseyen adamın nefesiydi."Serinletiyorum." dedi, normal bir şey söylermiş gibi.
Dudakları yetmezmiş gibi gözleride delicesine gülümsüyordu. Bu mutluluk neresinden doğuyordu böyle?
Benimle dalga geçtiğini bildiğimden ona kızmayı düşündüm. Aklım bir küfür savurmayı yeğlerken gözlerim birden onun gözlerinden kayıp, koluna yöneldi.
Kolu alçıdaydı. Bunu kavrar kavramaz ring gecesi geldi aklıma. Merih'in Azref'i nakavt ettiği gece...O da bunu anlamış olacak ki yüzündeki gülümseyen ifadeyi bırakıp aklımdaki konuya yöneldi.
"Neden kaçıp gittin?"
Bana soran gözlerle bakarken artık ne gülümsüyor ne de gülümsemesi kahverengi gözlerine yansıyordu.
Ona ne cevap vereceğimi tartmaya çalıştım hızlıca. Maçın sonunda onun acıyla bağırışından ürkmüştüm ve onun yanına gitmektense ya yerimde durmayı tercih edecektim ya da oradan gitmeyi.
"Kaçmadım." dedim ona doğruyu söyleyerek.
Kaşlarını çattı ve beni anlamaya çalışır bir ifadeyle gözlerimin derinliklerine baktı."Dövüşün sonunda seni görmedim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN AVCISI #Wattys2023
Ficción GeneralOnun karanlığının altında olan zihnimin içinde, hayal dünyama sığınan küçük bir umut olduğunu hissettim. Baktı. Baktım... Kobalt mavisi gözlerinin derinliklerinde nefretten başka b...