Dışarda esen ilkbaharın yumuşak rüzgarı pencerenin açık kanatlarından girmeyi başarmış ve içeriyi yeni açan çiçeklerin kokusu doldurmuştu. Sıradan bir ilkbahardı. Renklenen doğa, canlanan hayvanlar... Ama bu sefer ki ilkbahar keşke sıradan olsaydı. Bütün evi saran matem havası aylardır kimsenin yüzünün gülmemesine sebep oluyordu. Her şey geçmişti. Bütün acılar gelip geçmişti. Peki ya acıların bıraktığı izler? Bunlarında geçmesi gerekirdi. Ama her geçen gün izler daha da büyüyor koca bir kara bulut gibi üzerimizden ayrılmıyordu. Kardeşim daha da delirmeye başlıyor, annem onun bu haline çok üzülüyor, babam ise bu manzarayı daha fazla görmemek için şehirdışına çıkıyordu.Bunların olacağını biliyordum. Mary'e dinletemedim. Emir onu eninde sonunda affedecekti ama şimdi affedeceği bir Mary de yok. O öldükten sonra okul kapatıldı.Herkes kendi bölgesine gönderildi. Markus ise boyutlar arası yaptığı yolcuğu öğrenildiğinde kendi boyutlarında çok korunaklı bir hapishaneye atıldı. Emir'in arkadaşları bu civardaki evlerinde hayatlarına devam ediyorlar. Emir ise... Bir ruh gibi ortada geziyor. O olay olduktan sonra hiçkimseyle konuşmadı. Odasından başka bir yere yemeğini almak dışında çıkmadı. Odasından çıkmamasına rağmen 27 kez kendini öldürmeye çalıştı. İki kez kendini asarken yakaladık.Bıçakla kendini öldürmeye çalıştı ama olmadı. Bir aralar hiç yemek yemiyordu. Ona yaptığım birkaç konuşmayla zar zor ikna edebilmiştim. Geceleri daha da tehlikeli oluyor. Bir keresinde denize atlayıp boğulmaya çalıştı o olmayınca uçurumdan atladı.Tek bir çizik bile olmayınca iyice kendini aşıp sınır ihlalleri yaparak kendini öldürtmeye çalıştı. Aradan altı ay geçti. Artık ne kadar intihara kalkışmaya çalışırsa çalışsın ölmeyeceğini anlayınca tuhaf hareketler yapmaya başladı
"Oğlum, kardeşine artık bu gerçekle yüzleştirmelisin. Bunu kabullenmesi lazım. Son zamanlarda hiç de iyi değil."dedi annem. Ona döndüm. Yılların getirdiği ağır yük yüzüne yansıyordu. Daha fazlasını kaldıramayacak gibi bana yalvararak bakıyordu. Bakışlarımı önüme çektim. Çatalımla delik deşik ettiğim omleti rahat bıraktım. Derin bir nefes alıp çatalı masaya koydum. Bunu çok kez denemiştim. Ama bir insan kardeşine bunu nasıl söyler ki? O da biliyor gerçekleri ama kabullenmek istemiyor. Bunda değiştireceğim bir şey yok ki. İçeriye Emir girdi. Bu tarafa hiç bakmadı. Bir tepsi aldı. Buzdolabını açtı ve kahvaltı malzemelerinden aldı. İki tane tabak çıkardı ve hazırlamaya başladı. Daha sonra iki tane de kupa aldı. Kısa sürede kahve de yapınca hepsini tepsiye koydu. Tepsiyi alıp mutfaktan çıktı. Anneme baktım. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Acilen Emir ile konuşsam çok iyi olurdu. Masadan kalktım. Yavaş adımlarla mutfaktan çıktım. Ona ne diyecektim? Kalbini kırmak isteyeceğim son şeylerdendi. Emir'i odasının önünde gördüm. Eli doluydu ve kapıyı açmaya çalışıyordu. Onun yanına gittim. Kapının kulpundan tutup açtım. İçeriye girdi. Dört aya yakındır onun odasına girmiyordum. Ben de içeri girdim. Kısa süreli bir şaşkınlık yaşadım. Her taraf karanlıktı. Duvarların her yerinde Mary'nin karakalem çalışmaları vardı. Her açıdan çizilen bu portreler hem muhteşem hem de üzücüydü. Camlara da bu portrelerden yapıştırdığı için içerisi boğucuydu. Kapıyı kapattım. Emir tepsiyi yatağının üstüne koydu ve çalışma masasına yöneldi. Sandalyeye oturdu. Bir kalem alıp bir şeyler karalamaya başladı. Onun yanına gittim. Yarım kalan bir portreyi daha bitirmeye çalışıyordu. Kenardaki sandalyeye çekerek oturdum. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Sıradan konulardan konuşmaya başlarsam daha iyi olurdu. Gözlerimi çalışmasından ayırmayarak konuştum
"Okul işini ne yapacaksın? Lise mezunu olunmak zorunda olduğunu biliyorsun. Yakın zamanda sana bildiri de geldir. Bunu biran önce halletmemiz gerek."dedim. Sanki beni duymamış gibi devam ediyordu. Konuşacağına karşı hiçbir ümidim yoktu. Asıl konuya girmeliydim
"Emir... annem senin için endişeleniyor. Bir şey de yemiyorsun. Her geçen gün zayıflıyorsun. Hadi ne olursun konuş kardeşim. İçini dök bana, rahatla. Böyle yaparak bir yere varamazsın."dedim. Kalemi karalamayı bıraktı. Sonunda karşılıklı olarak konuşabilecektik sanırım. Önündeki kâğıdı aldı ve buruşturdu. Kenardan başka bir kâğıt aldı. Eline tekrar kalemi alıp yeni bir portre çizmeye başladı. Önünden o malzemeleri zorla alsam ve bana bağırsada konuşmasını istiyordum. Bunu kabullenmek zorundaydı. Ne kadar kırılırsa kırılsın mutlaka bu gerçeği eninde sonunda yüzüne vuracaktım. Elimi omzuna koydum. Belki de böyle fevri davranmak için biraz daha beklemeliydim. Onun rahatlıkla duyacağı sesle konuştum
"Mary sen böyle olasın diye canını vermedi. Senin mutlu olman içindi. Seni görüyor olmalı. Ve sen sürekli böyle kafayı yemiş gibi davrandıkça onu ne kadar üzdüğünün farkında mısın?"dedim. Öylece kalakaldı. Ama sonra sinirle önündeki kâğıdı karalamaya başladı. Kalemi iyice bastırıyordu. Kâğıt parçalanmaya başlamıştı. Sinirlenmişti. Bu normaldi. Hızlı hızlı nefesler almaya başladı. Omzundan tutup onu kendine çevirdim. Öfkeli gözlerle bana bakıyordu. Uyarıcı bir ses tonuyla konuştum
"Saçma sapan bir şey yapıpta annemi daha fazla üzme. Kendine gel artık. Gerçekle yüzleş. O artık yok. Ama sen hayattasın ve yaşamına devam etmen gerekiyor. Doğanın kanunları bunlar. Toparlanmalı ve eski hayatına dönmelisin. Sadece sen değil biz de artık eski hayatımıza dönelim."dedim. Sandalyeden hızla kalkıp üstüme saldırdı. Kendimi yerde buldum. O da üstümdeydi ve elini boğazıma geçirdi. Boğazıma geçirdiği parmaklarını iyice kenetlemişti. Bana zarar verecek kadar değişmediğini biliyordum bu yüzden onun elinden kurtulmak için çabalamadım. Dişlerinin arasından konuştu
"O ölmedi. Herkes bunu aklına soksun. Anladın mı o ölmedi!"dedi. O gerçekleri kabullenmedikçe daha da sinirlendim ve bağırdım
"Hayır öldü. Herkes bunu kabullendi. Asıl sen aklına sok bunu. Kendine gel. Abini öldürmeye kalkışıyorsun. Bu sen değilsin."dedim. Gözlerindeki öfke kayboldu. Elini hemen boğazımdan çekti. Yerde kendini ite ite yatağın kenarına geldi. Yaslandı ve bana gözleri yaşlı şekilde baktı
"Onu ben öldürdüm. Onun boğmaya çalıştım. Benim yüzümden öldü. Ondan nefret ettiğim için oldu bu. Benim yüzümden...ben yaptım...ben bir katilim..."diye sayıklamaya başladı. Yerden doğruldum ve onun yanına gittim. Şimdi de onun bu yanlışlarını düzeltmem gerekiyordu. Emin şekilde gözlerine baktım
"Bunda senin hiçbir suçun yok. Onun tercihleri vardı ve o bunu tercih etti. Senin iyiliğin için yaptı bunu. Sen böyle olacağını asla bilemezdin."dedim. Yere baktı ve kısık sesle karşılık verdi
"Bilebilirdim. Bunu yapabilirdim. Ama ona inanmadım. Ben ona... zarar verdim. Boğazında morluklar vardı. Onu ben yaptım. Onu ben öldürdüm. Mary'nin katiliyim ben."dedi. Biraz kötü davrandığı doğruydu ama bunun için kendini suçlayamazdı. Çenesinden tuttum ve kafasını hafifçe bana çevirdim
"Sen katil değilsin. Hiçbir zaman da olmadın. Tek suçun onu çok sevmen oldu. Ama şimdi her şey bambaşka. Başka birisini tekrar sevebilirsin. Onunla mutlu bir yuva kurabilirsin."dedim. İtiraz etti
"Benim hayallerimde sadece Mary olacak. Başkası giremez. O ve ben. Sonra da gerçek olacak. O uyanacak ve biz tekrar arkadaş olacağız. Sonra belki de beni sevecek. Sonra evleniceğiz. O öğretmen ben mimar olucam. Sonra da çocuklarımız olucak. Bunlar olucak. Sen yanılıyorsun. Mary geri dönecek..."dedi. Hala kendini avutmaya çalışıyordu. Elimi çektim. Diyecek bir şey bulamıyordum. Ona gerçekleri anlatabilirdim ama hayallerini de elinden alamazdım. Ayağa kalkıp gideceğim sıra bana seslendi
"Abi!"dedi. Ona baktım. Anında bana sarıldı. Kafasını boynuma dayadı ve ağlamaya başladı. Ben de ona sarıldım. Teselli verici şekilde konuştum
"Tamam abicim geçicek bunlar. Hepsi geçecek."dedim. Boğuk sesiyle karşılık verdi
"Onu çok özledim..."dedi. Ona daha çok sarıldım. Sesimi düzgün tutmaya çalıştım
"O da seni çok özlemiştir."dedim. Sesini çıkarmadı. Buna çok ihtiyacı vardı. Ağlamalı ve rahatlamalıydı. Yavaş yavaş bu gerçeği kabulenmeye başlamıştı. Şimdi ise tekrar zaman bize neler olacağını gösterecekti. Çok uzun bir zaman geçecekmiş gibi hissediyorum. Mary hata yaptı. Dilek hakkında kimsenin onun için fedakarlık yapmamasını istememeliydi. Emir güçlü bir kurt. Gücünü onu hayata döndürmek için kullanırdı. Emir'i mahvetti. Yardımından çok zararı dokundu. Emir benden ayrıldı. Benle göz göze gelmemeye çalışarak ayağa kalktı. Bende ayağa kalktım. Raflardan ince bir kitap aldı. Olamaz yine başladı. Kitap 'Uyuyan Güzel' di. Hergün Mary'nin mezarının başına gidip bunu okurdu. Birazcık düzelmeye başlıyormuş gibiydi ama yine olmadı. Hergün mezarını görüyordu ama onun orada uyuduğunu sanıyordu. Yüzyüze olduğu gerçekleri görmezden geliyordu. Bir şey demeden odadan çıktı. Ümitsizce yatağının üzerine oturdum. Yanımdaki kahvaltı tabaklarına baktım. Onun yanında olduğunu sanması çok acı vericiydi. Hergün bir tabak ve bardak hiç dokunulmadan mutfağa geri gelirdi. Bunu o da görüyor ve biliyordu. Ama gerçekleri kabul etmeme inadı onun ruhunu daha da bitkin hale sokuyor. Ve onu böyle görmek canımı yakıyor. Saate baktım, okula gitme zamanı gelmişti. Yataktan kalktım. Okula gidince en azından bu manzaraları görmüyordum. Kardeşimin tükenişini izlemiyordum. Bir anlığına her şey eskisi gibi oluyordu sanki. Hazırlanmak için odama doğru yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOODY MARY 2
VampireSevinmeye, üzülmeye, korkmaya, umutsuzluğa kapılmaya bile fırsat kalmalarına izin vermeyen olaylar bu kez insanlar aleminde. Mary hariç bütün arkadaşlarının zorlanacağı bu alemde her şey kaldığı yerden devam ediyor...