Başlangıç

4.2K 118 26
                                    


11 Ekim 2010

Yağmur şehir ile kavga edercesine dolu dizgin yağarken bu ikilinin savaşında, olan dört bir yana koşuşturup duran halka oluyordu. Sokaklardan akan yağmur suları gelip geçen arabalar yüzünden yayaların üzerine sıçrarken bir tanesi bu çamurla karışık suyun tadına herkesten çok bakmıştı. Dersine yetişebilmek için sabah kalktığında ne giydiğine dikkat etmeyen kız şimdi bu dikkatsizliğin bedelini ödüyordu. Uzun beyaz elbisesi şu an kahverenginin bir çok tonuna bulanmış bir şekilde üzerine yapışmış, hava ile tamamen uyumsuz sandaletleri ise ıslanan ayaklarından kurtulmak için atağa kalkmıştı ama kız yol kenarında az önce onu tamamen çamura boyayan aracın arkasından söylenirken bu durumunu unutmuş gibi görünüyordu.

Gelen geçenin sorgulayıcı bakışlarına maruz kaldığını ancak on dakikanın sonunda fark ettiğinde kendine bir taksi bulmak için durağa koşmaya devam etmişti. Eve gider gitmez yakmayı planladığı elbisesi ayağına dolaşıp aynı zamanda çektiği su yüzünden onu yavaşlattığında İstanbul'un ani hava değişimlerinden bahseden arkadaşlarına bundan sonra daha çok inanmayı da aklının bir köşesine yazmıştı genç kız.

Kendi memleketinde yağmuru cennetten gelen bir hediye olarak görse de bu şehirde tam bir eziyete dönüşüyordu. Sonunda durağa gitmeyi başardığında hiç taksi kalmadığını görünce ağlamamak için kendini zor tutmuştu. "Az önce çıktı son taksi be kızım. Yağmuru görüyorsun bir de akşam trafiği bir saatten önce gelemez ki gidenler de" diyen yaşlı amcaya buğulu gözlerle bakan genç kız otobüs durağındaki tek başına bir köy halkından daha fazla olan kalabalık topluluğa baktığında eve koşarak giderse daha erken varacağını fark etmişti.

İnsanların İstanbul diye ballandıra ballandıra anlattıkları bu şehirde ne bulduklarını bir türlü anlayamıyordu. Geleli daha iki ay anca olmuştu ama genç kız kendini çoktan on yıl yaşlanmış hissediyordu. Sırt çantasını çıkararak önüne takıp ellerini gözlerine siper ettikten sonra "Demek bana savaş açıyorsun İstanbul ama çok yanlış insana çattın. Ne kadar zorlu olursan ol seni fethedeceğim bekle ve gör" diyerek koşmaya başlamıştı.

Bu sırada saçlarından damlayıp alnında kendine yol yapan suları kurutmaya çalışan genç adam duraktaki son taksiyi bulmuş olmanın sevincini yaşayarak yağmurun esir ettiği şehri izliyordu pencereden. Kırmızı ışıkta durmak zorunda kaldıklarında sonunda kendini kurulayabileceği kadar kurulamış ve alnını buğulu cama dayamıştı.

Sadece şu sahneyi çekse bile tüm dünyada dram konulu kısa film yarışmalarında birinci olabilirdi. Trafik o kadar ağır ilerliyordu ki genç adam inip yürüse çok daha hızlı gidebileceğini düşünmeye başlamıştı ama taksinin hemen yanından koşarak uzaklaşan beyaz elbiseli kızın hazin halini görünce ağır aksak da olsa taksiyi tercih ettiğine karar vermişti.

Karanlık çökmesine rağmen ışıkların dans ettiği gecede koşarak uzaklaşan kızın ardından bakan genç adam kendi kendine "Hayal ettiğim İstanbul bu değildi" diye mırıldanmıştı.

17 Aralık 2010

Kütüphanenin tozlu raflarında aradığı kitabı bulamayan kız sinirle oturduğu masaya dayadığı kafasını hafif ve ritmik bir şekilde vururken etrafındakilerin ona ölümcül bakışlar attığını fark edememişti.

Sonunda hem kendine hem insanlara verdiği eziyetten vazgeçen kız çantasını ve montunu kaptığı gibi hızlı adımlarla dışarı atmıştı kendini. Henüz kar yağmamış olsa da hava fazlasıyla soğuktu. Dışarı çıktığı anda yüzüne çarpan rüzgar ile tokat yemiş gibi hisseden kız daha fazla üşümemek için hızlı adımlarla okuldan çıkmıştı.

Hayat KavşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin