Bölüm 22

1.1K 91 0
                                    

 Arkadaşları son anda arabaya binmeyi başardıklarında ağzından tek laf alamadıkları adamın son hız gittiği yeri bir türlü öğrenememişlerdi.  Yağmur ne arkadaşlarını duyuyordu ne de ona korna çalan onlarca arabayı... Elinde Çise'nin telefonu direksiyonla bütünleşmişti adeta. Gözü sadece yolu daha doğrusu yolun sonunda ulaşmaya çalıştığı Çise'yi görüyordu. Saatlerdir hiç haber alamadığı kızın başına gelmiş olabilecekler kafasından geçtikçe gaza daha da yükleniyordu. Öyle ki arkadaşları artık emniyet kemerlerine sarılıp ruhlarını teslim etmeden aracın durması için dua ediyorlardı. 

Elindeki telefon bir kez daha çalınca hızla cevaplayan Yağmur, Yasemin'in telaşlı sesi ile karşılaşmıştı. Genç kız "Buldun mu onu?" diye sorduğunda cevap alamamıştı. Bir süre devam eden sessizlikle "Yağmur bu saatlerde o yollar hiç tekin değildir. Murat'lar çıktılar İstanbul yönüne gidecekler sen neredesin?" diye sorunca genç adam katılaşmış bir sesle "Oraya geliyorum. Jandarmaya polise falan haber verdiniz mi?" diye sormuştu. 

"Verdik ama polis 48 saat olmadan bir şey yapamıyorlar yaşı da küçük olmayınca..."

"Tamam geliyorum ben"

Anıl boğazın temizleyip "Abicim bize de neler olduğunu anlatacak mısın yoksa ölene kadar bekleyelim mi? Ne olmuş Çise'ye?" diye sormuştu ama Yağmur konuşmak için ağzını zor açıyor gibiydi. İkisi de arkadaşları sadece çok korktuğunda böyle davrandığını bilecek kadar iyi tanıyorlardı onu. Bunun üzerine Anıl hemen yanında oturan adamın kolunu vurarak "Tamam sakin ol buluruz şimdi. Arkadaşlarını arasak mı belki onlar haber almışlardır." demişti. 

Yağmur, Çise'nin telefonunu Anıl'a uzattığında Bülent de "Ben de babamı arayayım bakayım belki İstanbul'da arkadaşları vardır bir şeyler yapabiliriz" demişti. Yağmur kızın arabasından bir süredir gelen sesleri ihmal ettiği için kendinden nefret ediyordu. Çise atlatsa da onu zorlaması gerekiyordu ya da bugün onunla gelmeliydi. Gururu yüzünden yanında olmadığı için ona bir şey olursa bunu kaldıramazdı. Anıl'ın Mert'i aradığını konuşmadan anlamıştı.

"Kardeşim ne yapacaksın Çise'yi nereden tanıdığımı arkadaşıyım diyorum aradı mı aramadı mı onu bir söyle sen? Kına gecesine giderken telefonu unutmuş haberin yok mu? Tamam bir haber alırsan haber ver bize."

Telefonu kapattıktan sonra "Uyuz herif ya! Altı üstü cevap verecek ama yok. Diğeri Aslı mı demişti Bülent?" demişti Yağmur'a sormak yerine ve Bülent'in kafasıyla onaylaması üzerine aramıştı. Bülent de babasına "Evet baba saatlerdir haber alınamıyor telefonunu almamış yanına. Arkadaşlarına ulaşabilir misin? 48 saat olmadan işlem yapamıyorlar ama... Tamam çok sağol adı Çise Ersoy" demişti. Yağmur arkadaşlarına minnettardı çünkü onlar olmazsa bu kadar dik durabileceğini zannetmiyordu. 

Dakikalar yıllar gibi geçiyordu ve görülen o ki Çise'yi en son görenler onlar en son konuşan da Yasemin'di ve bu da yaklaşık 8-9 saat önceydi. Yollar iyice ıssızlaşmış ve bozulmuştu. Hızını düşüren Yağmur etrafında bir karartı görmek için gözlerini dört açılmıştı. Bir yerde yanan bir far, bir araç gölgesi görmeye çalışırken bir yandan da korkuyla ağaçlar arasında devrilmiş araçlar var mı ona bakıyordu. Bülent'in arka koltuktan "YAĞMUR!" diye bağırması ile yerinde zıplamıştı. 

"YAĞMUR gir şu yola orada bir kalabalık var gir abi şuraya"

Yağmur ani bir şekilde direksiyonu kırınca Anıl "Abi emin misin çok karanlık bir şey göremiyorum ben" diyordu ama genç adam kendinden çok emin "Eminim tabi babam emniyet amiri benim çocukluğum hep tetikte olmakla geçti" diyordu ki park halindeki aracı ve yanındaki iki motoru fark etmişlerdi ancak karşılarındaki manzara hiç de iç açıcı değildi öyle ki Anıl'ın, bir an neşteri nasıl tutması gerektiğini bilen ve onu çok iyi kullanan bu adamın ecelleri gelmiş ikiliye yapacaklarını düşündüğünde midesi bulanmıştı.

Hayat KavşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin