"İleriden sağa, düz devam et şimdi... Sola gir. Tamam geldik."
El frenini çekip durduğumuzda etrafıma bakındım. Ormanın içinde bir siteydi burası. "Burada mı yaşıyorsun?"
"Evet. Bu arada teşekkür ederim. Sana da zahmet oldu ama."
Gülümseyerek gözlerimi gözlerine diktim. "Rica ederim. Şemsiye var arkada. Islanmayasın."
Arka koltuktaki lacivert şemsiyemi alıp kıza uzattığımda kafasını iki yana salladı. "Hiç gerek yok." alması için ikna edici bakışlarımı yolladığı sırada elimden alarak başını öne eğdi. "İlk başta çok kaba birisi olduğunu düşünmüştüm. Gerçi içinde bir yerlerde varsa demek ki.."
Kıkırdamamı engelleyemedim. "Oraya insanların gelmesinden pek hoşlanmam."
Kaşlarını havaya kaldırdı. "Sen nesin?"
Güldüğüm sırada eliyle ağzını kapatıp gözlerini pörtletti. "Ay! Özür dilerim. Yani sende insansın tabi sonuçta. Ama öyle diyi.."
"Yanlış anlamadım."
Sakince kafasını salladı. "Renk ben."
"Renk?" Kafasını salladı. "Yalın bende."
"Tekrar teşekkürler."
Arabadan inip şemsiyeyi açarak içeri girdiği zaman bende arkasından bakmayı bırakıp plaja doğru yol aldım.
***
Olmuyordu işte! Bir türlü olmuyordu! Bütün ilhamım gitti. Daha az önce aklımda bir sürü kompozisyon varken şimdi hepsi nereye savrulmuştu?
Arkamı yaslanıp elimdeki kalemimi sallamaya başladım. Sergi iki hafta sonraydı ve son iki resim için bir türlü bir şey dökemiyordum kağıda. Karakalem sergisi olacağı için kolay gelmişti bana ama sandığım gibi olmadı. Zaten şu zamana kadar hiç renkli resim yapmadım. Hep kara kalemdi çizdiklerim.
Ama bu sefer belki onca kara kalem çizimimin yanında iki tanesi renkli olup patlasa? Niye böyle bir düşünceye vardım? Renk... Belki de o neden olmuştur. Gerçekten Ekim'in dediği gibi bana bir şeyler olmuştu. Rahatsız mıydım bu durumdan? Belki biraz...
Derin bir nefes verip bir zamanlar, alıp hiç açmadığım yağlı boyalarımı koliden çıkartıp masama koydum. Şövalemi alıp masamın yanına, orta boylardaki tuvalimi de onun üzerine koyarak elimi belime koydum. Aklıma bir türlü gelmeyen düşünce, şimdi beynimde yeniden yeşerirken elimdeki kalemle yavaşça çizmeye başladım. Paletim renklenmişti...
Renk'i çiziyordum. Fakat aklımda bütün karesi yer edinmediğinden bende otobüste çizdiğim resmine bakarak fikir üretmeye başladım. Bu sefer hafif yukarıdan bakmışım gibi, sert bakışlarıyla çizdim onu. Sert sandığı bakışlarıyla... Çocuk gibi bence. Ben içimdeki çocuğu hissetmiyordum ama o hissetmekle kalmayıp yaşıyordu. Örneğin ben bir insana sinirlensem bile hiçbir şey demeden yoluma devam ederdim. Oysa o.. Hareket çekti, dil çıkardı... Adını yansıtıyordu gerçekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çizgisiz Defter
FanfictionOkyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevda da boğulur.. Cemal Süreya Renk ve Yalın'ın hikâyesi. ----------------- BU HİKÂYE 28 Mayıs 2016 TARİHİNDE YAYIMLANMAYA BAŞLAMIŞTIR.