1- Kırmızı Paltolu

727 43 12
                                    

Cemal Süreya'nın da dediği gibi, sevdada boğuluyorum. Bana uzanacak eli beklerken, uzun zaman sonra ümidimi kesip dibe batmıştım. Yeni bir ışık, yeni bir hayattı sadece hayalim. Çokta bir şey istemiyordum. Ben ne kadar güçlü olmak istesem, daha da beter bir hâl alıyordum gün geçtikçe. Resimlerimle bir başıma küçük bir atölyemde çürümeye yüz tutmuştum. Tutunacak bir dalım yoktu. Bütün o dallarım, birden çıkan rüzgarla bir oraya bir buraya savrulmuştu. Hayattan ders almış bir şekilde yeni bir sayfa açmışken kendime, olmuyordu. Yapamıyordum çünkü eğer yaparsam 'kaybederdim'. Kısacası korkuyordum.

Elimdeki kalem, benden bağımsız hareket ederken beyaz kağıda yaptığım etütün son çizgisini ekleyip baktım. Gelişi güzel solmuş bir papatyaydı çizdiğim.

Sol altına imzamı atıp çizgisiz defterimin siyah kapağını kapatarak oturduğum eski sandalyeden karşımdaki denizi izlemeye başladım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sol altına imzamı atıp çizgisiz defterimin siyah kapağını kapatarak oturduğum eski sandalyeden karşımdaki denizi izlemeye başladım. Burası, ben çocukken ailemle geldiğim plajdı. Tabii o zamanlar daha cıvıl cıvıldı. Şimdiyse terk edilmiş kirli bir deniz kenarıydı. Az ileri de duran yerse yine eskiden plajın küçük barı olan atölyemdi. Etrafını ve tavanını camekanla kaplatıp içine bir sürü resim malzemesi koymuştum. Burası benim ikinci evimdi.

Kara bulutlar yağmurun habercisi olduğuna dair tepeme gelirlerken esen rüzgarla ayağa kalkıp kumların üzerinde atölyeme doğru ilerledim. Kapısını açıp içeri girerek derin bir nefes aldım. İçerisi her zamanki gibi boyayı çıkartmak için kullandığım tiner ve akrilik boya kokuyordu. Bu koku aynı zamanda beni anlatıyordu.

Müzik çalarımdan bir şarkı açıp kendimi uzun berjerime atarak gözlerimi tavana diktim. Yağmur damlaları cama düşüp kenarlara doğru süzülürken çalan telefonum bütün bu atmosferi bozmuştu. Oflayarak cebimden çıkartıp açtım.

"Efendim Ekim?"

"Yalın abicim n'apıyorsun?"

Benim keyifsiz çıkan sesimin yerine Ekim'in ki gayet neşeliyken aramızdaki tezatlığa aldırış etmeden gözlerimi kapadım. "Kestiriyordum. Sen?"

"Restoranttan çıktım şimdi. Sinemaya gideceğim gelecek misin diye sormak için aradım. Gerçi cevabı biliyorum ama.."

"Biliyorsan niye aradın o zaman?"

Karşıdan Ekim'in homurtularını duyduğumda açtığım gözlerimi devirdim. "Hadi Yalın ya.. Bir kere de mızıkçılık yapma."

"Sergi için belge hazırlamam gerek. Başka zamana."

"En son iki yıl önce başka zamana demiştin."

"Delirtirsin insanı. İyi eğlenceler!"

Bir şey demesine fırsat vermeden kapatıp ayağa kalkarak kot ceketimi giydim. Yağmur hızını azaltmış sadece çiseliyordu. Sırt çantamı sırtıma takıp kapıyı kilitleyerek kumların üzerinde yürümeye başladım. Az ötede ki, plaja inen merdivenlerde birisini gördüğümde kaşlarımı çatıp durdum. Buraya kimse gelmezdi ki? Kedim hariç... Zaten gelmek isteyenleri de kabul etmezdim.

Çizgisiz DefterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin