Önümüze dumanı tüten çayları bırakan garsona gülümsedim ve çaydan uzun bir yudum aldım. Daha sonra karşımda tedirgince parmaklarını bardağa vuran kadına baktım.
"Sizi dinliyorum." dedim dudaklarımı yalayıp.
Burukça gülümsedi. "Nereden başlasam bilemiyorum. Az sonra duyacaklarının ardından vereceğin tepkiden korkuyorum."
"Kim olduğunuzdan başlayabilirsiniz."
O an bana öyle bir baktı ki. İçim bir tuhaf olmuştu. "Ben... Ben Menekşe."
Kaşlarımı çattım. "Yani?" diye sordum aklıma annem gelirken.
Yüzünü elleri arasına aldı. Ne diyeceği beni şimdi daha da meraklandırmıştı. Kimdi bu kadın? Nerden çıkmıştı? Dahası neden ağlıyordu?
"Ben senin annenim."
Ne?
Ben senin annenim?
Çok komikti. Kötü bir kamera şakasıydı ama ben hiç gülmemiştim. Çünkü bunun şakası olmazdı, olmamalıydı.
"Siz ne dediğiniz farkında mısınız? Benim annem öldü. Benim annem ben daha bir yaşındayken öldü." dedim. En azından ben öyle biliyordum babamdan.
"Yalın lütfen beni dinle." dedi kısık bir sesle.
"Ne dinleyeceğim ya? Gelmiş burda ben senin annemin diyorsunuz. Kim gönderdi sizi? Birisi benimle alay mı ediyor? Benim annem yok. Benim annem yok!"
Ayağa kalkıp kafeden çıkarken kapıyı çarpıp hızlı adımlarla sahile doğru yürümeye başladım. Haftalardır gelmediğim atölyeme takıldı gözlerim. Renk'ten sakladığım atölyeme.
Duvara oturup karşıma baktım.
Aklım almıyordu. Bu kadının dedikleri doğru olamazdı. Çünkü benim annem ölmüştü ki. Nasıl olacaktı? Neden gelip böyle bir şey dedi ki? Kim benim canımı yakmak istiyor?
Orada öylece oturup akşamı ettiğimde ayağa kalkıp atölyeme son kez bakış atarak yürümeye başladım. Ellerimle yanaklarımdaki yaşları silip cebime koyarak derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çizgisiz Defter
FanfictionOkyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevda da boğulur.. Cemal Süreya Renk ve Yalın'ın hikâyesi. ----------------- BU HİKÂYE 28 Mayıs 2016 TARİHİNDE YAYIMLANMAYA BAŞLAMIŞTIR.