Sizi beklettim. Hemde çok. Ama saçma bi dönemden geçtim. (Durup durup ağladığım, sanırım erken yaşta menopoza girdim. Bilmiyorum) beni affedin. Ama bu süreçte aklıma ara ara gelen cümlelerle tamamladığım üç dört bölüm yazdım. Öpüldünüz.
Akşam üzeri, yola çıkmadan önce yatağın üzerinde duran çantamın yanında oturmuş yarını düşünüyordum. Kız istemeyi, sonrasında yüzüklerimizi, ardından düğün telaşını, Renk'in bindallının içinde dans edişini, tabii ki bekarlığa veda partisini ve ertesi gün olacak düğünümüzü.
Hayatımda yaşayacağım ilk ve en büyük heyecanı yaşıyorum. Mutluyum. Öncelikle bu. Uzun süreden sonra Renk sayesinde mutluydum. Hemde deliler gibi. Ona aşıktım.
Eksik yanım onun sayesinde dolmuş, hayatıma renk gelmişti. Şimdi fark ediyorum. Önceleri hayatım siyah beyaz ve sadece atölyeme gidip çizim yapmaktan ibaretti. Şimdi, evleniyordum.
Kapım tıklanıp içeri Menekşe hanım girdiğinde gözlerimi ona diktim. "Gelebilir miyim?" dedi kapının aralığından.
"Evet."
Gülümseyerek yanıma gelip komodinin yanında duran berjere oturdu. "Heyecanlı görünüyorsun."
"Çok heycanlıyım."
Elimi tuttuğunda sanki o anne sıcaklığını hissettim. Derin bir nefes aldım. Elini çektiğinde avucumun içinde duran yüzüğe baktım. "Bu ne?"
"Bu düğün günüm, babanın annesi vermişti. Babanla aramda olanları biliyorsun ama bu yüzüğü vermek istedim. Babanı her ne kadar sevmesemde babaanneni severdim. Sende öyle."
Dudaklarım kıvrıldı. Bu çok hoş bir şeydi, sürekli annem olduğuyla ilgili bir şeyler söylüyordu. Olabilir miydi gerçekten?
"Teşekkür ederim."
Ne diyebilirdim ki? Hiçbir şey normal değil. Hemde hiçbir şey.
***
"Çiçek?"
"Burda."
"Çikolata?"
"Burda."
"Yüzükler?"
"Yüzükler?"
"Yüzükler Ekim?"
"Nasıl yani? Sende değil mi abicim?"
Ceplerimi yoklarken Menekşe hanımda çantasına bakıyordu. Bi anlık heyecan kapladı bedenimi. "Oğlum yüzükler nerde lan?!" diye bağırıyordum.
Nefes almakta güçlük çekiyordum. "Yalın, sakin ol oğlum." dedi Menekşe hanım. "Belki arabada falandır. Dur."
"Ekim şu arabaya bak."
Ekim arabaya yönelince bende yerlere falan bakıyordum ama yoktu. "Allah kahretsin!" diye yakınarak çıktı arabanın içinden Ekim. "Yok!"
"Ulan ben sana vermedim mi?"
"Hayır."
"Ne demek hayır?"
"Baya hayır."
Tam ağzımı açmış bağıracakken kapı açılınca gözlerimiz oraya takıldı. Kapıyı açan Bahar ve arkasındaki... Oha. Ne güzel olmuş lan. Kendine gel Yalın. Ama olmuyor. Bu nasıl güzellik. Şükürler olsun benim güzelliğim. Yüzükleri kaybettiğini ağzından kaçırırsın bu güzellikten sonra. Başına bela alma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çizgisiz Defter
Hayran KurguOkyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevda da boğulur.. Cemal Süreya Renk ve Yalın'ın hikâyesi. ----------------- BU HİKÂYE 28 Mayıs 2016 TARİHİNDE YAYIMLANMAYA BAŞLAMIŞTIR.