10. Yeni Güçler Peşinde !

9.8K 480 32
                                    

"Yok anam yok. Millet eşyalı ev kiralar bizim ki boş ev! Bildiğin boş ev! Evde çay kaşığı bile yok lan! Ulan millet deliye hasret ben akıllıya... Hadi cahilsin ev kiralamayı bilmiyorsun işi adamlara bıraksaydın ya! Niye milletin işine karışıyorsun? Müslüman Müslümana bunu yapar mı lan? Ya ağabeyciğim insan otele falan götürür ya da ne bileyim bir pansiyon da olabilirdi bu... Hayır yani ne bu cimrilik bilmiyorum ki... Ev boş boş ! Hayır yani...Paran yoksa madem ne bok işimiz var bu evde hatta İzmir'de ? Evet Cihangir Ünal sendeyiz ?" diyerek topu ağabeyime attığımda onun benden farkı yoktu.

"Ne istiyorsun Güneş ?"

"Bir eşya sadece. Mesela bir koltuk." derken popomun uyuştuğunun farkındaydım.

"Elimizde kalmamış. Kusura bakma kardeşim."

"Özgürlük ?"

"O memleket bize çok uzak kardeşim başka bir şey iste ?"

"O zaman düşünce özgürlüğü istiyorum." deyip abime baktığımda kumarda bütün malını kaybeden amcalar gibi konuşuyordum.

"Kardeşim o dediğinden yaşadığın ülkede bile yok başka bir şey iste." dediğinde alkışlayarak ayağa kalktım.

"Bak işte bu çok dramatik oldu."

"Aynen lan."

"Lan abi manyak mısın ? Evde oturmak için bir tane koltuk yok ! Bacaklarım ağrıdı amip! Ruh hastası manyak ! Arabada otursak daha iyiydi. En azından koltuk var koltuk! Semt oturuşu yapmaktan bacaklarım uyuştu." dediğimde uçan tekmelerle abimi dövüyordum.

Bir sinirlense ağzıma sıçardı ama olsundu...

"Kızım bi bekle yarım saat daha , çocuklar ev arıyor hala zaten."

"Ağlamak istiyorum Allah seni inandırsın abi... Ciğerlerimi kusarak ağlamak istiyorum... Saçlarımı yolarak ağlamak istiyorum... Sonra İzmir'de olduğum aklıma gelince vazgeçiyorum."

"Güneş sana tepki veremiyorum. Galiba deliriyorum." diyen abime bakınca çenesini demirle kırmak istedim. Ama hakikatten adam tepki vermiyordu. Değişik.

"Bende senden korkmuyorum lan ! İzmir çarptı galiba ?"

"Bence de... Yoksa şu an sana Fatiha okumam gerekiyordu."

"Dua ölüye lazım olur abi, diri olan ben olacağım için ben sana okurum her gün."

"Çok komiksin Güneş ya !"

"O değilde abi seninle kimse evlenmez he." dediğimde yabancı bir evde olmak bana saçma bir his vermişti. Ağabeyimin evlenme fikri bile sinir sistemimi dağıtıyordu. Zaten abim evlenmeye kalksa ben bi beş , on yıl yatar öyle çıkardım galiba... Evlendirmem lan ben onu. Dizimin dibinde otursun. Ben bakarım ona... Çalışıp eve ekmeği ben getiririm.

"Niye lan ? Para var huzur yok ama olsun. Hamurumuz da sağlam. Karizma desen on numara... Çocuklarım dünya markası olur. Hücrelerimi bile satarım parayla. Yeterli genlerim çoğalsın."

"Ağabeyciğim para var tip var tamam da kimse seninle götünü zora sokmaz. Kimse seninle Kurtlar Vadisi dizi çekimleri gibi aksiyon yaşamaz... Sana bir tane mafya kızı bulalım yoksa evde kalırsın erkek kurusu..." dediğimde abim ciddi ciddi dediklerimi düşünüyordu.

"Mantıklı he !"

"Ablan konuşuyor yani herhaldeğğ !"

"Ya kızım şu tip gibi konuşma !" dediğinde kaşlarım otomatikman çatıldı.

"Kerimcan aşkıma şu tip demezsen sevinirim... O benim hayallerimdeki pırlantanın sahibi bir bey !"

"Tövbe tövbe..."

"Benim gibi bir kardeşe sahip olduğun için çok şanslısın..." diyerek saçlarımı geriye doğru attığımda ağabeyimin "Herhalde." diye bağırmasıyla inme indi daha da çıkmadı...

"Tövbeler olsun Allah'ım... Kıyametin nasıl da yaklaşıyor !"

"Sen küçük kıyameti Yıldırım'ı köşeye sıkıştırdığım zaman göreceksin."

***

Bakışlarım eşya olmayan salonda dolaşırken hayali bir şekilde kendi düzenimi kuruyordum. Köşeye büyük bir kitaplık ve onun önünde mor renkte tekli bir koltuk... Dünyadan kopmak için harika bir mekan.
Duvarda ki çiviler çerçevelerle kaplanacak ve pencerelerim de toz pembe perdeler asılacak...
Yerde açık mavi bir hali ve pembe koltuklar ruhumun anormalliğini sergileyecek.

Bakışlarım güneş ışığının yansıdığı pencereye odaklandığında aniden kırılmasıyla yerimde sıçradım.
"Ne oluyor lan!" diyerek elinde silahla salona dalan ağabeyim de en az benim kadar şaşkındı.

Şaşkınlık içinde "Cam kırıldı." dediğimde hala yere saçılan cam kırıklarına bakıyordum.

Abim "Eğil ve sakin kıpırdama. Duvarın dibinden de ayrılma." deyip dikkatli ve temkinli adımlarla pencereye doğru ilerledi. Bakışları keskin bir kartal gibi avını ararken silahını tutan elleri aslan pençesinden farksızdı.

Salona giren Faruk ağabeyimin elindeki silahı fark edince kendi silahını çıkartıp ağabeyimin karşısına geçip etrafı incelemeye başladı.
Abim daha fazla panik yaratmamak için "Kimse yok. Temiz. Isıdan kırılmış olabilir ya da çerçevesi eskimiş de olabilir."  diyerek kısa bir açıklama yaptığında rahat bir nefes aldım.

''Biz yinede etrafı kontrol edelim abi.'' dedikten sonra ağabeyimden onay alan Faruk seri adımlarla dışarı çıktı. 


''İyi misin lan sen ? Yüzünün rengi değişti ?'' diyerek yanıma gelen abime ters bir bakış attım. 

''Ağabey sen ya çok manyaksın ya da kalbin kan yerine aksiyon pompalıyor. Korktuk herhalde birden pat diye cam kırılınca, bırak da rengim değişsin.'' dediğimde umursamadığını belli eden bir bakış attı.

''Bu da bir şey mi be. Hey yavrum hey! Ben senin yaşındayken babamla neler neler yapardık. Ava giderdik, at yarışı yapardık, her sabah koşuya giderdik... Ama sen ? Ne annemle takılırsın ne de babamla. İnsan dediğin hatta normal sıradan bir kız bile annesiyle haftada en az bir kere alışverişe gider, babasıyla da haftada en az bir saat vakit geçirir. Sen ne yapıyorsun ? Haftada dört kere benimle alışverişe gidip üç kere spora gidiyorsun.'' dediğinde aslında sonuna kadar haklıydı. 

Ama şatlar ne olursa olsun onunla vakit geçirmek daha güzeldi. ''Senin zamanında onlar gençti. Şimdi senin zamanında ki gibi hareketli değiller. Bende seninle takılıyorum. Hayır yani sen benim ağabeyim değil misin ? Beni bakmak zorundasın. Ben gelmek istemesem bile 'Güneş'ciğim değerli vaktinden bana biraz ayırır mısın ?' diyeceksin bende müsait olursam kabul edeceğim.'' dediğimde el hareketi yapıp salonu terk etti. 

'Bir kardeşin daha kalbi kırılmıştı işte.'  diye düşünürken duvardaki çivilerle göz göze geldik.

 ''Bir ip olsa tam beş saniyelik intihar etmelik yer.'' dediğim an çivinin duvardan düşmesi bir oldu.

Çığlık atmamla ağabeyimin ''Ne oluyor lan !'' diyerek salona ikinci kez dalması bir oldu.
Ağabeyimin gelişiyle rahat bir nefes alırken sakinleşmek benim için imkansızdı. 

''Güneş ? Ne oldu ? Niye bağırdın lan ?'' diye sorarken anın verdiği gerilimle benden çok bağırıyordu.

''Ay bir şey olduğu yok. Duvarda ki çivi birden yere düşünce korktum.'' dediğimde en az o da benim kadar şaşkındı. 

Rahat bir nefes alıp verirken ''İyice panik atağa bağladık. Salak salak seslerden strese giriyoruz.'' dediğinde aslında belli etmese de geriliyordu. 

Küçüklüğünden beri anne tarafı ona deli gözüyle bakarken baba tarafımız 'sülalenin gururu' olarak onu bütün kuzenlerimize örnek gösteriyordu. Bu zamana kadar iki tarafa da ayak uydurmak onu yormadı aklına daha fazla geliştirdi. Asla rol yapmıyordu. Sadece gereken yerde gereken zamanda kendi kişiliğini gizliyordu. Bu durum iki taraf dahil herkeste ona karşı bir merak duygusu oluşturdu.

Ağabeyimin bu özelliği aslında beni çevrede ki belalardan korunmama neden olmuştu. Bizim ailenin dikkat çeken ismi daima ağabeyim iken oklar hiçbir zaman bana dönmemişti. Ta ki Yıldırım belasının tuzağına düşene kadar. 



BAY MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin