20. Yolunmuş Tavuk

6.8K 408 17
                                    

Planlar, projeler, hain pusular derken araya ağdayı sıkıştırmak hiç aklımda yoktu... Fakat içimde ki intikam almış başını giderken buna dur demenin de vakti gelmişti. Birde bacaklarım ağabeyimin bacaklarından farksız hale gelince bakım merkezinin yolu da gözükmüştü.


Birkaç gündür yaşadığım anormal durumlardan sonra normal bir bayanın yapması gereken bakımları yapmak iyi gelmişti aslında. Fakat tek kötü giden şey ağda ve acısıydı.

"Ablacığım sen benim bacağı komple kes istersen. Nasıl olsa bana daha lazım olmaz derisi gitmiş yolunmuş gibi duran bir çift kırmızı bacak ! Hayvan gibi şey yapıyorsun he !" derken canımın acısı kadını yolma istediğimi tetikliyordu.

Kadın "Bitti zaten." dediğinde resmen gel beni yol diyordu. Sence de en hayırlısı bitmesi olmaz mı ablacığım ?

"Bitsin zaten beş saattir yoluyorsun." deyip yattığım sedyeden kalktım.

Karı bildiğin yoldu beni ya. Sen nasıl duvara görgüsüz gibi o belgeleri aldın acaba öğrenebilir miyim ? Daha önemli bir sorum daha olacak, seni o mektepten mezun eden hocaların kim ? Senin okuduğun mektebin ben...
Karşımdaki aynaya baktığım an çenem yer çekimiyle aşk yaşamaya başladı. Garib anam görse şu halime ne ağlar! Beni anam siz beni ağdayla kızartın diye mi doğurdu acaba ?

"Tövbe tövbe Allah'ım çok tövbe. Aman Allah'ım bana ne yaptın lanet kadın ?" derken kızarmış bacaklarıma ve kadının yolduğu vücuduma bakıyordum.

''Kız ne güzel işte ölü deri temizlendi bacaklarından.'' dediğinde bacağımda ne ölü ne diri deri kalmıştı.

''Abla sen benim bacağı göremiyorsun galiba ? Ölüsünü, dirisini temizlemişsin. Gel yakından bak istersen. Kemiklerime kadar çektin derimi be. Manyak karı!'' deyip masasının üstüne parayı söverek bıraktım.

Bakım salonundan dışarıya çıktığımda Suratsız hala bıraktığım yerde bekliyordu. Yanına gittiğimde sızlayan bacaklarıma rağmen ses tonumu güçlü tutarak 'gidebiliriz' dedim. Sünnet olmuş çocuklar gibi yürürken Suratsız ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle bakıyordu. Onun bu haline mi gülsem kendi halime mi oturup ağlasam bilemedim.
Karın olunca anlarsın be dostum bu acıyı! Nasıl olsa fitil fitil çekeceksiniz bu çeneyi.

Arabadaki yolculuğumuz başladığında ölüm sessizliğini bozan Suratsızın telefonunun zil sesi oldu. Dikiz aynasından izin ister gibi bakıp ''Güneş Hanım Yıldırım Bey arıyor. Acil bir durum olabilir.'' deyip masum bakışlar atmaya devam ettiğinde daha fazla dayanamadım.

''Ne acil durumu be ? Yanında orospunun teki varken ? Ama bak günahını almayalım evde prezervatif falan bitmiştir kesin. Biliyorsun kendileri bu dünyaya yeterince fazla birde küçük versiyonu gelsin istemiyordur. Sen aç konuş ya.'' dediğimde Suratsızın suratı kırmızının elli tonu oldu ama olsun onu da karısı olunca öğrenir. 

Suratsız telefonu yanıtladığında sessiz kalıp onu dinlemeye başladım.''Efendim Patron ?.. Yoldayız on beş dakika sonra evdeyiz abi... Anladım abi... Tamamdır Patron iletirim ben kendilerine.'' dedikten sonra telefonu kapatan Suratsıza anlatması için bakışlarımla baskı yapmaya başladım.

''Güneş Hanım Yıldırım Bey sizi diğer eve götürmemi istedi. Ama eğer uslu duracaksanız bu dağ evine gelebileceğinizi size iletmemi istedi.'' derken o bile bana kuşkuyla bakmaya başladı.

''Sence uslu durabilir miyim ben ya ?'' diye sorduğumda Suratsız kaşlarını havaya kaldırıp indirdi.

''Bence de öyle. Hem o kadar plan proje yapmışım o eve gider miyim lan ben. Suratsız dağ evine sür o ikisine ebesini tanıtmadan bana rahat yok. Biliyorsun ki içimdeki Azer Bülbül hala 'Duygularım darmadağın...' diyor. O yüzden götür beni gittiğin yere kaptan.''

Suratsız ''Tamamdır Güneş Hanım.'' deyip aynı rotadan dağ evine sürmeye devam etti.

Yaklaşık yirmi dakika sonra eve ulaştığımızda bakışlarım önce girişi ardından bahçeyi taradı. Etrafta kimse olmayınca adımlarımı hemen eve çevirdim. Yıldırım'dan beklenmeyecek bir sessizlik hüküm sürmüş gidiyordu. 

Salon, mutfak ve teras temizdi ama en önemlisi henüz odalara bakmamıştım. Büyük bir sinirle merdivenleri çıktığımda Yıldırım'ın odaya dalmak istesem de kapı kilitliydi ama ses yoktu. Kapıyı tam anlamıyla taciz etsem de kimse açmamıştı. 

Kapının kulpuna yapışan parmaklarımdan geçen akım beni anında dehşete düşürürken içimde yükselen akımı hissedebiliyordum. Parmaklarım mavi bir akımla kulpu parçalarken çığlığım dört duvar arasında yankılanıyordu. Acıyı hissedebiliyordum ama bu ayağa kalkmamı isteyen bir uyarı gibiydi. 

Kapı ani bir kırılmayla yere düşerken yatakta dehşet içinde bana bakan Yıldırım'da en az benim kadar korkuyordu.

''Ne oluyor lan !'' deyip yanıma gelişi gördüğüm son şeydi. 

Bedenimin yere düşmesiyle yaşadığım acı en son hissettiğim şey oldu ! Kendi kendimi elektrik çarparak öldüren insan olmak için henüz çok gençtim ama galiba bunu da kendime yapmıştım !

BAY MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin