Bölüm Yirmi Bir

2.6K 82 22
                                    


Peki ya kötü adamın ruhu?

                                                                                //**//**//**//

                       Son kez kontrol ettiğim cep telefonumu arka cebime koyup hareketsiz kalmak için verdiğim çabayla birlikte Bürge'nin sert gövdesine yaslanmaya devam ettim. Uzun ve yorucu bir gece geçirmemişim gibi koridorda ayak üstü mahsur kalmıştık... Durumun acil olduğunu söyleyen bir beyaz yakalı tarafından ayakta dikilmeye mecbur edilirken rahatsızlığımı gizlemek için uğraş vermek niyetinde değildim elbette. Ara ara gövdesine dokundurduğum parmak uçlarımla sıkıntımı anlaması için rahatsız edici bir ritüele başladım.

                     İLK GECENİN ruhuna olan inancım birkaç saat önce cümle cümle dökülmüştü ancak yine de durumun kabullenirliği karşısında şaşkındım. İyi demek ne kadar doğruydu bilmiyorum ama beklediğim şeye karşın...

                     Durumdan böyle kolay sıyrılamayacağımı söyleyen tarafım bir VURGUN'un ağırlığı altında ezilmekten korkuyordu. Tamam yalan söylediğimin elbette farkındaydı, bunca zaman her şeyin üzerini örtmeye çalışmamı açıklayacak bir şey yoktu ancak yok sayması için daha çok sebep vardı. Sadece iyi vakit geçirdiğimizi söyleyerek her şeyi bir kenara itmesi hoşuma gitse de yapacaklarının bu kadarla kalmayacağını hissediyordum. Bu kadar basit olmamalıydı. Temkini elden bırakmak istemediğim için daha da kıvranmaya başlamadan Bürge'ye doğru dönüp birkaç uyarıcı bakış attım.

                   Cevap olarak belimdeki kolu daha da sıklaşırken tanımadığım gözleri beni iyice kendine çekti. Bu yaşının bir gerisi miydi? Otururken, kalkarken hatta konuşurken bile sessiz hükümlerini dinlettiriyordu sanki. Normalde karşılaşıyor olsak onun yaşlarındaki biriyle aramda her hangi bir diyalogun sağlıklı bitmesi bile bir mucize olurdu ancak ... çıkıyorduk...

                     Sohbeti daha fazla uzatmayarak attığı birkaç imzadan sonra sırtımı kavrayan parmakları Bürge'nin bedeni çevresinde kımıldamadan durmama sebep oldu. Sıkıntıyla tısladıktan sonra geri çekilmek üzereydim ki, baskının nedeni coşkulu bir şekilde bizi karşıladı;

'Bir VURGUN'U burada görmek ne büyük şeref!'

                 Hırıltılı bir ses hızlanan adımlarla hemen arkamda durduğunda gözlerimi Bürge'ye diktim.

'Seni de öyle Semih'

'Hangi rüzgar attı seni buraya'

'Halletmem gereken birkaç ufak iş vardı'

                           Sözsüz bir konuşmaya girdiler sonra. Bana bakmıyor olmasına rağmen birkaç uzun saniye boyunca Bürge'nin yüzündeki uyaran ifadeyi izledim.

'Ee? Beni arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?'

                     diyen adama karşın , hoşnut olmadığını göstermek ister gibi seslice verdiği nefesini saç diplerimde duyunca gülümsememek için öksürdüm. Bürge'nin sahiplenmeyi seven bir tarafı vardı.

'Bu'          

             dedi sırtımdaki elimi gevşetirken 

'Afra... yakın bir arkadaşım...'

                  İmalı ses tonu , cümleyi istemeyerek tamamladıktan sonra daha da sertleşti. Bürge'nin Semih denen adamdan hoşlanmadığını anlamak için ekstra bir enerji sarf etmek gerekmiyordu, bulunduğu yere bile 'Benden uzak dur' sinyalleri gönderiyordu. Gerçi böyle bir gece kulübüne gelen birinin ne tür bir duyum alabilirdiniz ki?

ÇIPLAK (Sanal Serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin