Bölüm Otuz

1.4K 58 2
                                    


          Gitmedi. Elbisemin fermuarını açarken, kollarımı yukarı kaldırırken, titrek nefeslerim beni bile rahatsız edecek kadar ortada dolaşırken, kaldı. Emin olmamı bekler gibi her hareket edişinde gözlerimin içine bakarak nazikçe devam etti. Ne düşündüğümü bilmiyordum. Belimi sıkıca kavrayıp yatağa yatırırken boynuma değen serinlikle tutunduğum çarşafların arası boşluk gibiydi. Duymadan, görmeden, belki de bilmeden.

        Her şeyden önemlisi , her aklımı karıştırdığı andaki gibi düşünmeden, akıntıya kapılarak.

       Gözlerimi son kez kapatmadan önce hatırladığım çok az şey vardı. Birbirlerine karışan nefeslerimizin sonunda bir düzene girmesini beklerken gözlerimin içine bakışı, sessizce üzerimden indiğinde yanıma uzanıp beni sıkıca kendine çekişi. Belki de o arada bir şeyler mırıldanmıştı ama o an uyumaktan başka bir şey düşünmediğim için duymadım. İlk ışıkları, ilk seferinde olduğu gibi yine beraber karşıladık. Odaya dolan güneşe aldırmadan henüz başlayan geceye böyle kucak açtım. Başımı boynuna gömüp söylediklerini duyuyormuş gibi yaptım.

                                                                       //**//**//**//**//

          Bürge ile tanıştığımdan beri her uykum bir parça huzursuzluk doluydu. Uyanıp etrafı kontrol edene dek, uyku ile uyanıklık arasındaki o birkaç dakikayı daima rahatsızca geçirirdim. Bir şey olacağından yada yakalanacağım düşüncesinden değil, Bürge'nin ne yapacağını kestiremediğimdendi. Buraya geldiğimde en azından bu kısmın hallolacağını sanmıştım ama görünen o ki hiçbir farklılık yoktu. Evinde oluşum bile bana mutlak bir huzur vermiyordu. Sonunda kendime acı çektirmeyi bırakıp gözlerimi araladım.

          Oda karanlıktı. Lambanın içindeki ampulün neon hali haricinde etrafta gözle görülür hiçbir şey yoktu. Yeni kapatılmış... Kıpırdanıp doğrulmadan önce bir ses, bir hareket bekledim. Bürge'nin varlığına dair ama kontrol etmeden de burada olmadığını biliyordum. Teşekkür ederim!... Kuruyan boğazım yüzünden zorlukla yutkunurken kalkıp ayaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Sıcak aniden kesildiği için irkilmiştim ama asıl fark ettiğim bu değildi. Dün gece – yada bu sabah demeliyim- olanları hatırlatmak isteyen çarşaf üzerimden düştüğünde karanlıktaki çıplaklığım beklemediğim şekilde tedirgin ediciydi. Ellerimi boynuma doğru götürürken olabildiğince sessiz kalmaya çabalıyordum. Karşılaşmadan önce kendime gelebilmek için birkaç dakikaya ihtiyacım vardı.

            Kontrol edeceğini biliyordum. Bu onun yapısında vardı, o yüzden ağrıyan bacaklarımı düşünmeyi bırakıp yavaşça parmak uçlarımda doğrulup kapıya doğru ilerledim. Dengemi bulmak isterken sanki aksi için uğraşıyormuşum gibi sağa sola yalpalamayı açlığıma bağladım, en son ne zaman yediğimi değil, ne yediğimi bile hatırlayamayacak kadar doluydu kafam. Kapı pervazına ulaşınca nefesimi tutup salondan gelen gürültüye kulak verdim. Konuşmalar geliyordu, televizyondandı belki de, yada bir şeyleri üst üste koyuyordu. Zihnim ne olduğunu ayırt edecek kadar açılmamıştı, bende daha fazla üzerinde durmadım.

            Doğruca banyoya doğru yürüdüm. Enkazımı görmeliydim. Ne halde olduğumu, ne hissettiğimi ancak kendimi gördüğümde anlayabilirdim. Kapalı olan kapıyı açarken dişlerimi sıkıp fazla bir ses çıkarmaması için seri bir şekilde hareket ettim, içeri girdikten sonra da yaptıklarıma uymayacak kadar sert bir şekilde kapattım. Soğuğu hesaba katmadan birden kapıya yaslanınca homurdandım. Metal soğuktur. Unutma.

          Birkaç saniye öylece durdum. Kendimi dinledim. Neyi beklediğimi bilmiyorum. Acı mı? Pişmanlık mı? Öfke mi? Hiçbiri yoktu. Sonunda gözlerimi açıp kapının kilidini bir kez daha çevirip aynanın önüne geçtim.

ÇIPLAK (Sanal Serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin