7. Bölüm

60 4 11
                                    


Aynadaki görüntüme bakıp kendimle konuşmaya başladım.

"Söyle bakalım kalpçik. Ne hissediyorsun?"

Kendimi salak gibi hissediyordum.

"Çünkü salaksın." dedi beynim. Haklı. Ne diyeyim?

"Beyin bize salak diyor kalpçik. Hadi söyle de kurtulalım."

"Sen harbi salaksın Chanyeol. Senin beynin olduğum için utanıyorum. Sana hiçbir şey öğretememişim."

Beynime doğru sert bakışlar gönderdim. Ah tamam, kafayı yemek üzereyim!

"TAMAM ULAN! SEVİYORUM BAEKHYUN'U! CEVABINI ALDIN MI CHANYEOL? KES ARTIK!"

Kalbimin itirafı ile saçmalamayı kestim. Doğru veya yanlış olsun, Baekhyun'u seviyorum. Her hücremle. Onu seviyorum...


Okula yüzümde kocaman bir gülümsemeyle girdim. Gülümsememi kesmeye çalışmayı 10 dakika önce bırakmıştım. Yüzümde kalabilirdi. Kalbimin zaferini işaret ediyordu. Kalbimin beynime karşı aldığı zaferi.

Yerime, düzeltiyorum yerimize oturdum ve kafamı çantama gömüp sırıtmama devam ettim. Yanımdaki boş sandalyeye bir ağırlık çöktü. Kalbim hızlandı ve gülümsemem yüzümü terk etti. Yanımda oturacak mıydı bugün? Lütfen o olsun.

Kafamı yavaşça kaldırdım ve onu gördüm. Baekhyun'u. Çantasını açmış kitaplarını çıkarıyordu. Gergindim. Acaba o ne karar vermişti? Kalbinin itirafı neydi? Onu seviyorum mu, ondan nefret ediyorum mu? İkinci olasılığı düşünürken kalbim ağırlaştı. Bir şey belli etmemeye çalıştım. Benim gibi düşünmemiş olabilirdi. Bu kabuslarımdan beter bir şeydi.

Bay Jae'nin derse girmesiyle düşünmeyi kestim. Yani kesmeye çalıştım. Pek başarılı olduğum söylenemez...


Kapı çalındı ve bir öğrenci içeri girdi. Bay Jae'ye müdür yardımcısından geldiğini belli eden imzalı kağıdı uzattı.

"Chanyeol. Bayan Byun seni görmek istiyormuş. Gidebilirsin."

Yutkundum ve Baekhyun'a baktım. Şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Ben de en az onun kadar şaşkındım. Ayağı kalktım ve bizim gruba bir göz attım. Herkes dehşete düşmüş gibi bakıyordu. Bu bakışı biliyordum. Ben de aynısını düşünüyordum. Öğrendi mi? Öyle olsa beni değil Baekhyun'u çağırırdı.

"Ehm.. Chanyeol, sadece seni çağırıyorlar arkadaşlarını değil. Çık artık dersimi bölüyorsun."

"Özür dilerim Bay Jae." dedim ve sınıftan çıktım.

"Bahçeye git. Bayan Byun seni orada bekliyor." Kafamla tamam işareti yaptım ve dışarı çıktım. Bayan Byun banklardan birinde oturmuş beni bekliyordu. Gidip yanına oturdum.

"Ah Chanyeol! Canım benim!" dedi ve bana sarıldı. Ben de ona sarıldım. Hiçbir şeyi belli etmemeye çalışarak sordum.

"Bir sorun mu var? Beni görmek istemişsiniz?"

"Ah evet. O konu. Şey seni rahatsız etmek istemezdim ama.. Baekhyun iki gündür doğru düzgün bir şey yemiyor. Bizimle konuşmuyor ve odasından çıkmıyor. Eğer o böyle olursa, mutlaka seninle bir derdi var demektir. Her zaman böyle oldu. Ne oldu? Kavga mı ettiniz? Biri bir şey mi söyledi? Biliyorsun kavga etmeniz veya küsmeniz en son isteyeceğim şey."

Bir rahatlama çökmüştü üstüme. "Endişelenmenizi gerektirecek bir şey yok. Küçük bir tartışma hepsi bu. Hep aramızda olan şeyler, biliyorsunuz."

O sırada zil çaldı. İki dakika içinde bizimkiler burada olmazsa ben de Chanyeol değilim.

"Halledebileceğiniz bir şey mi? Yardım etmemi ister misin?"

"Gerçekten gerek yok. Basit bir şey." He eben basit bir şey. İç sesimi biri sustursun. "Halledilebilir bir şey."

"Anne! Neden buraya geldin? Yani, neden buraya gelip Chanyeol'la görüşüyorsun?"

"Küstüğünüzü biliyorum. Sadece ne olduğunu öğrenmek istedim."

Bizim grup bize en yakın yerden bizi seyrediyordu. Tırnaklarını yiyerek.

"Bana sorsaydın söylerdim."

"Sana sordum ve senin verdiğin cevap "Bir şey yok anne" deyip kapıyı çarpmak oldu!"

"Sakin olun." demek zorunda kaldım.

"Anne, büyük bir şey yok. Gerçekten."

"Siz ikiniz yok diyorsunuz ama hallerinizden belli. Ben sizin için bu günlük izin alacağım. Gidin, aranızda ne varsa çözün."

"ANNE! Sana gerek yok dedim!"

"Byun Baekhyun! Sus ve sözümü dinle. Gidin eşyalarınızı toplayın. Önden, hadi!"

Baekhyun da ben de zorla yukarı çıktık. Bununla yüzleşmek için henüz çok erkendi. Daha iki gün olmuştu. Ya kötü bir şey söylerse?

Eşyalarımızı toplarken konuşmadık. Bizim grup kapının dışında durmuş tek kelime etmeden bize bakıyordu. Durum çok karışıktı.

"Hadi gelin. İzin aldım."

Baekhyun'un annesi önde, biz arkada okuldan çıktık. "Ben gidiyorum. Siz de oturup konuşun. Baekhyun. Eve döndüğünde seni mutlu görmek istiyorum." Baekhyun başını sallamakla yetindi ve annesi gitti.

Birbirimize baktık. "Parka?" diye sordum. Kafasını salladı. Bir parka gidip oturduk. İkimiz de dışarıyı izliyorduk. Okul saati olduğu için sessizdi. Hangimiz konuşacaktık? Hiçbir şey bilmiyordum. Beynim durmuştu.

"Chanyeol. Ben.. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. O gece olanlar.. İkimizi etkiledi, gelecek yıllarımızı da. O anla ilgili neler hissetiğimizi bir an önce söylememiz lazım. Sonra ne olacağına karar veririz."

Haklıydı. Bir an önce söylemeliydik. "Baekki. Önce sen." Ona döndüm. Gözlerine baktım. Korkyla karışık heyecan vardı.

"Yeolli. Ben.. O anı hiç unutmayacağım. Çünkü sevdim. Beni nasıl yargılamak istersen yargıla. Ama sevdim işte. Seni de. Sevdim yani. Hala da öyle. Seviyorum işte. Seni seviyorum."

Nefes alamaz olmuştum. Bu gerçek miydi? Bütün vücudum zonkluyordu. Bu gerçekti. Bu gerçekten gerçekti. Gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Ne oldu Yeolli? Seni sevmem o kadar kötü mü?"

Yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Ben de seni seviyorum Baekhyun. Tüm kalbimle." dedim ve ona sarıldım. Kollarını bana sarınca kahkaha atarak ağlamaya başladım. Omzum ıslanmaya başlayınca onun da ağladığını anladım.

Onu kollarımdan ayırdım ve yüzüne baktım. Ağladığı halde hala mükemmeldi. Gülüyordu, benim gibi. Elini avuçlarımın içine aldım ve fısıldadım.

"Seni seviyorum Baekhyun."

"Seni seviyorum Chanyeol."

Umarım beğenirsiniz~

Our Little WorldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin