14 / numb

5.6K 484 200
                                    

Zihnimi birbirine katıp ortalığı karıştıran bir his oluştu bedenimde.

Bu hissin isminin ne olduğu konusunda hiçbir fikre sahip olmasam da, yine de onun akımına kapılıp giderken buldum kendimi. Bu korkutucuydu, risk almayı seven bir insan değildim. Ancak söylediğim gibi, o his ortalığı çoktan karıştırmıştı ve durmaya niyeti yoktu.

Onu ve yanındaki polisleri hastane binasına girmek üzere göreli neredeyse iki dakika olmuştu. Donuk bakışlarımla pencereden bakmaya devam ediyordum. Bradford bugün daha puslu ve boğucuydu sanki. Kasvet, olduğum yerin her köşesinden yüzüme doğru vuruyordu.

Susuzluktan kurumuş dudaklarımı hafifçe aralayarak rutubetli havayı soludum. Ciğerlerim sıkışıyordu, kalbim normal ritminde atmıyordu, karnım ise her saniye daha fazla kasılıyordu... Organlarım bile tepki gösteriyordu bu beklenmedik şeyler karşısında. Ama yüzüm öyle ifadesiz ve donuktu ki, sanki komedi dalı altına toplanmış, ancak hiçbir gerçek esprisi olmayan basit bir filme bakıyor gibiydim.

Bu her sıfatın birikmiş olduğu sisli hastanenin içinde, yavaş yavaş değişmeye başladığımı hissediyordum.

Yavaş bir şekilde arkamı döndüm. Hastam Sam tam yanı başımdaydı. Belki de söylediği ve benim artık anlam vermeye başladığım şeylerden sonra, ona hastam demek pek doğru değildi. Ona sadece ismiyle hitap edebilirdim. Ama yine de, bir şeyleri tam olarak açığa çıkartmadan bunu yapmacaktım.

Bakışlarımı yere indirdim ve kollarımı birbiriyle birleştirdim. Ona, bana az önce söylediği cümlenin cevabını veriyordum. Bana onun normal olduğunu düşündüğünüzü söylemeyin... "Evet," dedim. "Söyleyemem, Sam."

Bana, sanki onun kurtuluşuna vesile olacak bir şeyi söylemişim gibi umutla baktı. Gözleri parıldıyordu.

"Çünkü bu doğru olmaz," diye devam ettim.

"Anlıyorsunuz," dedi başını yukarı aşağı sallamaya başlarken. Yüzünde çarpıcı bir gülümseme oluşmuştu. "Siz... anlıyorsunuz..."

Koluna hafifçe dokundum. Kırk dakikamız dolmamıştı, yine de ona, "Çıkabilirsin, Sam," dedim. "Görüşmemiz sona erdi."

"A-Ama..."

"Kendine iyi bak." Ona gülümsedim ve kapıya doğru ilerleyerek ondan önce açtım. Esmer hemşire kapının önünde başka bir hastayla bekliyordu. Beni gördüğünde, yüzünde hırçın ve asi bir ifade oluştu. Ne yazık ki az önce söylediklerimden sonra pişman değildim. Çünkü bir özrü hak etmeyecek kadar ukala davranmıştı.

"Kırk dakika daha dolmadı," dedi karşı duvardaki saate bakarak. "Kurallara uymuyorsunuz, hele ki böyle bir hastanede."

Sam bana kısa bir bakış attıktan sonra yanımdan geçti ve başka bir hemşireyle olması gerektiği yere doğru gitmeye başladı. Ben ise onun arkasından kapımı kapattım ve kilitledim. "Çenen fazla mesai ediyor," dedim. "Terbiyeye ihtiyacın varsa yarını bekle, çünkü bugün daha fazla hastayla konuşmayacağım."

"Ne-Nereye gidiyorsunuz? Hasta listeniz daha bitmedi bile!"

Sessiz kaldım ve merdivenlerden teker teker inmeye başladım. Gözlerim polisleri ve Bay Malik'i arıyordu. Bir an önce burada neler dönüp bittiğini anlamak istiyordum. Fakat etrafıma bakıp meslektaşlarımın hiçbir şey olmamış gibi başka şeylerle ilgilendiklerini görünce, sanki dünya üzerindeki en aptalca şeyi merak ediyormuş gibi bir hisse kapıldım. Anlamıyordum... Acı feryatlar içinde yanıp sönen siren seslerini de mi duymamışlardı? Ya da bu olaylar öylesine alışılagelmişti ki onlar için, artık paniğe bile kapılmıyorlardı. İşte benim için aykırı olan da tam olarak buydu. Bilirsiniz, insan olarak doğmuştum, kukla veya oyuncak olarak değil.

Numb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin