Sarışın adam, elini beline koyuyor. Biraz geri çekilip yukarı kaldırarak ayağını yerden kestiği sana bakıyor. "Seni ne kadar özledim bir bilsen."
Bu cümleyi söylerken, adamın mavi gözleri gizli bir öfkeden çakmak çakmak oluyor. Her ne yaptıysan, artık öfkeden sana olan sevgisini askıya almış bile olabilir.
Seviyorsa tabi.
"Sen?" diyorsun kaşlarını kaldırarak uzun bir düşünme faslının ardından. Bu adam hakkında ufacık bir fikrin yok açıkçası.
Odin'in oğlu olabilir.
"Thor." diye yanıtlıyor seni. Ardından uzaklaştırdığın bedenini, sırtına koyduğu eliyle kendine yaklaştırıyor. Ardından tahta ulaşan basamakları çıkıyor ve Odin'in tahtının yanındaki daha az gösterişli tahtına oturuyor.
Odin'e dönüp şaşkınlıkla harmanlanmış hayal kırıklığıyla konuşuyor. "Buraya geldiğinde hatırlaması gerekiyordu, baba."
"Yavaş yavaş hatırlayacaktır." diyor Odin size dönerek. "Bir anda hatırlamasını beklemiyorsun ya oğlum?" diyor hafifçe dalga geçerek ama Odin'de de anlamlandıramadığın bir şey var. Çözemiyorsun.
"Nasıl bir anda unuttuysa, bir anda da hatırlamasını istiyorum." diyor Thor mızıkçı bir ifadeyle. Odin ona öyle bir bakıyor ki, istemsizce gözlerini kaçırıyorsun. O sırada içeriye biri giriyor ve Odin'e bir meyve tabağı uzatıyor. Odin tabaktan kırmızı, küçük bir meyve alıyor ve Thor ile arasında bulunan sehpayı işaret ediyor.
Tabağı tutan kişi size dönüyor ve tabağı size uzatıyor. O sırada istemsizce Loki'nin gözlerine bakıyorsun. Anında gözlerindeki kırık ve üzüntülü ifadeyi silerek buzdan kalesini ışık hızıyla örüyor. Aynı zamanda acı çeken ve öfkeli bir ifade de vardı gözlerinde. Fakat gördüğün küçücük an sana yetiyor, hatta artıyor.
Dudaklarını birbirine bastırarak başını iki yana sallıyor ve tabağı Thor'a uzatmasını izliyorsun. Thor tabaktan mor bir meyve alarak sana gösteriyor. Meyveyi incelerken konuşuyor. "Sen çok seversin." ardından düzeltiyor. "Severdin."
Tadını merak ediyorsun, bu eskiden sevdiğin söylenen meyvenin.
Elini uzatıyor ve kibarca, Thor'un parmaklarına değmeden meyveyi alıyor ve ağzına atıyorsun. Neden sevdiğine şaşmamalı. Efsane bir lezzeti var. Ciddi anlamda.
Dünyada böyle harika bir şey yediğini hatırlamıyorsun.
Hızla bir tane daha aynı meyveden alarak ağzına atıyorsun ve mırıldanarak Thor'un keyifle gülmesine sebep oluyorsun. "Bu harika."
Senden habersiz zevkle kapanan gözlerinin mürekkep karasında, bir görüntü beliriyor.
Kısa bir karanlıktan sonra gözlerin açılıyor ve karşındaki mavi gözlü sarışın adama bakıyorsun. "Bu harika, Thor."
Adam başını meyve tabağına çevirerek bir tane daha meyve alıyor ve sana uzatıyor. Almak yerine eğilerek ağzına koymasını belirtiyorsun. Ağzına koyduğunda ise dudakların zevkle kıvrılıyor. Adam, meyvenin suyunun mora boyadığı parmaklarını havada tutarak sana yaklaşıyor ve kulağına fısıldıyor. "Senin için, özel olarak yetiştirdim."
Tahminen morumsu bir renge boyanmış kendiliğinden fujya rengi olan dudakların iyice geriliyor. "Sen de harikasın." diye anlam taşıyan kelimeler dudaklarından dökülüyor.
Omzu açık, beyaz kumaşlı ve altın zırhlı elbisenin üzerinde durması için köprücük kemiklerinin üzerinden geçirdikleri az miktarda kumaşın hemen yanında sıcak bir baskı hissediyorsun. Adamın eli, belini kavrayıp seni iyice kendine çekerken, senin gözlerin adamın omzunun üzerinden görebildiğin, adamın sırtının dönük olduğu eşsiz Asgard manzarasında. "Senin yanında, altının yanında duran bakırdan farksızım, Sevgilim."
Kelimeler kulağını okşayıp beyninde analiz edilirken dudakların bu sefer dişlerini gösterecek şekilde geriliyor. Ardından gözlerin zevkle kapanırken fısıldıyorsun. "Bu diyarda bakır yok, Sevgilim, her yer altın."
Gözlerini aniden açıyor ve karşındaki adama gözlerini kocaman açarak bakıyorsun.
Hatırlıyorum, demek istiyorsun ama susuyorsun. Neyi hatırladığın, birazcık muamma. Karşındaki adamı tam olarak hatırlayana kadar pek bir şey anlatmaya niyetin yok.
"Bir şey mi hatırladın?" diyor Thor heyecanla.
Onu kısa süre inceliyorsun. Gözlerinde hatırlamana muhtaç bir ifade var. Dudakları aralanmış, her an gülümsemeye hazır bekliyor. Tek ihtiyacı, gereken emir.
Emir ise, hatırladığını söylemen.
Dudaklarının arkasında, çenesine sırayla dizilmiş bembeyaz dişler ise hazırolda. Dudaklar emri uyguladığı dakika, gülümsemeyi eşsiz bir manzaraya dönüştürmeye hazır.
Ama... Beklenen emir gelmiyor.
Başını yavaşça iki yana sallıyorsun.
"O zaman ne oldu?" diyor ilgili bir ifadeyle. Fakat sesindeki hayalkırıklığı azınsanamaz. Sen, onun kucağında olduğunu yeni fark ediyor ve bacaklarına hafifçe baskı uygulayarak masaj yapan ellerine bakıyorsun.
"Midem bulanıyor." diyorsun tek nefeste. Bulanmıyor. Sadece... Bir bahane?
"Şifacı." diye seslendiğinde onu durduruyorsun.
"Gerek yok. Geçti bile. Sadece çok yorgunum." diyorsun elini karnına koyarak. Derin bir nefes alıyor, sabır dilenmek istiyor gibi.
"Pekala," diyor ve bacaklarını düşmemen için tutarak ayağa kalkıyor. "Yürüyebilir misin?" diye sormayı ihmal etmiyor.
Başını sallıyorsun ve kibarca seni yere bırakıyor. Yine de yüzündeki ifade, canından can kopuyormuş gibi.
Arkanı dönüp yavaşça yürümeye başlarken yanındaki yerini almış durumda. Kapıya ilerlerken, dikkatini bir çift yeşil göz çekiyor.
Seni buraya getiren kişi, Loki. Hala buzdan kalesini kırmamış şekilde.
Ne ara odana geldiğini bilmiyorsun ama Thor yine belinden tutuyor ve kulağına eğiliyor. "Seni çok özledim, Sevgilim." diyor, ağlıyormuş gibi boğuk bir ses tonuyla. "Ama sen hiçbir şey hatırlamıyorsun." Diyor yanağını saçlarına yaslayarak.
Onu durdurman gerektiğinin farkındasın. "Thor," diye mırıldanıyorsun. "Çok yorgunum."
Derin bir nefes alıyor ve seni iyice sıktıktan sonra geri çekiliyor. "Tamam." ardından mırıldanıyor. "Ne de olsa hatırlayınca sürekli beraber olacağız."
"İyi geceler Sevgilim." diyor alnından öperek.
Derin bir nefes alıyorsun. "Sana da."
Çıktığında, arkanı dönerek balkondan gözüken simsiyah gökyüzüne bakıyorsun.
Kaçmasa mıydın?
Birkaç bölüm hazırladım, abi hikaye Bizans entrikasına dönüştü lan kdkdlxkxkxkdk.
Ay bu hikaye sanki Ice'den daha efso olucak gibi hadi hayırlısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Runaway
Fiksi Penggemarİnsanlar acımaz. Tanrılar da öyle. Önce denerler sizi, direnirseniz daha çok güç kullanırlar. Ve daha çok ve daha çok. Acımasızca dağıtır üzerinize tüm öfkesini, bir an bile tereddüt etmeden, bir an bile pişman olmadan. Kalbinizi kırarlar, sanki cev...