Tiz denebilecek, pek çok duygu barındıran ses, kulağına boğuk bir şekilde ulaşırken, ıslaklık etkisiyle güzel bir kestane rengine dönmüş saçları yüzünün etrafında ahenkle dans ediyor, kırılan güneş onu kusursuzlaştıran kusurlarını perde gibi örterken, bir bedenin suyla buluşma sesi duyuluyor.
Serbest şekilde etrafta dolaşan kolları, aralık olan dolgun dudakları ve kirpikleriyle süslenmiş göz kapakları boğulduğu es geçildiğinde harika birer ayrıntıydı. Ama problem şuydu işte; boğuluyordu.
Ve ben burada on saat betimleme yapıyordum.
Mayosunun örttüğü belinden yukarı çekilirken, başı geriye gitmiş, bir anlığına uzun saçları düzleşmiş. Botokslu gibi duran elmacık kemiklerini saran derinin üzerinden aşağı kayarken, uzun ve dolgun bacaklarının bir kısmı suda.
Belki de binlerce yıllık adam ilk kez ne yapacağını bilmezken sudan çok gözyaşlarıyla ıslanmış yanakları ve sakallarıyla aşık olduğu kadına bakıyor.
Ona ne demişlerdi? 'Kalbine kalp atışı gibi düzenli biçimde bastır.'
Ellerini ne yapacağını bilemez halde kızın kaburgalarına yerleştirip masmavi gözlerini acıyla kısarak belli bir ritimde bastırmaya başlıyor.
"Lütfen." diye mırıldanıyor. "Lütfen beni bırakma."
Birkaç baskıdan sonra yutkunup devam ediyor. "Sen benim en değerli hazinemsin. Lütfen bunu bana yapma."
Genç kızın koyulaşan saçlarından bir kısmı kestane rengi olarak suda dolanırken, sarışın adam dayanamayıp saçları sudan çekip çıkartıyor ve işine devam ediyor.
Dudaklarını kızın dudaklarına kapatarak nefesini üflüyor. Bu dakikalarca devam ederken adam içinden yalvarıyor gitmemen için.
Genç ve güzel kız su kusarak ve aynı zamanda öksürerek yana devriliyor ve derin nefesler alırken adamın mavi gözlerine bakıyor.
"Gitmedin," diye fısıldıyor adam boynuna sarılıp. Saçlarını öpüyor. "Gitmedin."Genç kız dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra uzanıp 'sarışın' adamı öpüyor içten bir şekilde.
Bu kız sensin.
Ve 50 metre ötedeki çamların içerisinden sizi izleyen kişi ise Loki.
"Boğuldum mu yani?" diyorsun yüzündeki gölge üzerine.
Transtan çıkmış gibi irkiliyor ve birkaç saniye yüzüne anlamsızca baktıktan sonra yüzüne bir gülümseme yerleştirip senin üzerine geliyor ve seni belinden tutarak kendine çekiyor.
"Bir deniz gibi düşün beni," diyor konuyu değiştirerek. "Yüzme biliyorsun ama orada kalırsan öleceksin ve sonsuza dek benimle olacaksın, öte yandan yüzer gidersen, benden uzaklaşacaksın. Hangisini seçerdin?"
Gözlerini anın etkisiyle kapattığında gözlerinin karanlığında bir şimşek çakıyor.
"Bunu nasıl yaparsın!" diye bağırıyor kadın. "Küçücük bir cana nasıl kıyarsın!"
"Benim çocuğum olmadıkça umurumda değil." diyor adam son derece umursamazca siyah kıyafetleriyle. Uzun saçları geriye taranmış ve sonları biraz dalgalı.
"Sen nasıl bir kalpsize dönüştün?!" diye devam ediyor kadın dehşetle. "Bu kişi benim oğlum olamaz!"
Adam, birkaç metre solunda duran kadına başını çeviriyor koluyla oynarken. "Değilim zaten."
Aralarında sağır edici bir sessizlik geçerken, Frigga, dolan gözlerini sallamıyor.
"Haklısın," diyor. "Değilsin."
Ve, çam yeşili gözlü adamın buzdan kalbi tek bir darbeyle etrafa saçılıyor.
Bir çocuk.
Loki bir çocuk mu öldürdü?
Küçücük bir can... Niye?
Thor'un dudakları tekrar dudaklarınla birleşirken, derin bir nefes alıp kollarında bulunduğun adamın tadını çıkartıyorsun. Loki tüm bunları niye yaptı ki, üstelik sen onunlayken.
Cevap belli. Kıskançlıktan.
-
Ertesi gün, Thor'un karnını yastık niyetine kullanarak uyandığında, Thor'un küçük bir telaşı var.
"Neler oluyor?" diyorsun kaşlarını çatarak.
"Seni götüreceğim yerler henüz bitmedi." diyor yavaşça üzerini giyerken. Sana dönüyor. "Hadi kalk."
Gözlerini ovuşturarak doğruluyorsun. Ama geri düşmen çok sürmüyor. "Uykum var!" diye isyan ettiğinde bir anda onu üzerinde buluyorsun.
"Thor!" diye azarlıyorsun onu.
"Uyuyalım o zaman." diyor rahatça ve yana devrilerek seni kendine çekiyor.
Yaklaşık dört saat kadar sonra, önündeki kapıyı tereddütle itiyorsun ve...
Okkalı bir küfürden sonra, ikinci şok olarak çığlık atıyorsun. "Thor sana inanamıyorum!"
Dönüp uzun boylu adamın boynuna atladığında seni sevgiyle kucaklıyor. "Tekrar beğeneceğini biliyordum." geri çekilip ona imayla baktığında dudak büküyor. "Tamam, biraz endişelerim vardı."
Burnunu öpüyor ve ayaklarını yere basarak anında sahneye çıkıyor ve piyanonun başına oturuyorsun, kuyruklu bir piyanonun başına. Klasik caz parçalarından birini söylerken gözlerini Thor'a çeviriyorsun.
Şarkı bittiğinde, yanına geliyor, seni kendine çeviriyor ve dudaklarını hafifçe öptükten sonra geri çekiliyor. "Beğendin mi?"
Başını hevesle sallıyorsun.
"Beğeneceğin daha çok şey var."
Ne zamandır bölüm yayınlamıyorum? Bir hafta? Cidden üzgünüm. Yazmıştım ama bazı aksaklıklar oldu. Okul zamanına kadar hikayeyi bitirmem lazım. Olmadı askıda olacak maalesef.
Beklettiğim için üzgünüm. Bu yüzden gecenin bir yarısında yayınlıyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Runaway
Fanfictionİnsanlar acımaz. Tanrılar da öyle. Önce denerler sizi, direnirseniz daha çok güç kullanırlar. Ve daha çok ve daha çok. Acımasızca dağıtır üzerinize tüm öfkesini, bir an bile tereddüt etmeden, bir an bile pişman olmadan. Kalbinizi kırarlar, sanki cev...