Ice Burn.

997 118 71
                                    

"İyi misin?" diyor Thor şüpheyle. "Bir şeyler mi hatırladın yoksa?"

Hatırlamak kelimesini söylerken, gözlerinde çakan şimşeklerden ötürü tırsmadan edemiyorsun.

-Zeus'un şimşekleri götünü tırmalasın falan-

Geçmişte, hiç iyi şeyler olmadığına, artık adın kadar eminsin. Eğer herhangi bir şey hatırladığını söylersen, kesinlikle bu iyi yüzünün yok olacağına eminsin. Çünkü, geçmişte onu belli ki çok kızdırmışsın.

Fakat yine de iyi bir anıyı ona söyleyebilirsin değil mi? Buna kızmayacaktır.

"Şey," diye mırıldanıyorsun hala boğazında olan elini çekerek. Buzdolabı hâlâ açık ve Thor hala yarı yarıya dolaba eğilmiş durumda. "Aslına bakarsan bir şey hatırladım."

Mimiklerinde iyi herhangi bir duygunun hayaleti bile kalmazken, elini tutan eli kasılıyor. "Ne gibi bir şey?"

"Verandaya çıkarken," diyorsun ve yutkunuyorsun. "Dışarıdan bakıyordum. Ama ikimiz koltuklardan birine uzanmış gülüşüyorduk."

Gözlerinden bir özlem dalgası geçiyor. "Başka?" diyor çaresiz umut kırıntıları barındıran sesiyle. İyi bir şeye ihtiyacı var gibi.

"O fosforlu şeyi yerken," diyorsun bir anda. "Etraf bir anda karanlık oldu ve bir şey söyleyip güldün. Sonra üzerime gelince suya düştüm." hatırlamak için gözlerini kısıyorsun. "Bir çeşit tekne gibi bir şeyden düştüm galiba. Güldüm ama sonra sudakiler hakkında beni korkuttun. Sonra beni tekneye bindirdin ve etrafıma havlu sardın."

"Gülmüş müydüm?" diyor merakla. Kaşları buruk bir hüzünle şekillenmiş durumda.

"Fazlasıyla."

"Ne demiştim peki?" diyor olayı oturtmak amacıyla.

"Böyle düşündüğüne inanamıyorum dedin galiba. Ben de, dünyada bu kadar parlak sarı olan tek şey buz dondurmalar dedim." diyorsun dudağının, gözlerindeki burukluk ile kıvrılmasını izlerken.

"Nasıl suya düştün?" diyor. Bu sana bir yerden tanıdık.

Bir cümle yankılanıyor kulaklarında. Sesini dinlemeyi seviyorum.

"Gülerek bana yaklaştın ve biraz geri çekilince suyla öpüştüm." diyorsun hafifçe kıkırdayarak.

Hafif bir kıkırtı çıkıyor ağzından. "Seni nasıl korkuttum peki?"

"Suda çok kötü yaratıklar olduğunu söyledin." diyorsun kaşlarını indirip kaldırarak. Hatırlayınca tüylerin diken diken oluyor.

Başını eğip biraz gülüyor. "Hatırlıyorum. Geldikten 16 gün sonraydı."

Gözlerini kısıyorsun biraz. "O şey neydi peki?"

"Hangisi?" diyor başını kaldırarak. Şaşkın biraz.

"O uzanıp yıldızları izlediğimiz şey."

"Şey," diye mırıldanıyor. Dolabın kapağını tutan elini bırakıp ensesini kaşıyor. "Kraliyet ailesinin özel mülkünden bir su aracı."

Gülümsüyorsun.

Birkaç saniye sana tereddütle bakıyor. "Şey, sana sarılsam?"

Bu sefer şaşırma sırası sende. "Neden ki?"

"O günlerimizi çok özledim çünkü." diyor. Ama sonra ne oldu diyecekken kendini tutuyorsun. Şuanki mutluluğunu bozmaya gerek yok.

Elini tutan elini bırakmadan, bir elini sırtına koyup, bir elini de beline dolayıp devasa bedenin içine, ona nazaran küçücük kalan bedenini hapsediyor. Burnu saçlarında dolaşırken, gözlerin kapanıyor huzurla.

Yavaş yavaş nefes alıp verirken bir anda gözlerin açılıyor.

Belindeki ellerden biri, yavaşça köprücük kemiğine geliyor ve kavrayıp aşağı çekmeye çalıştığında ağzından çıkan acı dolu sesle eşzamanlı bacakların da havalanıp bir çeşit sehpayı kendine destek ediniyor.

"Yapma!" diyorsun acı dolu kısık sesinle.

"Seninle ne konuşmuştuk?" diyor öne doğru eğilip yüzüne bakarken. Dudaklarını dudaklarının kenarına getirip devam ediyor. "Hatırlıyor musun?"

"Thor öğrenirse kelleni alır." diyorsun hırsla. Elleri sıkılaşıyor.

"Sana ne olur peki?" diyor dişleriyle hafifçe derini sıkıştırarak. "Sana neler yapar?"

"Niye artık benden nefret ediyor gibi davranıyorsun?" diyorsun ağlamaklı bir sesle. İlk geldiğindeki tüm duvarların, tüm gücün paramparça.

"O zaman Thor'la sevişmemiştin çünkü." diyor neredeyse köprücük kemiğini kıracak kadar baskıyı arttırırken.

"Sadece birkaç öpücük! Seninle olduğu gibi değildi!" diyorsun net bir şekilde.

Derin bir nefes alıyor ve elleri biraz gevşiyor. Rahat bir nefes alıp gözlerini kapattığında ise kulağının dibindeki ses devam ediyor. "Bu, daha kötü."

Gözlerin gerisin geri açılırken nefesin boğazında takılıyor. "Ne?"

Birkaç adım geri giderek sehpaya yasladığın ayaklarının yere basmasını sağlıyor. Ardından seni kendine çeviriyor. Eli, yüzüne düşmüş bir tutama giderken ondan uzaklaşmak istiyorsun. Ama beline kemer gibi sarılmış kolları nedeniyle bu zor.

Parmağıyla saçını düzeltiyor ve derin bir nefes alıyor sana hülyalı bir şekilde bakarken. "Ah benim Aptal Sarışın'ım." diyor elini bacağına indirip kavrarken. "Sevgili kardeşim daha çok şey istemeyecek mi sanıyorsun?"

Sen ona ifadesizce bakarken eletiğinin yırtmacı nedeniyle açıkta ve elinde olan bacağını hafifçe okşuyor. "Ama sen," diyor gözleri kırmızılaşmadan önce. "Sen ona izin vermeyeceksin Sevgilim."

Acı dalgası gelmeden önce gözlerini yumuyorsun. "Senden nefret ediyorum."

Duruyor. Hiçbir şey yapmıyor.

Küçük bir gülme işitiyorsun. "Diğerleri boşa nefret etmiyorlar ya?" hemen ardından buz yanığının acısı, bacaklarından tüm bedenine yayılıyor.

Gözlerin geri açıldığında, bir anlığına dehşet içerisindeydin fakat beyaz tişörtü görmenle derin bir nefes alıyorsun. Şuanda güvendesin. Thor seni korur. Sakin ol.

"Niye mayo giydin?" diyorsun bir anda. Dikkatini dağıtman gerek çünkü hatırladığın şey dehşet verici.

Fazlasıyla hem de.

"Havuzumuz var." diye mırıldanıyor saçlarına. Hızlıca ayrılıyorsun ondan. Kaşlarını çatıyor.

Heyecanlı bir şekilde konuşuyorsun. "Mayom var mı?"

Heyecanlı olduğunu fark ettiğinde gülümsüyor ve başını sallıyor. Ardından elinden tutarak seni koridora sokuyor. Sağa, ardından sola kıvrılan ve ondan fazla kapı bulunduran koridorun sonundaki odaya giriyorsunuz ve zevkle döşenmiş odaya aşık oluyorsun.

Çekmecelere ilerliyor ve bir mayo çıkarıyor. Sana uzattığında odadaki banyoya girmeden önce uzanıp, yanağına hafif bir öpücük bırakıyorsun. O yanağını tutarak arkandan bakarken, sen ise banyoya giriyorsun.

Bu eve ciddi anlamda bayıldın.

Yeni kitaplarım Atıyosun ve Mr. Holmes|Sherlock'a bir göz atın lütfen.

RunawayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin