Artık hepimiz tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Insanlar değişti ve değişmeye devam ediyor. Hayatımızda değişiyor. Büyüyoruz. Hergeçen gün sırtımıza biraz daha yük biniyor, herşey zorlaşıyor.
Benim hayatım büyüdükçe zo...
Araba bir lunaparkın önünde durmuştu. Aklıma gelen anıları hızlıca def ederken yavaşça indim. Ne diye getirmişti ki beni buraya. Kusura bakmasında biraz nah kendini affettirirdi.
Gölge hala dikildiğimi görünce kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. "Daha önce hiç lunaparka geldin mi?" Evet anlamında başımı salladım. "Bir kere. Arkadaşlarımla"
"Peki o zaman ikincisinde benle olsun"
"Mümkünse olmasın" Takmayıp yürümeye devam etti. Tabi yanında beni de sürüklemeyi ihmal etmiyordu. Lunapark'ın tam ortasına gelince durduk. "Etrafına bak Deniz"
Yavaşça tüm insanları mimiklerine kadar inceledim. Genelde aileler vardı. Çocuklarının peşinden koşuyorlardı. Elbette yoruluyorlardı, ama bundan alınan keyif paha biçilemezdi.
"Ne görüyorsun?"
"Olmayan çocukluğumu" Doğruydu. Bunu bekliyormuş gibi gülümsedi.
"Olmayan çocukluğumuzu. Bak Deniz, ben senin tüm geçmişini ve başına gelenleri biliyorum. Ve sana şunu söyleyebilirim ki, bende senin gibi yaşayamadım çocukluğumu. Ve bizim gibi insanlar çocuklarını içine gömer. Ama o çocuk hiçbir zaman gitmez. Hep buradadır"
Parmağını kalbime bastırdı.
"Ve bu çocuk herzaman dışarı çıkmayı bekler. Bir o kadar umutla, bir o kadar sabırsızlıkla. Ve onu çıkarmak senin elinde"
Şaşkınlıkla suratına bakmaya başladım. Haklıydı. Kelimesi kelimesine haklıydı. Bizim için sözün bittiği yerdi burası. Ikimizde konuşmadık. Beni kolumdan tutarak bir banka oturttu.
Dakikalarca, hatta belki saatlerce o bankta oturup insanları seyrettik. Çocukların kahkahaları bizi gülümsetirken zaman zaman ebeveynlerinin tatlı azarıyla bu gülümseme acı bir tebessüme dönüşüyordu.
Gölgenin kalkmasıyla ona baktım. "Yeterince seyrettik, şimdi onlardan biri olma zamanı"
Gülümseyip bana uzattığı elini tuttum. Beni önce hız trenine götürdü. Eskiden korkardım. Şimdi bana keyif veriyordu.
En öne Gölgeyle yerleştikten sonra demir çubuklar üstümüze kapandı. Adrenalin damarlarımda dolaştığını hissediyordum. En öne geçmemiz ise kimsenin oturamaması yüzündendi. Kimsenin götü yememişti tabi.
Tren harekete geçerken yavaşça bir tepeyi tırmanmaya başladı. Yavaş yavaş çıkan tren bir korku filmi misali gerilim yaratıyordu. Mideme giren kramplarla birlikte son uca geldik. Bir iki saniye yukarıda kaldık. Bu iki saniye bile bana tüm İstanbulun manzarasını göstermeye yetmişti.
Tren hızlıca aşağı düşerken çığlık attım. Ellerimi yukarı kaldırırken rüzgar tenimi adeta yalıyordu. Tekrar sevinçle bir çığlık atarken anın keyfini çıkarmaya başladım. Başımı sola çevirdim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.