"Seni ilgilendirmez!" Sinirle kaşlarımı çattım. Gözlerindeki yaşlar en ufak şeye karşı akmak için hazırda bakliyordu.
"Buna sen mi karar veriyorsun?!" Sinirle kapıyı çarptıktan sonra arabamın yanına gittim. Arabanın motoru delicesine bağırırken orayı terk ettim.
Yetişkindim, kendi kararlarımı kendim verebilirdim. Ama bunu niyeyse canım babama(!) anlatamıyordum. Üniversite ikinci sınıftaydım ama üç yaşındaki bir veletin kararı bile benimkinden daha çok saygı görürdü.
Parmak boğumlarım beyazlaşırken dişlerimi sıkıyordum.
Arabaların arasından zıkzak çizerek geçerken duyduğum korna sesleri zerre umurumda değildi. Duyduğum küfürler keyfimi biraz olsun yerine getirirken, arabarın sayısı azalmaya başlıyordu. Yarım saatlik bir yoldan sonra geldiğim yere vardığımı anlayıp ani fren yaptım. Kafamı koltuğun arkasına attım. Ve biraz bekledim. Toparlanmak için.
Hazır hisseder hissetmez indim. Biraz zorlu bir tırmanıştan sonra ormanlık alana gelmiştim. Arabadan el fenerini almayı akıl ettiğim için kendimi tebrik ederken çalılıkların arasından geçmeye çalışıyordum.
Bacağıma aldığım ufak çizikler ve savaştan çıkmış görüntüme, gülümsedim çünkü şuan en son umrumda olacak şey görüntüm dü. Yavaş adımlarla uçurumun kenarına otururken düşüncelerimle adete bir kavgaya girmiştim. Buranın değerini kimse anlayamazdı. Ayaklarımı uçurumdan aşşağı sallarken gelen dalga sesleri bana düşünmem için en uygun ortamını şağlıyordu.
Durumumu açıklamak istersem sanırım bunun için en uygun kelime yalnızlık olurdu.
Para ve güç ; işte bunlar benim sahip olduğum şeylerdi. Ben Deniz Akkılıç, Akkılıç Holding'in tek varisiydim. Şimdi düşünebilirsiniz, büyük bir holdingin varisisin, şımartıldığında belli neden mutsuzsun diye.
Şöyle açıklamak gerekirse, babam bencilin tekiydi ve tek derdi benim onun şirketini iyi yönetmemdi. Bense onun inadına hukuk okumayı seçmiştim ve Üniversite ikinci sınıftaydım. Ve sizin sandığınız gibi şımartılarak yetişmemiştim ve emin olun mutsuz olmak için o kadar çok sebep vardı ki hayatımda.
Mesela, tek derdim alış-veriş değildi. Erkek arkadaşımdan ayrıldım diye depresyona girmiyordum. Arkadaşlarımla makyaj yapmıyordum. Yemek yapamıyordum. Pijama partisi yapmıyordum, yapamıyordum.
Benim şu hayatta yapabildiğim tek şey yarış yapmaktı. Belkide tek yapabildiğim, bana tek keyif veren şey...
Gözlerim dolmuştu, yine. Hayatımda annem dışında kimse için göz yaşı dökmemiştim. Çünkü kimse için değmeyeceğini biliyordum. Bunun için dahi olmama gerek yoktu sadece, biliyordum işte.
Gözümden bir damla yaş özgürlüğünü ilan ederken hıçkırık içimde patladı. Annemin şuçuydu bu. Bu hayatım. Diğer kızlar anneleriyle dertleşirken ben oyuncaklara anlatırdım dertlerimi. Ufak dertlerim bana okyanus gibi gelirdi o zamanlar.
Ama bana bunu yapan kadın için hala göz yaşı döküyordum. Ne kadar aptalca, değil mi?
Saate baktığımda gece yarısını gösterdiğini gördüm. Eve gidemeyeceğimde göre burada kalmak zorundaydım, yine. Minderleri ayarladıktan sonra -doğru uçurumun kenarında minderlerim var- yatış pozisyonuma geçtim. Minder göz yaşlarımla yavaş yavaş ıslanırken sessiz olmaya çalıştım.
Sanki ses çıkartırsam biri duyar diye. Yakalanırım diye. Sanki dalgaların sesine kendi hıçkırıklarım karıştırırsam yok olacakmış gibi. Sessizliğin gürültüsü bozulmasın diye.
![](https://img.wattpad.com/cover/70370316-288-k326618.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASA DIŞI
ActionArtık hepimiz tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Insanlar değişti ve değişmeye devam ediyor. Hayatımızda değişiyor. Büyüyoruz. Hergeçen gün sırtımıza biraz daha yük biniyor, herşey zorlaşıyor. Benim hayatım büyüdükçe zo...