-15-

416 22 14
                                    

Akşam her zamanki gibi tekrar yatakhaneden kaçıp Tilkinin yanına inerken sırıttım. Hem tüm günü onunla beraber geçirmiştim hemde bu bize ay sonlarına doğru sınavlarda kazık sorular sokacak adamları ayakta uyutmak hoşuma gidiyordu. Koşar adımlarla Tilkinin yanına gittim. Yine sigara içiyordu. "Sigara içmenden nefret ediyorum" dedim duvara yaslanırken. Bana tek kaşını kaldırıp baktı. "O geri zekalı kız yüzünden başladığın ve onunla yaşadığın her şeyden nefret ediyorum"

Sırıttı,"O gerizekalının kuzenin olması ne kadar büyük ironi" Kollarımı göğsümde buluşturdum ve ona ters ters bakmaya başladım. Bizim onunla tek benzerliğimiz fizikseldi. Gözlerimiz, saçlarımız aynı renkti ama o benden biraz daha uzundu ve sürtüktü. O her zaman orta okula başladığından beri böyleydi. O zamanlar fazla yakındık ama sonradan bu bana kullandıklarını daha doğrusu Tilkiyle yaşadıklarını anlatınca kavga etmiştik. Onun o davranışlarını kimse haketmezdi. Çok ağır konuşuyordu zaten en başında. 

"Geni bozuk onun, beyninden sorunlar yaşıyor. Benimle kıyasladığımızda, fazla geri zekalı, aptal, sürtük, çirkin, ağzı burnu bozuk, beynini kullanamayan, umursamaz, duygu-" Sözüm Tilkinin dudaklarıyla bölününce elimi yanaklarına götürdüm. Tamam beni öpmesi çok iyi olmuştu zaten çünkü sövecek başka bir şey bulamamıştım. Onu tek niteleyen kelime sürtüktü. Kısa ve öz.

Sahte bir öksürük sesiyle hızla Tilkiyi itip karşımızdaki matematik öğretmenine korkarcasına baktım. "Ne yapıyorsunuz siz?" dedi ters, soğuk ve ürkütücü sesiyle. Sesi içimi ürpertirken tüm vücudum utançtan yanıyordu. "Öpüşüyoruz hocam, siz?" diyen Tilkiye dirsek atarken içimden beddualar etmeye başladım. Neden bu kadar açık sözlü ve rahat bir sevgilim vardı ki?

"İyiyim Kıvançcığım annenler nasıl?" dediğinde şaşkınlıkla öğretmene döndüm. Ne yani hiçbir şey görmemiş gibi mi yapacaktı? İçimde mutluluk dalgası halay çekmeye başlarken Tilki tam ağzını açmıştı ki, "Edepsizler zaten tüm gün izinliydiniz. Burada böyleyseniz evde ne yaptınız düşünemiyorum bile. Şimdi derhal yatakhanelerinize. Bu seferlik müdüre gitmiyorum bir daha olmayacak"

----

Tahtadaki soruyla mal mal bakışırken ofladım. "Hocam Da Vincinin şifresini bulmak daha kolay bu ne böyle ya?" dedim acınaklı sesimle. Matematik öğretmenimiz sınıfa girer girmez rasgele kişileri tahtaya kaldırmıştı. Bunun amacının bize c eza vermek olduğunu anlamak zor değildi çünkü diğerlerine sorduğu sorular fazla zorken bana kazık soru sormuştu. "Da Vincinin şifresini bul o zaman Aylin tabi önce geceleri başka işleri bırakman gerekiyor" dediğinde ofladım. Mezun olurken bu kadına sövecek, el hareketi çekecek öyle gidecektim bu okuldan.

Arkadan gelen kıkırdama seslerini öğretmen bakışlarıyla sustururken soruyu bilmem kaçıncı defa daha okudum. Yahu soru soru değildi ki. Böyle soru mu olurdu? Hayır zaten matematikten bir bok anladığım yoktu. Elimdeki tahta kalemiyle oynayarak soruyu okumayı bıraktım. Nasılsa anlamıyordum okumaya falan da gerek yoktu. 

Bir süre sonra artık hoca da sıkılmış olacak ki elimden kalemi alıp soruyu çocuğuna işemeyi öğretirmiş gibi basitçe soruyu anlattı. Çok saçma bir şekilde soruyu anlatıp bana yerime geçmemi söyleyince gözlerimi devirip yerime oturdum. "Evet soru bu kadar basit, çözemeyecek bir şey yok" derken bana bakınca alayla güldüm. "Haklısınız hocam, çok basit," dedim hocayı öldürme planları yaparken. Sanki kendisi lisedeyken kimseyle yiyişmemişti. Karının 3 çocuğu vardı yahu. Meltemle bu kadının dedikodusunu yapmıştık tüm gece. Sonra da ölmesi için dualar etmiştik. "O kadar basit ki kimse çözemedi" diye mırıldandım sinirle.

Tilki alayla gülerken öğretmen, "Neye gülüyorsun sen?" diye tısladı. Tilki öğretmene umursamazca bakıp, "Canım gülmek istedi" dedi ve omuz silkti. Kaşınıyordu, fazlasıyla. Nasıl oluyordu da öğretmenin karşısında bu kadar rahat olabiliyordu acaba? Bir de bu öğretmenin karşısında.

Gece GüzeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin