"Hani derler ya "Para mutluluk getirmez." işte benim hayatım belki de bundan dolayı bu kadar boktan. Annem bir bilgisayar programcısı babam ise CIO. Evet, paraya para demiyoruz her istediğimi elde edebilirim.
Küçükken çok şanslı bir çocuk olduğumu düşünürdüm fakat büyüdükçe insan olup bitenlerin farkına varıyormuş. Babam ve annemin gereksiz kavgalarının aslı nedeninin ben olduğumu keşfettiğim gibi. Aslında tam olarak benim diyemeyiz işten yüklenip geldiği negatif enerjileri benim üzerimde eksik görücülüğe kullandıklarını düşünüyorum...
Arkadaşlık; yaşıtlarım hep benden uzak durur. Ya fazla statülü olmam ya da anneannemin değimi ile "onları kıskandıracak derecede saygılı olup karşılığında saygı görmüyorsun" olayından olduğunu düşünüyorum.
Eğer hep yalnız kalırsanız n’olur biliyor musunuz? Ben biliyorum ilk başata kendinizi sanal ortama bağlarsınız, sonra oradan arkadaş ediniz ya da bir ünlüyü güzel ya da yakışıklı olduğunu düşündüğünüz birisi ve bu kişinin huylarını kişiliğini kendinize uygun bir şekilde törpüleyip hayal kurmaya başlarsınız. Onunla yaşadıklarınız hakkında, sonra oda size yetmez ve aynada kendinizle tartışırsınız ardından bir bakı vermişsiniz aslında kendinizle değil hakkında hayal kurduğunuz kendi yarattığınız kişiyle konuşuyormuş gibi yapıyorsunuz. İlk başta şizofreniye dönüşeceğinden korkup bu huydan uzaklaşırınız fakat sonra umurunuzda olmaz yalnız kalmamak sizin için daha önemlidir. İşte ben bunların hepsini yaşadım.
Bu yıl liseyi okumam için beni yurtdışına yollamaya karar verdiler. Tabi ki hiç itiraz etmeden kabul ettim artık onlar ve onların saçma kavgalarının menzili dışında olacağım.
Kanada'ya gideceğim ilk sene İngilizce hazırlığı okuyacağım sonra ki sene eğer İngilizcem yeterli bulunursa normal eğitime geçeceğim bu benim için fazla heyecanlı. Orda sosyal statümün bir önemi olmayacak orda sadece farklı bir ülkeden gelmiş ilgi çeken bir çocuk olacağım açıkçası bu beni heyecanlandırıyor.
Bunları bloğuma yazıyorum çünkü 4 senedir boş duran bu bloğu bu andan itibaren önemli olayları yazmak için tutacağım. Bu akşam yola çıkacağım saat 20.00 İstanbul-Toronto uçağı geçekten iple çekiyorum.
Bu yazılarımı okuyan birisi varsa teşekkürler."
Bloğuma son bir kez daha baktım sonra laptopumu kapatıp toplamaya başladım. Gitmem için son bir saat annem aşağıya inmem için on dakikadır çığırıyordu. Toparlanıp inmeye karar verdim. Hemen laptopumu çantasına sokup çantayı sırtıma yüklendim odamdan çıkıp ahşap merdivenlerden inmeye başladım. Alt kata indiğim kimse yoktu. Dışarıya çıkmak için koridorda yürürken süslü duvar kâğıtlarındaki ayrıntıları inceledim bu kadar hoş renklendirildiğini fark etmemiştim. Evin dış kapısına ulaştım ve arabaya doğru yürümeye başlarım. Arabaya vardığımda bagajlarımı son kez kontrol ettim her şey tamam gibi gözüküyordu. Arabaya binmek için arka kapıyı açtım elektrogitarım ve amfim ordaydı onları arkam da bıraksaydım gerçekten pişman olurdum. Koltuğa oturdum bilgisayar çantamı çıkarıp kucağıma yerleştirdim. Ben bunları yaparken araba çoktan hareket etmeye başlamıştı. Fakat nedense bu gün arabayı şoför değil babam kullanıyordu vay canına! Uçağı kaçırmamdan endişelenmiş olmalı ki resmen gazı köklüyordu.
Hava alanına varmamız çok uzun sürmedi hemen güvenlik kontrolünden geçip biletimi onaylattım bu arada annemler pasaport kontrolünde bana sıra tutuyordu. Neyse bir şekilde iyi kötü uçağa ulaştım. Biletime baktım siktir koridor kenarı! Gitarımı yukarıdaki bölmelere sığdıramazdım bir hostese verdim kalkıştan sonra ön kapıyı kullanmamı oradan alabileceğimi söylediler amfimi yukarıya kaldırdıktan sonra gözlerimi yumup derin bir uykuya daldım.
"Beyefendi, beyefendi..."
Ne dendiğini yavaş yavaş idrak etmeye başladım "Beyefendi! Uçağımız az sonra inecek lütfen uyanın!” gözlerimi açtım ve karşımda çakma sarışın kokoş bir hostes vardı tanrım daha görsel nitelikli birini bulamamışlar mı?! "Tamam, uyandım teşekkürler" diyerek gülümsedim. Hostes yanımdan ayrılırken bir kere daha şansıma küfrettim neden güzel kızlar asla beni bulmaz ki.
20 dakika sonra:
Oh bee özgürlük açık hava! Nihayet havalimanından çıktım. Artık Kanada dayım hiç tanıdık bir sözcük yok burada iletişim kura bileceğim birisinin olacağını sanmıyorum.
İleriden bir adam bana doğru geliyordu. Bana yaklaştı ve yarım yamalak bir Türkçe ile "Merhaba, hoş geldin Kanada'ya. Ben burada bulunmak senin eğitmenin olarak. Sana kampusa kadar eşlik edecek ben." dedi. Şükürler olsun ki İngilizcedeki kelimeleri bir translate dan daha iyi çevirmişti. Adama dönüp "Peki teşekkür ederim." dedim umarım anlamıştır. Adam valizimi elimden aldı ve yürümeye koyuldu. Onu takibim bir arabada son buldu. Neyse ki arabaya bindikten sonra kampusa varmamız o kadar uzun sürmedi. Bagajlarımı arabadan çıkartıp yüklendim adam bana yurdun yerini tarif etmeye çabaladı ve adımı söylersem bana hemen odamı göstereceklerini anlattı. Galiba.
Evet, sonunda vardım işte dilini bile tam konuşamadığım bu yerde maceram şimdi başlıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Free!
Romance"Büyük bir hataya düşmek ve içinizi kaplayan o pişmanlık.. Zaman asla geri çevrilemez ve ne zaman geri dönüp baksanız o pişmanlığın acı duygusu içinizi kaplar. Her seferinde daha çok incitir, kendinizden tiksinirsiniz yalnızlığa itilir ve olmadığını...