"Anlamıyorsun değil mi Brienne? Ben hep seni sevdim."
Genç adam elindeki kadehi masaya çarpıp ayağa kalktığında genç kadın gözyaşlarını engelleyemiyordu. Sarı elbisesinin yakalarına tutunmuş, akciğerleri parçalana dek ağlıyordu. Kalbine bir ok saplanmış gibi hissediyordu. Atardamarından, tam on ikiden vurmuş, arka tarafından çıkmıştı.
"Bir oğlumuz olacak."
Uzun parmaklarını yakasından karnına indirdi, sanki ağlayan kendi değil de karnındakiymiş gibi, onu sakinleştirmek ister gibi okşadı karnını. Sesli hıçkırıkları kocaman salonu doldururken kocası duydukları üzerine masaya iki kolunu koymuş, ondan destek alır gibiydi. Kadına sapladığı ok ona saplandıktan sonra dönmüş dolaşmış, adama gelmişti.
"Bunu- bunu neden daha önce söylemedin?"
Kadın masadan bir peçete alıp rimelini yok eden gözyaşlarını sildi. Gözyaşları rimelini temizlerken kendi saflıklarında simsiyah bir renk katmıştı. Aylardır hamile olduğunu adamdan saklamıştı, cinsiyetini öğrenene kadar söylemeyecek, evlilik yıl dönümlerinde sürpriz yapacaktı. Adam o kadar kördü ki karısının büyüyen karnını bile fark etmemişti.
"Bugün söylemeyi planlıyordum, sürpriz yapacaktım." Kadın sözünü bitirir bitirmez sesli ağlamasına geri döndü. Sevdiği adam... Aşık olduğu adam tam karşısında gözlerinin içine bakarken meydan okudu ona. Bir milim bile oynatmadı mavilerini.
3 sene önce, bir toplantı için gelmişti ülkesine adam. Kadın güzeldi, kadın masumdu, kadın saftı. Aşkı hiç tatmamıştı, kalbi hiçbir zaman göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atmamıştı. Ta ki o güne kadar...
Çalıştığı şirkete gelen bu adam kapıdan girer girmez ilgisini çekmişti kadının, genç ve yakışıklı olduğu için değil, bulunduğu şehrin en ünlü holdinglerinden birinin veliahtı olduğu için de değil. Tuhaftı, adamın onunla göz göze geldiği o bir saniyelik an, kadının kalbini sökecekti neredeyse. O kadar hızlı atmıştı ki kalbi ölüyor sanmıştı genç kadın.
Ve adam... O dönemin belki de en gözde erkeklerinden biriydi. Babasının zoruyla yurt dışında bir şirket toplantısına gitmek zorunda kalmıştı. Yol boyunca yüzünü asmış, geldiği ülkenin güzelliklerini görmeyi reddetmişti. Toplantı yapacağı şirkete adım attığı an o bir saniyelik anda ona göre bütün ülkenin en güzel şeyini gördüğünü nereden bilebilirdi ki?
Adam ve kadın. Daha 23 yaşında birbirlerine bağlanmışlardı. Sadece bir saniyede aşık olmuşlardı. Birbirlerine her bakışları, her dokunuşları, her öpücükleri bir tutkuydu onlar için. Peri masalı gibiydi her şey. Kadın sevdiği adam için ülkesini terk etti. Adam sevdiği kadın için hayallerinden vazgeçti. İkisi de birbirlerinin hayali olmuştu.
Ve ikisi de her şeyin başlangıcı o bir saniyeyi hiç unutmadı. 'Bir saniyede aşık olunabiliyormuş demek," derdi adam kadına her dokunuşunda.
'Bir saniyeyle bütün hayatın değişebiliyormuş," derdi kadın ait olduğu adamı öpmeden önce. Evlendikleri an birbirlerine olan bağlılıkları resmiyet de kazanmıştı. Kadın artık adamındı, adam da kadının.
İşte böyle bir aşktı onlarınki. Ancak her güzel şeyin çirkin yanı da vardı. Adam çok içerdi bazen, babası da öldükten sonra bütün iş ona kalmıştı ve sorumluluklarının altında ezilir gibi hissederdi. Onu bu çukurdan bir anlığına da olsa karısı çekerdi. Karısı olmasa boğulurdu belki.
Bir gün çok içti adam. Karşısındakini tanıyamacak kadar çok. Eve gittiğini umduğu o anda kendini başkasının yatağında buldu. Karısı gibiydi kadın, sarı saçlı, mavi gözlü, güzel bir kadındı. Gençti. Sanki karısının kayıp ikizi gibiydi. Ama karısı değildi adamın, onun gibi kokmuyordu, onun gibi öpmüyordu. Karısındaki o aksan, bu kadında yoktu. Dokunuşu farklıydı. Adam ona her dokunduğunda ruhu yandı, gerçek karısından ona kaçtı hep. Aşık olduğu kadını geride bıraktı. Bazı geceler hiç gelmez oldu eve, korkuyordu adam. Bu sorumlulukların altında karısını da ezmekten korkuyordu. Ona zarar gelsin istemiyordu. Artık her şeyini yeni kadına anlatıyordu, üzüntülerini, sıkıntılarını. Sevdiği için sevdiğinden vazgeçiyordu. Hata yaptığını bilse de tadına bağlandığı alkol gibi bırakamıyordu kadını. Gitmek istediği anlar oluyordu, karısının ayağına kapanıp af dilemek istediği anlar...Bu seferde kadın bırakmıyordu adamı. Çok içtiği günler, adam onu her öpüşünde 'Brienne' diye fısıldasa da izin vermiyordu karısına dönmesine adamın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSYCHO ▲ SEBASTIAN STAN
Fanfictiondaha o anda, o barda, o kısacık sürede gördüğü adam, neden onu çekiyordu? neden her yerdeydi? neden onu seviyordu? cevabını bilip de bilmemezlikten geliyordu belki de, adam farklıydı, gizemliydi ve bazen... bambaşka biri olabiliyordu. YOU VE SEB'İN...