Hala şehrin en lüks evlerinden biri olmasına rağmen dış boyasının rengi iyice solmuş evi inceledi bir süre. Gözleri her ayrıntısını seçercesine evin dış duvarlarında gezerken bu yaptığı şeyin zihnini oyalamak için bir bahane olduğunu çok iyi biliyordu. Sanki ne kadar çok arabada kalırsa o kadar çok gerçeklerden kaçabilirdi. Oysa gerçeklere çoktan yenildiğinin oldukça farkındaydı. Bunlar onun direnişleriydi, kaçınılmaz başarısızlığını bile bile, son mücadelesiydi.
"Dikkat et Seb! Yola direk fırlarsan bir araba sana çarpabilir."
Minik çocuk gözlerini sarı saçları güneşte ışıl ışıl parlayan kadına çevirdi. Ardından uysalca yanına sokuldu kadının. Kadın kocaman mavilerini taktığı pahalı güneş gözlüğü ile gizlemişti. Oğlunun onunkine paralel olan mavileri güneş gözlüğünün camından geçip içine işliyordu kadının. Günlerdir ateşli olan oğlunu hastaneye götürüyordu ve her anne gibi endişeliydi. Onu koltuğa yerleştirdikten sonra sarıya çalan saçlarını okşadı küçük çocuğun.
"İyi olacaksın."
Çocuk hastanelerden ve doktorlardan korkardı ancak en büyük korkusu belliydi.
"Ya iğne yaparlarsa."
Kadın gülümsedi arabayı çalıştırırken. Arabanın motorunun sesi arabanın içini doldururken çocuğun elini sıkı sıkı tuttu kadın.
"Ben yanında olacağım miniğim. Her zamanki gibi."
Sebastian kafasında canlandırdığı anının yaşandığı yere bakıyordu şimdi de. Bir süre gözleri boş bakışlarla orada dolandı. Derin bir nefes aldı adam. Elimden geleni yaptım, diye düşündü. Onu sevmeyi bir an olsun bırakmamıştı, ondan bir an olsun nefret edememişti. Annesinin de bunu bilerek öldüğünü düşündü. En azından bu onun içindeki en ufak tesellilerinden biriydi. En büyük teselliyse yüzleşmeye henüz hazır değildi.
Kapı zilini bir kez çalıp sabırla bekledi. Tanıdık hizmetçi kapıyı açtığında adamı görmenin şaşkınlığını gizleyemedi, bir süre olduğu yerde kalakaldı ardından yavaşça kenara çekildi.
"Hoş geldiniz Bay Stan."
Sebastian evin holünde ilerlerken gözleriyle etrafı inceledi. Arkasından ona izleyen hizmetçiye döndü.
"Babam nerede?"
Hizmetçi tereddüt ederek adamın sorusunu yanıtladı.
"Bahçede efendim."
Sebastian ağır adımlarla bahçeye doğru yürürken en son buraya geldiğinde babasıyla yaptığı son konuşmayı anımsadı.
"Şirketin durumunu biliyorsun oğlum ve benim yakın zamanda emekliye ayrılacağımı da. Benden sonra bütün varlığımı emanet edeceğim birini bulmak zor değil ama güvenebileceğim birini bulmak? İşte bu oldukça zor Sebastian. Senden şirketin başına geçmeni istiyorum. Bu işleri emanet edebileceğim ilk kişi sensin-"
"İlk kişi benim demek? O zaman neden güvenebileceğin ikinci kişiye gitmiyorsun? Çünkü sana bininci kez de söylediğim gibi, senin pis işlerine ayıracak vaktim yok!"
Bu tartışmayı hatırlamak yüzünde yarım bir gülümseme oluşmasına neden olmuştu. Bunun üzerinden aylar geçmişti ve şimdi ne kadar da olgunlaştığını düşündü. Şirket onun ellerine teslim edilmişti ve o bu işi seve seve yapıyordu. Önceden karşı durduğu her şeyi şu an yapıyordu. Belki de gerçekten tam bir yetişkin olmuş, aklı havada bir genç olma işini çoktan rafa kaldırmıştı. Bahçe kapısının önünde durduğunda çayını yudumlayarak gazetesini okuyan adama baktı Sebastian. Onu birkaç aydır görmüyordu. Kendisini bir akıl hastanesine tıktığı için ona kızgın olması gerekirdi ancak bunu bile atlatmıştı. Öğrendiği son gerçek birden büyümesine sebep olmuştu belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSYCHO ▲ SEBASTIAN STAN
Fanfictiondaha o anda, o barda, o kısacık sürede gördüğü adam, neden onu çekiyordu? neden her yerdeydi? neden onu seviyordu? cevabını bilip de bilmemezlikten geliyordu belki de, adam farklıydı, gizemliydi ve bazen... bambaşka biri olabiliyordu. YOU VE SEB'İN...