10. Bölüm"Galata Efsanesi'

1.7K 101 0
                                    

Multimedya.   Görkem ve Nazlı

"Ve bir sonbahar akşamında nasıl kaybettiysem seni, yine bir sonbahar sabahında buldum."

Gülcan abla sabah saat 5:30'da
hepimizi uyandırdı. Yarı uykulu cama
çıktım ki biraz temiz hava alayım dedim. Dışarı bakarken gördüklerimle kala kaldım. Baran abim,Birol abim ,Kaya ve hatta Görkem bile. O ne zaman geldi görmedim. Hepsi beraber nereye gidiyorlar. Hemen odadan çıkıyorum. Gülcan ablanın yanına gidiyorum.
"Gülcan abla abimler nereye gidiyor haberin var mı?"
"Evet, sabah namazını kılmak için camiye gidiyorlar."
"Camiye mi?"
"Evet. Sen abdest aldın mı? Hadi namaza geç kalma."ben de hemen gidip abdest alıyorum. Banyoya girdiğimde ikinci bir şok geçiriyorum.
"Ya çekilsene önce ben geldim."
"Hayır ben geldim."
"Zaten uykum geliyor şurada uyuyacağım şimdi. Bir yol ver yaa lütfen Rojda" Nazlı ve Rojda da kalkmış.
Abdest aldıktan sonra hep beraber cemaat şeklinde sabah namazını kıldık.
Sabah namazından sonra uykuya direnmek çok zordu ama. Annem de Gülcan ablaya yardım edince bize de susup onlar uymak kaldı. Kahvaltı hazırladık. Saat 6'da hep beraber kahvaltı yaptık. Bu sabah babam da kahvaltı da vardı. O saat 7'de işe gidiyordu o yüzden o da kahvaltı yaptı.
Bu gün Baran abim de Kaya'yla işe gitti. Birol abim nasıl çalışıyor diye bakacakmış. Erkekler hep beraber çıktılar. Biz kızlarda bulaşıklar, ev temizliği derken saat 10 oldu. İşimiz bitince tekrar derslere devam ettik.
"Hazreti Ömer radıyallahu anh'ten şöyle anlatılır:

Peygamber aleyhisselâma bir kısım esirler getirildi. Aralarında bir kadın esir, bir şeyi arar halde telâş içerisinde koşuyordu. Esirlerin arasında bir çocuğu bulur bulmaz onu bağrına bastı ve emzirmeye başladı.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm::

— Bu kadının evlâdını ateşe atmasını düşünebilir misiniz? diye sordu.

Biz de:: .

— Hayır, vallahi, atmamaya gücü yettikçe atmaz, dedik. Peygamber aleyhisselâm:

— İşte, Allahü Teâlâ, bu kadının çocuğuna karşı olan merhametliliğinden kullarına karşı daha merhametlidir, buyurdu.

(Buharî, Müslim)

Allah'ın rahmetinden asla ümit kesilmez. Onun için ne yaparsanız yapın unutmayın, varacağımız yer sadece Allah'adır."Gülcan abla çok güzel sohpet anlatıyor. Acaba o ne zaman kapandı.
"Gülcan abla sen ne zaman kapandın."biraz üzüldü galiba belli etmemeye çalışıyor ama yine de gözlerinin dolmasından anlaşılıyor üzüldüğü.
" 17 yaşımda kapandım." kimse daha soru soramıyor. Şu an dokunsan ağlayacak moda girdi birden bire.
Mert'i hatırladı sanırım. Bu Mert hepimizin hayatını mahvetti. Belki şimdi mavişle evli ve hatta çocuğumuz bile olurdu. Ama onun yüzünden yıllar önce ayrıldık.
Şuan konuşmuyoruz bile. O hem benimle konuşmuyor hem de yemek bile yemiyor. Bu gün ablasının zoruyla bir iki lokma yedi. Dün akşam hiç bir şey yemedi. Bana çok kızmış olmalı. Ama onu bir anda affedemem. Tamam mazereti büyük ama bende çok zor günler geçirdim.
Sohpetten sonra biraz kur'an dersi,biraz dua,bir kaç hadis ve dini kitaplardan bir kaç yer okuduktan sonra sabah ki dersimiz bitti.
Nazlı'nın bu gün nesi var. Normalde olsa o dün beni rahat bırakmazdı ama bu sefer hiç sormadı. Kaya ile ne yaptınız,nereye gittiniz ne konuştunuz. Aslında ona kızgınım ama onu böyle üzgün görmeye de dayanamıyorum.. Görkem'leyken birşey mi oldu acaba. Bizde de macera bitmiyor ki. Her an yeni bir aksiyon.
Hemen Nazlı'nın yanına gidiyorum. Öylece cama bakıyor. Bu gün kapanmış. Çok güzel olmuş. Açıkken saçları falan onu çocuk gibi gösteriyordu. Ama şimdi tam bir genç kız gibi olmuş. Giydiği elbise ona çok yakışmış.
Yavaşça kulağına doğru eğildim. Etraftakiler neyseki dalgınlardı.
"Kaya mavişmiş." bana döndü.
"Evet biliyorum, hatta defteri ona ben verdim"Ne kadar da ruhsuz duruyor. Hemen onu odadan çıkardım. Alt kata indik. Onu mutfağa götürdüm.
"Nazlı neyin var senin, niye böyle garipsin?"zoraki bir tebessüm yüzüne indirdi. Ve cevap verdi.
"Ben iyiyim, o da nerden çıktı."
"Yalan söyleme, kaç yıllık dostuz. Hatta kardeşten daha yakınız. Ben seni iyi tanırım bir şey olmuş söyle bana."
"Sana öyle geliyor,bir şeyim yok." iyicene gözleri doldu. Ben de daha üstüne gittim mi içinde değil dışında patlasın.
"İnanmıyorum sana, bir şey olmuş bana söylemiyorsun. Artık bana güvenmiyormusun. Ben sana herşey anlatayım. Sen de benden sakla demek biz artık dost falan değiliz." tam arkamı döndüm gidiyordum ki beni tuttu. Ağlayarak bana sarıldı.
"Hayır sen benim kardeşimsin, lütfen bir daha öyle şeyler deme ve bana
arkanı dönüp gitme. Sen de gidersen ben ne yaparım. Zaten annemle babam yok."
"Şşşş tamam ağlama ben burdayım. Tamam tamam sakin ol. Hadi gel bir yüzünü yıkayalım. Gel" yüzünü yıkadık  bir bardak su da içtikten sonra biraz kendine geldi.
"Daha iyimisin şimdi?"derin bir nefes aldı. Suratı asıldı. Sinirlendi.
"Bunu yanına bırakmam ki,ona gününü göstereceğim."kesin birine sinirlendi ama kime. Şimdi anlarız.
"Kabahat senin şimdiye kadar ona gününü göstermedin. Canına oku."
"Okuyacağım"
"Onu mahvet"
"Mahvedeceğim"
"Onu döv "
"Döveceğim"
"Onu" düşünür gibi yaptım sonra
"Neydi o uğursuzun adı?"
"Ne olacak, uğursuz Görkem"
"Görkem mi?"
"Evet uğursuz Görkem"
"Ne yaptı Görkem sana?"
"Ne yapabilir ki bana gücü mü yeter ?"
"Eee ne oldu peki?"
"Görkem'in sevgilisi beni onun yanında görmüş. Bizi takip etmiş. Görkem beni arkadaşlarımın yanına bırakıp hemen gitti. Manyak sevgiliside o gidince hemen yanıma geldi. Arkadaşlarımın içinde 'sevgilimin peşini bırak' diye ciyakladı. Ben ona haddini bildirirdim ama işte arkadaşlarıma zaten rezil oldum. Şimdi ona bir şey yaparsam dediklerini haklı çıkarmış olurum diye umursamıyormuş gibi yaptım. Ama dövemedim diye içimde kaldı. Şimdide içim içimi yiyiyor. Benim bir şey yapmam lazım."
"Yaptığın hainliğin bedelini ödemişsin" şaşırdı. Hemen dank etmedi tabi.
"Arkadaşın ne halde sen ne düşünüyorsun yazık yazık."
"Arkadaşım yerinde durmuyor ki her an yeni tilkiler dönüyor aklında." biraz sakinleşti gibi.
"Aşk olsun ben öyle biri miyim?"
"Yok canım daha neler olur mu hiç öyle şey. Seni kurnaz tilki. Sen benim defterimi ne ara Kaya'ya verdin? Sen asıl onu söyle"
"Ooo sen mutfakta tatlı doldururken benle Kaya'da o eski meseleleri konuştuk. Meğer senin maviş Kaya'ymış ya." göz devirdim. Ne fark eder ki 10 yıl geçmiş artık bir önemi olmaz ki.
"Eee ne olmuş maviş Kaya'ysa ben ne yapayım." nazlı'da bu Kaya'yı ne kadar da seviyor. Sanki onun en yakın arkadaşı ben değilim de Kaya.
"Sen deli misin çocuk sana babasının ve amcasının ard arda kuzeni tarafından öldürüldüğünü söylüyor. Sen hala ona kızgınsın öyle mi?"o kadar kolaydı affetmek.
"Tabi kızgınım 1 ay boyunca her gün o kütüphaneye gittim. Her gün her gün sen bunun ne demek olduğunu biliyormusun. Her gün yeni bir hayal kırıklığı."
"Bak ben sana bir şey demiyorum bilmiyordun.Haklısın ama o da haklı. Babası ölmüş Gülsüm,ne yapabilirdi." başını eğdi. Aklına babası gelmiş olmalı. Ah canım arkadaşım. Babasının ölümü onu yıkmıştı. Zaten mezarını bile bilmiyor. Babası ona vasiyetinde mezarına hiç gelmemisini söyledi. Babasının ailesi çok tehlikelilermiş ona zarar  vermesinden korktuğu için onu kendi nüfusuna almadı. Nazlı kimlikte benim ikizim olarak kayıtlı.
"Ya haklısın ama aradan 10 yıl sonra böyle karşılaşmamız bilmiyorum yani tuhaf."
"Ben biliyorum sen hala onu seviyorsun. Siz birbirinizi tanımadınız ama kalpleriniz birbirini tanıdı. Sen hala ona aşıksın."
"Hiçte bile, aşık değilim sallama ordan"
"O zaman niye onunla Çamlıca'ya gittin? Niye sana tatlı almasına izin verdin? Niye ona açıktım deyip yalan söyledin? Niye imam nikahı kıyıldığında sessiz kaldın? Benim tanıdığım Gülsüm'e kimse istemediği bir şeyi zorla yaptıramaz. Hadi itiraf et kendine de rahatla artık."sinirlerimi bozmaya başladı Nazlı. Babası için sesimi çıkarmadım ama bu kadarı da fazla.
"Nerden çıkartıyorsun bunları. Bana bak Nazlı sinirlenmeye başlıyorum. Sonu hiç iyi olmaz."
"Yok ya asıl ben sinirlendim bune ya. Sen Kaya'yla niye Çamlıca'ya gittin biliyormusun dur ben söyleyeyim. Kaya'nın sana verdiği 'İntibah' diye bir kitap vardı. Orda Çamlıca'ya gitmeyi çok istiyordun. O yüzden hep oraya gittin onunla değil mi? Hatta ben telefonda sana 'gözlerine bak demiştim' ondan sonra Kaya'nın gözlerinin mavi olduğunu anlayınca yumuşamıştın değil mi?"
"Bir kere ben o kadar evde ve işte bunalmıştım ki. Artık ya Kaya'ya bir şanş verecektim yada son çare canıma kıyacaktım. Annem beni o hale getirmişti. Ve ben gittiğimiz yerin Çamlıca olduğunu da daha sonra öğrendim zaten."
"Hadi o tamam. Peki ya niye Kaya'ya yalan söyledin 'acıktım diye' dur ben söyleyeyim. Senin huyundur. Ne zaman kızdığın birini affetmek istesen ondan birşeyler istersin ki ona kendini borçlu hissedesin ve affede bilesin. O yüzden ona acıktım dedin."
"Hiçte bile 1 haftadır doğru dürüst bir şey yememiştim cezalıyım diye. O gün ayağımı da burkunca artık düşüp bayılmamak için acıktığımı söyledim o kadar." her şeyimi Nazlı ya anlatıyorum o da sonra anlattıklarımı kafasına göre bana karşı kullanıyor. Bir daha sana birşey anlatırsam buda iki olsun.
"E hadi onada tamam diyelim. Biz yemedik ama neyse. İmam nikahına ne demeli. Dur kesin Baran abin için hemen hayır diyemedin değil mi?"
"Evet tabiki."
"Külliyen yalan. Sen maraz çıkartırsan annesi ve ablası seni sev mezler diye kortun. İtiraf et ona aşıksın."
"Güzel hikaye ama doğru değil. Ben Kaya'ya aşık falan değilim."
"Ama Gülsüm?" lafını kestim. Artık daha fazla saçmalamasına izin vemiyeceğim.
'Nazlı yeter artık kes bu saçmalıkları. Daha fazla duymak istemiyorum. " alındı ama ne yapayım. Onu terslemesem daha fazla beni bunaltacak hiç gerek yok.
"Ben susuyorum. Aşık olduğunu anladığında ben seni o zaman göreceğim." dedi ve arkasını dönüp gitti. Kızdı biliyorum ama başka çarem yoktu. Yoksa daha fazla sinirleneceğim. O zaman daha ağır konuşacaktım.

AŞKIN MAVİ RENGİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin